Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Küresel polislik’ dönemi bitiyor; Amerika’nın büyük vazgeçişi

‘Küresel polislik’ dönemi bitiyor; Amerika’nın büyük vazgeçişi


ADEM YAVUZ ARSLAN | ANALİZ

Trump yönetimi 4 Aralık’ta 2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni açıkladı. Belge ABD medyasında büyük bir tartışma yarattı ancak Türkiye’de neredeyse hiç konuşulmadı. Oysa bu metin yalnızca Washington’ın yeni yol haritası değil. Aynı zamanda küresel düzenin geleceğine dair güçlü bir siyasi beyan.

Belge yayımlandığı anda Amerikan basınında “kopuş”, “yeni paradigma”, “stratejik küçülme” gibi başlıklar öne çıktı. Çünkü mesele yalnızca bir güvenlik planı değil. ABD’nin dünyayla kurduğu ilişkinin kökten yeniden tanımlanması.

Bu değişimin Türkiye gibi ABD politikalarını yakından izlemek zorunda olan ülkeler için ciddi sonuçları olacak.

‘Küresel polislik’ bitti!

Yeni strateji, Trump’ın neoliberal uluslararası düzene itirazının resmi metne dönüşmüş hali. Belgenin mesajı açık: ABD artık “dünyanın jandarması” olmayacak.

Son 30 yılın stratejileri “boş klişeler” ve “dilek listeleri” olarak nitelendiriliyor. Clinton’dan Obama’ya uzanan “kurumlar ve ticaret yoluyla dünyayı dönüştürme” yaklaşımı tamamen reddediliyor. Belgenin kritik cümlesi şu: “Soğuk Savaş sonrası Amerikan elitleri, kalıcı Amerikan üstünlüğünün çıkarımıza olduğuna inandı.”

Artık müdahaleci askeri operasyonların dönemi kapanıyor. Yerine iki kavram getiriliyor: “Önce Amerika” ve “Batı yarımküre önceliği.” Washington dünya polisi rolünü bırakıyor. Kendi sınırlarına, kendi bölgesine ve iç güvenliğine odaklanmak istiyor. Çin rekabeti, göç ve iç siyasi krizler bu tercihi zorunlu kılıyor.

Trump doktrini: Realist değil, realitenin kendisi

Belge, yönetimin yaklaşımını klasik teorilere sığmayan bir dille tarif ediyor: “Pragmatist olmadan pragmatik, realist olmadan gerçekçi, idealist olmadan ilkeli.”

Bu ifade, ideolojiden çok işlevselliğe dayalı bir çizgiye işaret ediyor. Realizm ve idealizm gibi teoriler geri planda. Somut Amerikan çıkarları ise merkeze yerleşiyor. Bu, ABD dış politikasındaki en köklü kırılmalardan biri.

Metin, “gücün en iyi caydırıcı” olduğunu vurguluyor. Askerî güç, diplomasi ve ekonomi birlikte kullanılacak. ABD özellikle Batı yarımkürede güvenlik varlığını artıracağını ilan ediyor. Göç, uyuşturucu ve dış nüfuz temel tehditler olarak tanımlanıyor. Çok taraflılık geri plana itiliyor. İdealizm değil çıkar–tehdit eksenli politika öne çıkıyor. Bu anlayış Latin Amerika’da daha sert bir ABD, Meksika sınırında daha baskıcı güvenlik politikaları ve küresel ölçekte daha dar kapsamlı müdahaleler anlamına geliyor. Belgede ayrıca ABD’nin temel güvenlik önceliklerinin dış politika değil, iç düzenin yeniden inşası olduğu açıkça belirtiliyor: Sınır kontrolü, sanayi tabanı, enerji hakimiyeti, kültürel ve ruhsal restorasyon.

Avrupa’ya sert mesaj: “Yükünüzü taşıyın”

Belgede Avrupa bölümü alışılmış diplomatik dilden çok uzak. ABD, Avrupa’yı “kültürel kriz içinde” bir yapı olarak tanımlıyor. Düşük savunma harcamaları eleştiriliyor. Göç ve demografi, güvenlik tehdidi olarak gösteriliyor. En çarpıcı ifade şu: “Bazı NATO ülkeleri yakında çoğunluğu Avrupalı olmayan nüfusa sahip olacak.”

Bu yaklaşım NATO’nun geleceği konusunda soru işaretleri yaratıyor. Ukrayna konusunda da Avrupa “gerçekçi olmayan beklentilerle” suçlanıyor. Almanya’nın enerji açığını Çin’e bağımlılık yaratarak kapatma çabası “sapkın etki” olarak tanımlanıyor.

Orta Doğu’nun önemi azalıyor

Belgede Orta Doğu açık biçimde “öncelik dışı bölge” ilan ediliyor. Türkiye açısından bu büyük bir kırılma. ABD artık: Kriz yöneticisi olmayabilir, güvenlik boşluklarını doldurmayabilir, bölgesel aktörlerin rekabetine müdahil olmayabilir. Bu boşluğu Rusya, Çin, İran veya Körfez ülkeleri doldurmaya çalışacak. Türkiye’nin Washington üzerindeki geleneksel etkisi de zayıflayabilir.

ABD’nin geri çekilmesi yeni güç boşlukları doğuracak. Orta Doğu’da rekabet sertleşebilir. Afrika’da Çin etkisi büyüyebilir. Avrupa’da NATO’nun birlik görüntüsü zayıflayabilir. Latin Amerika ABD baskısını daha yoğun hissedebilir. Liberal dünya düzeni söyleminin zayıflaması uluslararası sistemi daha kırılgan hale getirecek.

Peki bu tablo Türkiye’ye ne söylüyor?

Belgede Türkiye doğrudan geçmiyor. Ancak çizilen çerçeve Ankara için kritik. ABD’nin ideolojik yüklerini boşaltması, ilişkilere “işe yarayan neyse onu yapalım” perspektifiyle yaklaşması, tıkanan kanalları açabilir..

Avrupa’nın stratejik tıkanması ve Türkiye’nin daha esnek politika yürütmesi, Ankara’yı Washington için daha işlevsel bir aktör haline getirebilir. Dahası, Türkiye’nin yıllardır izlediği otonom dış politika çizgisi, bugün ABD’nin resmî doktriniyle paralel hale gelmiş durumda. Bu da tarihin ironisi.

Büyük soru: Boşluğu kim dolduracak?

2025 stratejisi ABD’nin yeni yüzünü gösteriyor. Amerika daha küçük bir rol istiyor. Daha pragmatik, daha içe dönük ve daha güç merkezli. Bu dönüşüm dünya siyasetinde büyük bir boşluk yaratacak. Boşluğu kimin nasıl dolduracağı ise belirsiz. Çok taraflılık zayıflıyor. Evrensel değerlerin yerini çıkar temelli militer siyaset alıyor. Rekabet keskinleşiyor.

Belgenin satır aralarındaki en büyük cümle ise şu: “Amerika artık dünyanın lideri olmak istemiyor.” Bu durumda geriye tek bir soru kalıyor: Amerika geri çekildiğinde, boşluğu kim ve nasıl dolduracak?

 

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version