NECİP F. BAHADIR | YORUM
“Türk siyaseti böyle övgü, böyle kıvraklık görmedi!” desem acaba Abdullah Öcalan için söylenen ‘kurucu önder’ çıkışına haksızlık etmiş olur muyum? Her ikisi de siyasetin unutulması arasına girdi.
MHP lideri Bahçeli, Erdoğan’la birlikte Hatay’a gitti. Propagandası günler öncesinden başlamıştı. Deprem konutlarının teslim töreni vardı. Bilmem kaçıncı konut…
İttifak bileşenlerinden başkaları da var mıydı? Baktım, göremedim. Doğu Perinçek unutulmuş gibi geldi bana.
Bahçeli kürsüye çıktı… Mehmet Akif’in şiirini okumaya başladı;
“Sade sen gösteriver işte budur kubbe diye / İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye / Ama gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman / Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan”.
Akif güzel demiş. Bahçeli çatallı sesiyle topluluğa döndü; “Günümüzün Süleyman’ı Erdoğan, Sinan’ı Murat Kurum’dur” deyiverdi.
Ve bu övgü cümleleri etkiliğine damgasını vurdu. Siyasete de tabii. Basit ve sıradan çıkış değil bu. Toplum her ne kadar ‘şaşırma’ duygularını yitirse de henüz tam ölmedi. Şaşırdığını sanıyorum.
Bu tuhaf benzetme konuşma metninde var mıydı? Sanki Bahçeli metnin dışına çıktı. Hızını alamadı, doğaçlama söyledi. Hiçbir danışman böyle bir başka partinin liderine böyle bir övgü cümlesi yazmaz. Bir parti lideri de başka lider hakkında bu denli methiyede bulunmaz. Partisini fesheder, gider o övdüğü liderin partisine katılır.
Bir yanda Sultan Süleyman, bir yanda Mimar Sinan varsa Bahçeli kim oluyor ki! Niye ayrı bir parti olsun? Öyle değil mi?
Ortaklık hukukunun sınırları içinde de değerlendirilemez. Türk siyaseti bugüne kadar çok ‘koalisyon ve siyasi ortaklıklar’ gördü. Ama tarih böylesine tanık olmadı. Bahçeli vaktiyle Bülent Ecevit’e de saygı duydu. Önünde ceketini ilikledi, yanında sigara içmedi. Orada bile saygının bir sınırı vardı. Böyle övgü ve methiye cümleleri hatırlamıyorum. Ecevit’in bir dediğini iki etmedi. Fakat günün sonunda herkesin şaşkın bakışları arasında yüz üstü bırakıp gitti; “Haydi seçime…” dedi…
Siyasettir ya da Bahçeli’dir bu… ‘Söze değil göze bak’ denir…
Biz de ‘sözü tarihe not düştükten sonra’ biraz da göze bakalım… MHP ile AKP arasında soğuk rüzgarların estiği sır değil. Bu tespiti yapmak ve gerçeği görebilmek için Ankara’da siyaseti yakından takip etmek gerekmiyor. Çok uzaklardan bakınca da ‘Can ile canan arasında bir hadise, ber mesele’ olduğunun herkes farkında.
AKP ile MHP iki ayrı yöne giden parti gibi… Ortaklık sadece kağıt üzerinde… Sorun yeni de değil. Fakat son dönemde artık örtülemez, gizlenemez hal aldı. Bahçeli’nin her an yüzüğü atabileceği beklentisine girmeyen yok gibiydi. AKP içinde bile ‘korku ve endişeler’ seslendirmeye başlamıştı.
‘Temel politikalarda’ görüş ayrılığı her ortaklıkta ‘siyasi kriz’ demektir. Sadece politikada değil, ekonomide, günlük hayatta bile böyle… Çözüm sürecinde AKP’nin durduğu yerle MHP’nin durduğu yer çok farklı… İki parti arasında İmralı’ya heyet konusu sorun oluşturdu. Bahçeli ağırlığını koydu, Erdoğan ‘kerhen evet’ demek zorunda kaldı.
Gönülsüz ve isteksizliği her haline yansıdı. Süreç Bahçeli’nin ittirmesiyle bu noktaya geldi. 1 yıl gibi süreyi aştı. Çok az ilerleme sağlandı. Erdoğan’ın ‘oyalama ve zaman kazanma taktiklerinin’ de son kullanma tarihi geldi. Artık daha fazla sündüremez. Somut adım atmak zorunda…
MHP yargı operasyonlarından da rahatsız… Bahçeli’nin kurmayı Feti Yıldız gün geçmiyor ki hukukun evrensel ilkelerini hatırlatmasın… Kime? Ortağına tabii.
Selahattin Demirtaş’ın tahliyesini isteyen bizzat Bahçeli’ydi. “Türkiye için hayırlı olur!” dedi. Peki sonuç? Tam bir fiyasko… ‘Bugün yarın’ derken Demirtaş içeride unutuldu gitti. Erdoğan, ortağına bir jest yapma gereği bile duymadı. Bahçeli’nin ‘yakın dostu ve ağası’ Ahmet Türk görevine iade edilmedi. Sürecin göstergelerinden biri bu olacaktı.
Ve tabii MHP’li isimlere dönük operasyonlar… Bahçeli ile fotoğraf çektirmiş kaç kişi içeride alındı. MHP İstanbul Teşkilatı’na kadar uzandı. Bahçeli’nin evladı gibi gördüğü söylenen bir avukat, aynı zamanda MHP’nin Beşiktaş belediye başkan adayı olmuş bir ekran yüzü son operasyonlarda hedefe kondu. AKP medyasında ‘potansiyel suçlu’ ilan edildi. Yargıda çanlar MHP’li isimler için de çalmakta… İçişleri bürokrasisinden yaşananların MHP’nin canını sıktığı da sır değil.
Devlet Bahçeli, Yerlikaya’ya çok öfkeli
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya MHP’ye yakın polis müdürlerini tasfiye etti. Bahçeli’nin Yerlikaya’ya çok öfkelendiğini bilmeyen yok. Bu nedenle olası bir revizyonda koltuğunu kaybedeceğine kesin gözüyle bakılan ilk bakanlardan biri Yerlikaya… AKP’lilerin de tepkisini çeken bir isim. Ailenin hoşnut olmadığı biliniyor. Bilal Erdoğan’ın mektep arkadaşı, Bakan Yardımcısı Bülent Turan krizi çözülebilmiş değil.
Bütün bu siyasi gerçekler gözler önünde yaşanırken… Bahçeli gitti, Hatay’da Erdoğan’ı ‘Sultan Süleyman’, Murat Kurum’u ‘Mimar Sinan’ ilan etti. Nasıl Sinan ise İstanbul’u 31 Mart seçimlerinde sandığa gömdü! Her türlü devlet desteğine rağmen Ekrem İmamoğlu’yla yarışamadı bile… Erdoğan halkın belediye başkanı yapmadığı Kurum’u aldı bakanlık koltuğuna oturttu. Seçmenle inatlaştı bir bakıma…
Erdoğan’ın ‘betona olan aşkı’ ileri düzeyde… “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır / O ferah ve delişmen birçok alınlarda betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır.”
AKP’lilerin yüzlerine bakan o kulluğun izlerini görür.
İnşaat, yol, köprü yaptı. Sorun bunları yapmasında değil nasıl ve kaç paraya yaptığı sorun? Ve estetikten yoksunluğu… Betona bu kadar yatırım yapmanın bir ülke ekonomisi için rantabl olup olmadığı…
Mimar Sinan’ın çağlara meydan okuyan muhteşem eserleri nerede Erdoğan’ın beton blokları nerede? Erdoğan kim Süleyman kim? Kurum kim Sinan kim? İnsan böyle bir benzetme yaparken utanır. Ayıptır, günahtır ve de zulümdür… Sultan Süleyman’a, Mimar Sinan’a bühtandır. Sultan Süleyman ve Mimar Sinan İstanbul’u öper gibi eserler bıraktı. Erdoğan ise kendi itirafıyla ‘ihanet eder’ gibi bir tarihin üzerine beton döktü.
Bahçeli ne yedi, içti? Nedir bu uçuş… Acaba gerçeklik duygularını mı yitirdi? Biyolojik rahatsızlıkları yanında ‘psikolojik sağlığı’ da mı bozuldu? Zihni melekeleri işlevini yitirdi mi? Neresinden bakılırsa bakılsın sağlıklı bir insanın bir siyasetçi çıkışı değil bu. Hiçbir siyaset adamı bu kadar savrulamaz, kendinden geçemez. Bahçeli bile olsa…
Yine de siyasetçi söz konusu olduğunda cümlenin ‘yalın anlamını’ pek dikkate almamak lazım. Arkasından ne geleceğine bakmak lazım. Tarihin gördüğü en büyük ihanetlerin süslü cümlelerin arkasına saklandığını unutmamak lazım. Bahçeli’nin sözüne değil gözüne bakmak lazım…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

