MAHMUT AKPINAR | YORUM
Büyük devlet kurmuş, emperyal geçmişi olan halklar ‘büyük’ görünmeyi önemsiyorlar. Liderleri dünyaya meydan okuyunca, ayar verince mutlu oluyorlar. Sovyetler Birliği’den sonra Rusya Putin‘le güç kazandı. Irredentist, yayılmacı politikalar izleyerek Putin eski Sovyet topraklarından bir kısmını geri almayı başardı. Bu yönüyle muhtemelen Rusların epeyce kısmından alkış ve destek aldı. Zira Ruslar da bizim gibi, ‘güçlü’ ve ‘korkulan’ liderlere itibar ederler. Erdoğan’ın onca çelişkisine rağmen Türkiye’de tutulması güçlü pozu verip, medya marifetiyle algı oluşturmasından kaynaklanıyor.
Putin ve Rusların bazıları Rusya’nın hala Soğuk Savaş dönemindeki gibi güçlü olduğu yanılgısına sahipler. Rusya’yı Çin ve ABD ile aynı güç klasmanında görüyorlar. Putin, “Biz hala dünyaya meydan okuyor, ayar veriyoruz, herkes bizden korkuyor!” propagandası yapıyor. Rus toplumu da ekonomik sıkıntıları, problemleri unutup bundan haz alıyor.
Rusya’nın Ukrayna’daki ilerleyişi özellikle Avrupa’yı tedirgin ediyor. Bu nedenle bütün Avrupa ülkeleri yoğun silahlanma içinde, asker alımlarını artırma, ordularını büyütme çabasındalar. Bu endişe İngiltere’den Polonya’ya kadar net şekilde görülüyor. Ama Rusya dünyanın en geniş coğrafyasına, çok zengin yeraltı kaynaklarına sahip olmasına rağmen artık global anlamda başat aktör değil. Giderek de bu potansiyelini yitiriyor, yitirecek. Rusya’yı korkulur kılan en önemli şey nükleer gücü. Ordusunun korkulacak kadar güçlü olmadığı Ukrayna’da sınandı ve anlaşıldı.
ABD liderliğindeki Batı, yükselen Çin’i kuşatmaya ve sınırlandırmaya çalışırken, Asya’daki ülkeler yaklaşan tehlikeye tedbirler düşünürken, eski sınır anlaşmazlıkları ve husumetleri bulunan, uzun sınırları olan Rusya, Putin eliyle Çin’in etki alanına giriyor. Biraz coğrafya bilenler, jeopolitikten, stratejiden anlayanlar gelecekte Rusya’ya asıl tehdidin Batı’dan değil, doğusundaki dev komşusu Çin’den geleceğini görüyor. Geniş Sibirya ovaları, eriyen nüfus ve artan Pekin yatırımları, Moskova’nın “sınırsız ortaklık” rüyasını kabusa çevirebilir.
SIPRI verilerine göre, Rusya’nın 2025 savunma bütçesi son yılların en büyük sıçramasını yaparak GSYİH’nin yüzde 7,2’sine (yaklaşık 15,5 trilyon ruble veya 140 milyar dolar) ulaştı. Ama bunu Çin’in 246 milyar dolarlık (GSYİH’nin yüzde 1,7’si) savunma bütçesiyle, devasa ekonomisiyle (2025 tahmini 19 trilyon dolar) karşılaştırdığınızda aradaki dengesizlik ortaya çıkıyor.
Putin’in 2022’de Xi Jinping’le imzaladığı “sınırsız ortaklık” anlaşması, Ukrayna işgali öncesi bir kalkandı. Bugün, Rusya’nın savaş ekonomisi önemli oranda Çin’e yaslanıyor. Pekin, Moskova’ya drone bileşenleri, mühimmat ve Kuzey Kore üzerinden asker desteği sağlıyor. Aralık 2025’te Wang Yi’nin Moskova ziyareti, Ukrayna’da “adil barış” için “geniş mutabakat”ı pekiştirdi. Çin, Rusya’nın Avrupa pazarlarını kaybettiği enerjiyi gayet ucuza kapatıyor.
Power of Siberia-2 boru hattı, yıllık 50 milyar metreküp gazı Pekin’e taşıyacak. Ticaret hacmi 2025’te 240 milyar dolara yaklaştı, Rusya’nın toplam ihracatının %30’u Çin’e kaydı. Ancak bu “kardeşlik”, Sibirya ve Uzak Doğu’da jeopolitik bir mayın tarlası oluşturuyor. Rusya’nın 144 milyonluk nüfusu yaşlanıyor, doğurganlık düştü. Ukrayna savaşında Rusya çok ciddi genç kaybetti, Rus anaları Putin’e homurdanıyor. Öte yandan Rusya’nın Uzak Doğu Federal Bölgesi’nde sadece 8 milyon Rus yaşarken, komşu Heilongjiang eyaleti 31 milyon Çinli barındırıyor. 4 bin 200 km’lik sınır, Amur ve Ussuri nehirleriyle çizili, ama tarihî “eşitsiz antlaşmalar” (Aigun 1858, Pekin 1860) hala Çin’in aklında.
Bu anlaşmalarla Moskova, 1,5 milyon kilometre kareyi (Primorsky Krai, güney Haborovsk) Çin’den almıştı. Uzmanlar, 20-30 yıl içinde Çin’in çok daha güçleneceğini, Rusya’nın ise daha da zayıflayacağını, bir değişim olmazsa aralarındaki ilişkinin Rusya aleyhine “yarı kolonyal” hale dönüşeceğini öngörüyorlar. En azından büyük yatırımlar, tarım kiralamaları, madenler nedeniyle Çin Sibirya’yı “ekonomik sömürge”ye dönüştürecektir.
Ukrayna savaşı, bu dengesizliği Çin lehine iyice hızlandırdı. Rusya, 2025’te Donbass’ta Çin ve Kuzey Kore desteğiyle ilerlese de, kayıpları 600 bini aştı. Çin’in yükselişi, Rusya’yı köşeye sıkıştırıyor. Pekin, Afrika’dan Latin Amerika’ya “Kuşak ve Yol”la yarı kolonyal ağlar kurarken, Sibirya’da arazi kiralıyor (soya, mısır için milyonlarca hektar). 2025’te Çin yatırımları Uzak Doğu’da %40 arttı, Ruslar “Çinleşmeden” korkuyor. Tarihî gerilimler canlanıyor: 1969 Zhenbao çatışması gibi, gelecekte Amur havzası anlaşmazlıkları patlayabilir.
Rus aydınları, Putin’in “Çin’e teslimiyet”ini eleştiriyor. Eğer Moskova Batı’yla köprüleri bütünüyle atarsa, 2030’larda Çin’in “toprak talepleri” (Kamçatka’ya kadar uzanan hayaller) gerçek olabilir. Putin, koltuğunu korumak için Xi’ye sarılıyor ve halkı milliyetçi söylemlerle avutuyor. Ancak Rusya için uzak erimde gerçek tehdit karmaşık ve sorunlu geçmişe sahip olduğu komşusu Çin’den gelecektir. Çin devasa ordusuyla (2 milyon asker, 600 nükleer başlık) Sibirya’nın seyrek nüfuslu ovalarını kolaylıkla yutabilir.
Geçen yıl “Rusya, Çin’in kucağına mı itiliyor?” başlığıyla bu tehlikeye dikkati çekmiştik. Rus entelektüel birikimi güçlüdür. Muhtemelen Rus aydınlar Putin’e rağmen bunu görüyor ve gerekli uyarıları yapıyorlardır. Rusya Ukrayna’daki savaşı bir an önce sonlandırıp batıyla yeniden makul, yapıcı ilişkiler kurmaya yönelmek zorundadır. Aksi halde Rusya uzun vadede Çin için iştah açıcı bir hedef olmanın ötesine geçemez.
Haritaya bakarsanız bunu anlarsınız.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

