AHMET KURUCAN | YORUM
Ekran karşısında takva bilinciyle yaşamaya “dijital takva” adını veriyorum. Evet, modern zamanların en büyük imtihanlarından biri, ekrana bakan gözlerimizin orada gördükleri karşısında aldığı tutumdur.
Ne yapıyor gözlerimiz?
Sosyal medya bir yandan muazzam bir imkân; bilgiye erişim, bağlantı kurma, bilinç oluşturma alanı. Diğer yandan ise dikkat dağınıklığının, gösterişin, riyanın, israfın, mahremiyet ihlallerinin ve zamanla inanç erozyonunun vesilesi hâline gelen bir dijital tünel. İşte tam da bu nedenle bugün, yeni bir takva anlayışına ihtiyacımız var: Dijital takva…
Takva, en basit anlamıyla Allah’ın razı olmadığı şeylerden kaçınmak; gönlü ve hayatı O’nun rızasına göre tanzim etmektir. Dijital takva ise bu hassasiyeti ekran başında, sosyal medya platformlarında ve dijital mecralarda da sürdürebilmektir. Namaz kılarken nasıl kıbleye dönüyorsak, sosyal medyada gezinirken de gönlümüz kıbleye dönük mü, bunu sorgulamaktır.
Sosyal medya bir vitrindir. İnsanlar ne yediklerini, ne giydiklerini, çocuklarını, eşlerini, evlerini, gezilerini paylaşıyor. Bunun nedeni hakkında benim aklıma gelen iki ihtimal var; fakat hangisinin doğru olduğuna bir türlü karar veremiyorum. Acaba bu paylaşımlar “bir şeyi göstermek” için mi yapılıyor, yoksa “bir şeyi göstermemek” için mi?
Bir başka ifadeyle; gösteriş, beğenilme arzusu, onay ihtiyacı, takdir toplama derdi mi var bu işin arkasında, yoksa insanlar dertlerini ve mutsuzluklarını mı gizliyor?
Eğer ilkiyse bunun adı dinimizde riyadır. İkincisiyse, bu dertlerin dermanı sosyal medyadaki paylaşımlar olamaz.
Meselenin bir başka boyutu zaman ve enerji israfıdır. Dakikalar, saatler, günler… Fark etmeden elimizden kayıp gidiyor. Her bir ekran kaydırması, boş ve anlamsız içeriklere gömülmek, bizi kendi içimize kapatıyor; çevremizden koparıyor, enerjimizi tüketiyor. Burada enerji derken yalnızca insanın bir iş yapabilme gücü ve kudreti anlamındaki enerjiyi kastetmiyorum. Aynı zamanda dijital verilerin depolanması için harcanan enerjiden de söz ediyorum.
Modern fıkhın bugün belki de üzerinde durması gereken başlıklardan biri budur. Zira bu enerji israfıyla, farkında olmadan gelecek nesillere de zarar veriyoruz.
Bir başka boyut: Kazanç. Sosyal medya artık birçok insan için bir geçim kapısı. Peki, buradan elde edilen kazanç helal midir? Bu sorunun cevabı; niyet, içerik ve yöntem üçlüsünde gizlidir.
İçeriğin meşru, niyetin ihlaslı, yöntemin doğru olması gerekir. Haramı, çirkini, dedikoduyu, fitneyi pazarlayarak para kazanmak, kazanç değil; vebaldir. Dijital takva, sadece kazancın miktarını değil, kazancın yolunun da helal olup olmadığını sorgular.
Bir diğer boyut ise algoritmalardır… Zihnimizi bizden habersiz biçimde şekillendiren, ilgilerimizi yönlendiren, nefsimize neyi sunacağını bizden daha iyi bilen yapay zekâ sistemleri… Bilinçli insanlar bile her gün aynı döngüye düşebiliyor.
“Sadece beş dakika bakayım!” diye başlayıp, bir saat sonra kendini anlamsız bir videonun ortasında bulan insanların sayısı az değil. Bu girdap fark edildiği hâlde hâlâ orada kalmak, iradeyi teslim etmek demektir. İslam’da ise iradeyi teslim etmek, teslim alınmak demektir. Müslüman teslim olur; ama sadece Allah’a.
İşte bu nedenlerle dijital takvayı devreye koymak zorundayız. Kişi her ekran karşısına oturduğunda, akıllı telefonunu eline alıp uygulamaları açtığında kendine şu soruyu sormalıdır: Bu içerik beni Allah’a yaklaştırıyor mu? Bu paylaşım kalbime saflık mı taşıyor, yoksa gösteriş mi pompalanıyor?Bu bir zaman kaybı mı, yoksa hayra vesile olacak bir üretim mi?
Sözlerimi şöyle bitireyim: Dijital takvanın ilk adımı, telefona değil; kendimize bakmakla başlar. Unutmayalım: “Doğrusu kulak, göz ve kalp… Bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsrâ, 17/36) Bu ayet Allah’ın açık beyanıdır. Dijital takva, dijital arifler yetiştirecektir. Yeter ki biz, dijital arif olma niyeti taşıyalım…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

