AYDOĞAN VATANDAŞ | YORUM
Geçtiğimiz cuma günü Amazon’da gösterime giren The Age of Disclosure belgeseli; ABD’nin ulusal güvenlik bürokrasisinden bilim dünyasına, siyaset kurumundan medya dünyasına kadar uzanan geniş bir alanda tam anlamıyla bir deprem etkisi yarattı. On yıllardır devlet içi söylentiler, sızıntılar ve tanıklıklar düzeyinde dolaşan UAP (Bilinmeyen Hava Fenomeni) dosyası, ilk kez böylesine üst düzey bir insan kaynağı tarafından bu ölçekte doğrulandı, detaylandırıldı ve kamuoyuna açık şekilde konuşuldu.
Belgeselin en çarpıcı yönü, UAP fenomeni hakkında konuşan kişilerin ABD devletinin en kritik kurumlarını yöneten insanlar olmasıydı. Aralarında eski bakanlar, istihbarat direktörleri, senatörler, Pentagon yetkilileri, Donanma ve Hava Kuvvetleri komutanları, NASA danışmanları ve kuantum fizikçileri bulunuyordu. Bu yapı, belgeseli ABD tarihinde benzeri olmayan bir şeffaflık gerçeğiyle yüzleştirdi.
Özellikle de Marco Rubio gibi ABD’de Dışişleri Bakanı düzeyinde yetki alanına sahip, Senato İstihbarat Komitesi’nin en etkili figürlerinden biri kamera karşısına geçip UAP fenomenini “ulusal güvenlik açısından varoluşsal bir mesele” olarak nitelemesi ve bu fenomenin bazı dev savunma şirketlerinin güdümüne girmesinden duyduğu kaygıları ifade etmesi, Washington’da kırılma anı olarak değerlendirildi. Rubio’nun: “Hükümet içinde geçmişten beri devam eden ve Kongre denetimi dışında çalışan UAP programları var.” şeklindeki ifadesi, ABD medyasında “75 yıllık sessizlik duvarının çöküşü” olarak yorumlandı. Şimdi, yazının başlığında da okuduğunuz tartışmaya girmeden önce, belgeselde konuşan isimleri teker teker inceleyelim:
- Luis Elizondo: ABD Savunma Bakanlığı’nda (DoD) uzun yıllar görev yapmış eski bir istihbarat yetkilisi. Gelişmiş Havacılık Tehdit Tanımlama Programı’nın (AATIP) operasyonel direktörü olarak tanınır. Pentagon’un UAP araştırmalarında kilit rol oynayan isimlerden biri.
- Jay Stratton: ABD Donanması İstihbaratı ve Savunma İstihbarat Teşkilatı’nda (DIA) üst düzey yöneticilik yapmış, UAP Task Force’un ilk direktörlerinden biri. Pentagon içinde UAP fenomenini ciddiye alan en yüksek rütbeli bürokratlardan biri.
- Harold (Hal) Puthoff, PhD: Teorik fizikçi. CIA, DIA ve AATIP’e danışmanlık yaptı. “Sıfır Noktası Enerjisi,” vakum mühendisliği, warp-metrikleri ve UAP’lerin fiziksel özelliklerine yönelik bilimsel modelleriyle bilinir.
- Eric Davis, PhD: Astrofizikçi. UAP materyal analizleri, warp-drive teorileri ve egzotik madde üzerine çalıştı. AATIP’in bilimsel danışmanlarından.
- James Cobb: Emekli ABD Hava Kuvvetleri savaş pilotu. NORAD’da Operasyonlar Başkan Yardımcılığı yaptı. Radar ve havacılık altyapısının UAP raporlamasındaki boşluklarını belgeleyen uzmanlardan.
- David Fravor: ABD Donanması’ndan emekli komutan. 2004 “Tic Tac” UAP karşılaşmasının birincil tanığı. Pentagon’un UAP açıklamalarında referans dosyası hâline gelen olayın merkez figürü.
- Alex Dietrich: Emekli ABD Donanması pilotu. “Tic Tac” olayının diğer birincil tanığı. Fravor ile birlikte ilk resmî UAP karşılaşmasının güvenilirliği açısından kilit isim.
- Ryan Graves: Emekli ABD Donanma pilotu. UAP karşılaşmalarının sistematik ve sık görülen bir fenomen olduğunu açıklayan ilk aktif görevli subaylardan. 2023 Kongre duruşmasında tanık olarak ifade verdi.
- Chris Mellon: Eski Savunma Bakan Yardımcısı (İstihbarat). CIA ve Senato İstihbarat Komitesi’nde görev yaptı. Pentagon’un UAP belgelerinin kamuya açılmasında kritik rol oynadı.
- Marco Rubio: ABD’de Dışişleri Bakanı seviyesinde görev yapan üst düzey devlet yetkilisi. Senato İstihbarat Komitesi Başkan Yardımcılığı döneminde UAP Task Force’un kurulmasını destekledi. UAP fenomenini ulusal güvenlik meselesi olarak en yüksek hükümet seviyesinde ilk dillendiren siyasetçi.
- Kirsten Gillibrand: New York Senatörü. ABD Kongresi’nde UAP Araştırma Ofisi’nin (AARO) kurulmasını sağlayan yasa teklifinin mimarlarından.
- James Clapper: Eski Ulusal İstihbarat Direktörü (DNI). ABD istihbarat topluluğunun en tepesindeki isim olarak UAP fenomeninin “ciddiyetle ele alınması gereken bir konu” olduğunu belirten ilk bürokratlardan.
- Mike Gallagher: Eski Temsilciler Meclisi üyesi. UAP konusunu Kongre’nin gündeminde tutan Cumhuriyetçi liderlerden.
- Mike Rounds: Güney Dakota Senatörü. UAP materyalleri, kazalar ve hükümet programları konusunda şeffaflık çağrısı yapan önemli bir muhafazakâr figür.
- Dan Crenshaw: Texas milletvekili. Kongre soruşturmalarında Savunma Bakanlığı yetkililerini UAP dosyaları konusunda en sert sorgulayan isimlerden.
- Brett Feddersen: Ulusal Güvenlik Konseyi’nde (NSC) eski Havacılık Güvenliği Direktörü. UAP raporlama zincirlerindeki yapısal sorunları açıklayan ilk güvenlik yetkililerinden.
- Travis Taylor, PhD: Kuantum fizikçisi, mühendis ve ABD Ordusu danışmanı. Pentagon’un UAP çalışma gruplarında yer aldı; radar anomalileri ve fiziksel izler üzerine çalıştı.
- Tim Gallaudet, PhD: Eski ABD Deniz Kuvvetleri Şef Oşinografı. Emekli Tuğamiral. UAP’lerin deniz altı–hava geçiş kabiliyetleri üzerine çalışan en üst düzey denizcilik uzmanlarından.
- Garry Nolan, PhD: Stanford Üniversitesi profesörü. CIA ve AATIP’le çalışan bilim insanı. Biyolojik izler, pilot sağlığı ve anomalik materyal analizinde öncü.
- Mike Flaherty: Emekli istihbarat subayı. UAP Görev Gücü’nde (UAPTF) operasyonel analiz yaptı.
- André Carson: Indiana milletvekili. 2022’de Kongre’de 50 yıl sonra ilk açık UAP oturumunu düzenleyen isim.
- Anna Paulina Luna: Florida milletvekili. UAP şeffaflığı konusunda Kongre’de yeni kuşağın en aktif temsilcilerinden.
- John Robert: Eski DIA yetkilisi. AATIP iç yapısının yeniden yapılandırılmasında görev yaptı.
- Christopher C. Miller: Eski ABD Savunma Bakan Vekili. UAP fenomeninin Pentagon gündemine resmî olarak alınmasını sağlayan kararları onaylayan yetkili.
- Jim Semivan: Eski üst düzey CIA operasyon subayı. UAP fenomeninin hem istihbarat hem fenomenolojik boyutlarını açıklayan güvenilir kaynaklardan.
- Tim Burchett: Tennessee milletvekili. Kongre’de UAP konusunda açık dosyalar, veri ve materyal talep eden en radikal şeffaflık savunucusu.
- Mike Gold: NASA UAP çalışma grubunda yer aldı. Uzay hukuku, uzay güvenliği ve devletlerarası şeffaflık konularında aktif.
- Karl Nell: ABD Ordusu’nda modernizasyon danışmanı (Emekli Albay). Pentagon’un UAP fenomenini “gerçek, fiziksel ve bilinçli” diye niteleyen ilk aktif kıdemli subaylardan.
Mario Woods, Bob Jacobs, Chaz King, Terry Lovelace, Bob Salas, Jeffrey Nuccetelli gibi emekli askerlerin tanıklıkları ise ayrıca önemli. Zira hepsi nükleer tesis, füze kontrol merkezleri, nükleer depolama alanları veya kritik güvenlik bölgelerinde görev yapan askerî personel. Tanıklıklarının ortak özelliği ise ilginç: UAP’lerin sistematik şekilde ABD nükleer altyapısıyla etkileşime girdiğini söylemeleri. Bu, Pentagon’un 2024–2025 raporlarında “stratejik seviyede anomali” olarak tanımlanan konuyla birebir örtüşüyor.
ABD Basınının Tepkisi: “Amerika Post-İfşa Çağına Girdi”
Belgeselin yayımlanmasından sonraki 72 saat içinde Amerikan medyasında üç ana eksende geniş kapsamlı tartışmalar ortaya çıktı: Washington Post, CNN ve New York Times, Rubio’nun açıklamalarını “ABD devletinin resmî pozisyon değişikliği” olarak yorumladı. CNN haberi manşetten şu şekilde verdi: “Rubio’nun açıklaması, Pentagon’un 75 yıllık inkâr döneminin sonu olabilir.”
Scientific American ve Wired, belgeselde Hal Puthoff ve Eric Davis gibi fizikçilerin açıklamalarını “egzotik teknoloji çalışmalarının akademik alana taşınması” olarak değerlendirirken; Politico ve The Hill, belgeselde hem Cumhuriyetçi hem Demokrat senatörlerin yer almasını, UAP meselesinin artık partiler üstü bir ulusal güvenlik konusu hâline geldiği şeklinde yorumladı.
Bu tabloya bakıldığında The Age of Disclosure belgeseli, ABD’nin yalnızca UAP fenomenine bakışını değil, devlet–bilgi–kamuoyu ilişkisini de kökten dönüştürmeye başlamış.
Belgesel, ortaya koyduğu kozmolojik tablo nedeniyle de insanlık düşüncesinin temel yapı taşlarını yeniden değerlendirmeye zorlayan bir içeriğe sahip. Bu konu ile ilgili tartışmanın bugün bu kadar gecikmesinin en önemli nedenlerinden biri hiç kuşkusuz ABD hükümetinin 1947’den itibaren sistemli biçimde inşa ettiği bilinçli bir marjinalleştirme kampanyasıydı. Bu kampanya, bilim dünyasının ve medyanın UAP konusunu “irrasyonel,” “akademik değeri olmayan” ve “kariyer riski taşıyan” bir alan olarak çerçevelemesine yol açtı. Belgeselde konuşan birçok pilot, istihbarat görevlisi ve fizikçi, ABD devletinin bu konuyu rasyonel araştırma alanının dışına itmek için uzun yıllar boyunca çok çeşitli ve sistemik psikolojik operasyonlar yürüttüğünü bizzat ifade ediyor. Bu durum tam da Michel Foucault’nun “iktidar–bilgi” teorisinin klasik bir örneği.
Belgesel, izleyiciyi dört temel iddia etrafında şekillenen kapsamlı bir anlatıyla karşı karşıya bırakıyor:
- Birincisi, dünya dışı zeki yaşam formlarının Dünya’yı uzun süredir ziyaret ettiği düşüncesi, tanıklıklar ve askerî sensör verileri üzerinden temellendiriliyor. Pilotlar, radar operatörleri ve istihbarat personeli tarafından aktarılan çoklu algı kayıtları, bu iddianın tutarlılığını destekleyen bir bütünlük oluşturuyor.
- İkincisi, yalnızca ABD’nin değil, Rusya ve Çin’in de bu fenomenle ilişkili olduğu ileri sürülen materyaller üzerinde tersine mühendislik çalışmaları yürüttüğü belirtiliyor. Devlet aktörleri, rekabetçi güvenlik ortamında benzer araştırma hatlarına yönelerek bu nesneleri stratejik avantaj üretme kapasitesi üzerinden değerlendiriyor.
- Üçüncüsü, araçların işleyişinin “zero-point energy” olarak adlandırılan ve kuantum vakumuna ilişkin enerji dalgalanmalarını manipüle etmeye dayanan bir teknolojiye yaslandığı iddia ediliyor. Araçların, çevrelerinde lokalize bir alan oluşturarak uzay-zaman geometrisini yeniden düzenlediği; böylece klasik kütleçekim etkilerinden bağımsız, süreksiz ivmelere sahip manevralar gerçekleştirdiği ifade ediliyor. Bu mekanizma, aracın içindeki operatör için zaman akışının Dünya referansına göre farklılaştığı bir duruma işaret ediyor.
- Dördüncüsü, söz konusu araştırma ve mühendislik faaliyetlerinin yaklaşık 80 yıldır yüksek dereceli bir gizlilik rejimi içinde kurumsallaştığı belirtiliyor. Programın başlangıçta CIA ve ABD Hava Kuvvetleri’nin koordinasyonuyla yürüdüğü; zaman içinde büyük savunma sanayii şirketlerinin de sürecin yapısal bileşenleri hâline geldiği vurgulanıyor. Bu durum, devlet kurumları ile özel sektör arasında karmaşık bir bilgi dolaşımı ve çıkar uyumu ilişkisi oluşturuyor.
Bu noktadan itibaren devreye giren konu şudur: İfşa Çağı, Aydınlanma felsefesinin temel kabullerini tehdit etmektedir. Zira Aydınlanma sonrası Batı felsefesi, insan aklını, bilincini ve tarihini evrenin ontolojik ve epistemik merkezine yerleştiren güçlü bir insan merkezci gelenek üzerine kurulu.
Heidegger bile Sein und Zeit’de (Varlık ve Zaman) ontolojiyi radikal biçimde yeniden kurmaya çalışırken çok temel bir varsayımı hiç sorgulamamıştır: Varlık sorusu yalnızca insana özgü bir faaliyettir. Öyle ki, kıta felsefesi, bu ağır içe kapanma dolayısıyla dışarıya, “dış-kozmos”a bir türlü çıkamamıştır.
Oysa İslam düşüncesi kavramsal yapısını hep geniş tutmuş; “Âlemler” (Rabbu’l-âlemîn), “semâvât,” “zîşuur mahlûkat,” “melekut” gibi kavramları somut kozmik bağlamda yeniden okuma fırsatı sunmuştur. Farabî’nin akıl hiyerarşisi, İbn Rüşd’ün kozmik nedenselliği, İbn Arabî’nin âlemler çokluğu, Bediüzzaman Said Nursî’nin esmâ-kâinat okumaları kozmik uygarlıklar teorisine hep açık kalmıştır. Nitekim benzer bir geniş ufuk, diğer tek tanrılı dinlerin kozmolojilerinde de görülüyor.
Kur’an’ın kozmolojisi, evreni geniş, dinamik, çok canlı ve çoklu âlemlerden oluşan bir bütünlük olarak resmeden bir çerçeve sunmuştur ve dünya dışı yaşamın keşfi İfşa Çağı’nda gündeme gelen bilgiler bu çerçeveyi üç temel açıdan “tasdik” eder mahiyettedir: Kur’an’ın evren tasavvuru, Kur’an’ın canlılık ve bilinç çeşitliliği yaklaşımı, Kur’an’ın vahyin kozmik adresi anlayışı.
Allah, Kur’an’ın açılışında, Fatiha suresinde, zatını “Rabbu’l-Alemîn” (Fâtiha 1:2)—yani “âlemlerin Rabbi”—olarak tanımlar. “Göklerde ve yerde dilediği canlıları yaymıştır.” (Şûrâ 42:29). “O, âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indirdi.” (Furkan 25:1).
İslam düşüncesi, evreni başından beri çoklu bilinç ve çoklu varlık türlerinin bulunduğu açık bir varlık alanı olarak tanımladığı için, dünya dışı uygarlıkların keşfi sadece var olan teorik çerçevenin genişlemesi olacaktır. İslam düşüncesi için sorun ontolojik değil; daha çok yorumbilimsel olacaktır. “Âlemler,” “akıllar,” “melekler,” “cinler,” “yecüc-mecüc,” “Zülkarneyn” gibi kavramlar, çoklu zekâ ve çoklu uygarlık kategorisini teorik olarak yeniden ele alabilecek genişliktedir.
Belgeseli izlemenizi hararetle tavsiye ederim.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

