TARIK TOROS | YORUM
Türkiye 2025 yılını operasyonlarla geçirdi ve belli ki yeni yıla da böyle girecek; çok şaşırtıcı isimlerin dalga dalga düşürüldüğünü izleyeceğiz. Bunun için müneccim olmaya gerek yok. Saray yargısı bu konuda hayli deneyimlendi.
Birazdan kritiğini yapacağım başlıklara geçmeden önce şerhimi peşinen düşeyim: Öncelikle yöntemi kabul etmiyorum.
Bu yöntemi ülkeye sokanlar, bugün aynı yöntemle alaşağı ediliyor. Kirli, pis ve yıpratıcı bir yöntem bu.
Bir sabah evlerinden alınanlar ya da operasyon yapılacağı endişesiyle peş peşe istifalarını verenlerin, sanki çok emek vermişler de liyakatle yükselmişler gibi veryansın etmeleriyle de, meselenin şahıslar üzerinden yürüyen kısmıyla da ilgilenmiyorum.
Bir farkla: Birinin temel haklarını savunmak, sizi şu cepheden ya da bu cepheden yapmaz; insan yapar.
İkinci olarak, neyin gazetecilik neyin olmadığı konusunda kimsenin kimseye ders verecek hali yok. Bir torbacının ya da ekran yüzünün telefonundan çıkanların salkım saçak yayımlanması ve bunu servis eden tetikçiler yönüyle, bu faaliyet gazeteciliğin alanına girmez. Bu, yargının propaganda ayağıdır.
Dosyaya giren eylemlerin büyük kısmının suç teşkil etmediği, kişinin yargılama bitene ve suçu kesinleşene kadar masum olduğu (masumiyet karinesi), suçun bireyselliği ilkesi ve dolaşıma sokulan bilgilerin doğal sonucu olarak insanların itibar suikastına uğradığı da bir gerçektir.
Gelgelelim tam da bu noktada, konunun kritiğini yapmak dolaşıma katkı sunmak değildir. İltihap patlamış, ortalığı cerahat götürürken olan biteni anlamaya çalışıyoruz.
***
Her kesim, her olayda kendi aydınlanmasını yaşıyor. Sanki ülkede her şey rayında yürüyormuş da işler birdenbire çizgiden çıkmış gibi feveran edenleri, kendi sağırlıklarıyla baş başa bırakmak gerekir.
İki cümle önce sıradan vatandaşlardan oluşan bir grubu terörize ederken, iki cümle sonra “Eline silah almışsa, dağa çıkmışsa, bununla poz vermişse dahi eylemi yoksa ülkesine dönüp yaşam kurabilir.” tezi üzerinden hukuk kasanlara söylenecek söz bulunmuyor.
Yok, yazının konusu yürüyen Kürt süreci değil; açılım mı, çözüm mü, henüz bilinmiyor. Şimdilik yalnızca değinip geçiyorum.
***
Madde kullanımı ve bununla yapılan alemler, rızaya dayalı ilişkiler ya da ne bileyim, dudak dolgusu, botoks ve abartılı makyajla dikkat çekmeye çalışan ekran yüzleri meselenin magazin tarafıdır. Kaçırılmaması gereken üç temel nokta var:
Birincisi, eğer ortada bir suç boyutu varsa, istismar edilen kadınlar her şeyin önünde gelir. İddia sahipleri iddialarıyla baş başa bırakılmamalı.
İkincisi, olayın siyasi dizayn boyutu gerçekten üzerinde durulması, kafa yorulması gereken ana hattı oluşturuyor. Kimin hangi gerekçeyle gözden çıkarıldığı; kimin korunup kimin feda edildiği sorusu, operasyonel dalganın arkasındaki niyeti keşfetmeden anlaşılamaz.
Üçüncüsü ise ahlâkçılığı meslek edinenlerin etik dışı davranışlarıdır ve ortaya çıkarsa dünyanın her yerinde kişilerin pozisyonlarını kaybetmesiyle sonuçlanır. Ancak bu, başlı başına bir ceza soruşturmasının konusu değildir.
***
Siyasi iktidar, baştaki liderin kırılgan durumu sebebiyle hayli dalgalı, kanlı güç mücadeleleri barındıran bir süreçten geçiyor. Seçim ne zaman olur, bunu kestirmek mümkün değil.
Normal zamanında, yani 2.5 yıl sonra bile yapılacak olsa, önümüzdeki sürecin görülmemiş sarsıntılarla geçeceğini öngörmek için ferasete hacet yok. Gücüne gerçekten güvenenle, gücü kaybetme korkusuyla hareket eden arasındaki fark artık gizlenemez hale gelmiş durumda.
İktidar yargısı öyle profesyonelleşti ki, hiçbir bariyerle karşılaşmadan iş tutuyor. Misal, şu son narkotik operasyonlarını hatırlayın. Süreç haftalar önce, kimi şarkıcı ve oyuncuların kan ve saç testi gerekçesiyle gözaltına alınmasıyla başlatıldı. Şimdi anlaşılıyor ki, o hamleler şu son operasyonlar için “altlık” işlevi görmüş. Amaç, işlemi olağanlaştırmak ve daha büyük tasfiyeler için zemini hazırlamakmış.
***
Operasyonu yürüten iktidar tayfasının üç büyük avantajı var: Birincisi, kendi mahalleleri bile tutuklananları yalnız bıraktı. İkincisi, “yeşil reçeteli ilaç bile kullanmıyorum ama neme lazım” diyerek istifayı basanlar oldu. Yalnızca adının geçmesi bile bazı pozisyonların sürdürülemez hale gelmesine yetti.
Üçüncüsü ve belki de en tehlikelisi: Ülkedeki hemen her kesimi fütursuzca imha edecek son derece kullanışlı bir yöntemin icat edilmiş olması, uyuşturucu testi gerekçesiyle gözaltı.
***
Eş zamanlı olarak Bilal Erdoğan’ın son haftalarda giderek daha görünür hale gelmesi, buna karşılık Hakan Fidan’ın konuşmalarının artık canlı verilmemesi, pozisyonlanma yönüyle başlı başına bir fikir sunuyor.
Bu tercihler tesadüfi değil. Türkiye, son derece çalkantılı bir sürece girmiş durumda.
Bu süreçteki en belirgin gözlemim ise, iktidarın gündemi belirleyen, yönlendiren ve neredeyse tüm kesimleri istediği vadide toplayabilen örgütlü yapısı. Karşısında ise bunu seyreden ve refleks olarak yaptığı tek şey mahkemelere dilekçe yazıp itiraz etmek olan bir muhalefet duruyor.
Tablo yalnızca parti siyasetiyle sınırlı değil; demokratik güçler açısından da manzara büyük ölçüde aynı: İnisiyatif alamayan, gündem kuramayan, savunma pozisyonuna hapsolmuş bir toplum söz konusu.
17-25 Aralık 2013, rüşvet ve sonsuzluk skandalının 12’nci yıldönümündeyiz. O gün düğme yanlış iliklendi ve arkası geldi. 12 yıldır hayli fırsat kaçırılmış olsa da, değişmeyen önermemizi koyarak bitirelim: Oyun kuramayan, oyun bozamaz.
Bugün alkışlayanların yarın susturulacağı, bugün kurtulanların yarın hatırlanmayacağı bir iklim bu.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

