Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Dünya onların, ahiret bizim mi?

Dünya onların, ahiret bizim mi?


AHMET KURUCAN | YORUM

Bazen Efendimiz’in (sas) huzurunda duran Hz. Ömer’i gözümde canlandırırım. Ufukta Kisrâ’nın sarayları, Kayser’in görkemi… Devletler ihtişam içinde yüzüyor; fakat O’nun (sas) hanesinde bir hasır, bir su kırbası, bir de sade yaşam…

Hz. Ömer’in içini burkan o cümle dudaklarından dökülür: “Ya Resûlallah, Kisrâlar ve Kayserler dünyalık içinde yüzüyorlar; sen ise Allah’ın Resûlü olduğun hâlde böyle bir hayat…”

Ve Efendimiz’in meşhur sözü gelir: “İstemez misin ya Ömer? Dünya onların olsun, âhiret bizim olsun.”

Bu rivayet, asırlardır dillerde dolaşır. Kimilerinin zihninde “dünyayı boşlama” çağrısına dönüşür; kimilerinde çalışma ve üretme şevkini kıran bir yorum hâline gelir. Oysa hem rivayetin bağlamı hem Hz. Ömer’in hayatı hem de Kur’ân bütünlüğü dikkate alındığında bambaşka bir anlam dünyası çıkar karşımıza.

Hz. Ömer’in hilâfetinin sadece 10 yılına bakmak bile, onun bu sözü nasıl anladığını göstermeye yeter. Beytülmâl’i kuruyor; divan teşkilâtının temellerini atıyor; adalet mekanizmasını düzenliyor. Takvim başlangıcını belirliyor; şehirlerin sokak genişliklerini, evlerin asgarî ölçülerini tespit ediyor; fethedilen topraklarda vergi sistemini yeniden yapılandırıyor. Ölçü ve standardizasyon getiriyor; askerî sevk düzenini oturtuyor.

Bunlar, dünyayı terk eden bir insanın yapacağı işler değildir. Tam aksine, dünyayı ıslah etme, düzen kurma, adaleti tahkim etme çabasıdır. Böylesine yoğun bir kurumsallaşma sürecini yürütmüş birine “Dünyayı terk etmişti!” demek, tarihi tersinden okumaktır.

Bu rivayet hadis usulü açısından sahih değildir. Ama zayıf oluşu, hikmet barındırmadığı anlamına gelmez. Asıl tehlike, rivayetin yanlış anlaşılmasıdır.

Efendimiz’in (sas) maksadı, “Dünyayı siz terk edin, kâfirler sahip olsun, siz de kenara çekilin!” değildir. Aksine, Hz. Ömer’in içini burkan bir noktaya dikkat çekip, onun kalbini doğru yöne sabitlemektir. Teselli değil duruşu ifade eder.

Yani; “Ömer, üzülme; bizim hedefimiz buralarla sınırlı değil. Bizi bekleyen sonsuz bir hayat var. Asıl hedefimiz orası.”

Ama dünyayı da ihmal etmemek şartıyla! Dünyaya dünya ukbaya ukba kadar değer vermek bir başka tabirle. Çünkü Kur’ân açıkca ifade eder:  “Allah’ın sana verdiğinden âhireti iste; fakat dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 28/77)

Ne dünyayı yadsımak ne de dünyayı gaye-i yegâne hâline getirmek… Asıl olan, dengeyi kaybetmemektir.

İslam tarihi boyunca zühd kavramı da benzer bir yanlış anlaşılmanın kurbanı olmuştur. Zühd, dünyadan el-etek çekmek değil; gönlü dünyaya esir etmemektir. Tarih içinde ise çoğu kez zühd, miskinlik ve tembellik ile eşleştirilmiştir. Oysa Peygamber Efendimiz (sas), “Hiç kimse elinin emeğinden yediğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir.” buyurur.

Davud (as) gibi bir peygamberin bile kendi el emeğiyle geçindiğini hatırlatır sözlerinin devamında. Bu, çalışmanın, üretmenin, helal kazançla onur inşa etmenin önemine vurgu yapar. Dolayısıyla Müslüman, dünyayı terk eden değil; dünyayı imar eden insandır. Fakat imar ederken gönlünü dünyaya kaptırmayan…

Bugün İslam dünyasında yaşanan tıkanmaların sebeplerinden biri de belki bu yanlış okumalardır. “Az olsun benim olsun! Emekli oldum yeter! Dünya bana göre değil!” gibi cümleler; gayretin, üretmenin, sorumluluk almanın önüne geçiyor. Rivayetlerin ruhunu doğru okuyamadığımızda, bizi çalışmaya çağıran insanları bile tembelliğin sözcüsü hâline getirebiliyoruz.

Oysa hakikat şudur: Müslüman servetin kulu kölesi olmaz; fakat dünyayı da terk etmez. Haramdan uzak durur ama üretmekten kaçmaz. Rüşvet, haksızlık, yolsuzluk gibi suçların yanına bile yaklaşmaz; ama helal kazanç için ter dökmekten de imtina etmez. Denge… Bütün mesele budur. Serveti değil, servetin insanı yönetmesine karşı durmaktır. “Allah kesenizde çok, gönlünüzde yok etsin!” duasının işaret ettiği de tam olarak budur.

Sonuç olarak, “Dünya onların olsun, âhiret bizim olsun!” cümlesi, dünyayı bırakıp kenara çekilme çağrısı değildir. Hz. Ömer’in hayatında karşılığı şudur bu cümlenin: Dünya elinizde olsun; ama gönlünüzde esir etmeyin. Âhiret kalbinizin yönü olsun; ama dünyayı ihmal etmeyin. Mümin hem dünyayı imar eder hem âhireti inşa eder. Dünyayı gaye değil vasıta kılar. Gönlünü ticarethane değil, mabed hâline getirir. İşte Efendimiz’in (sas) o sözü, doğru okunduğunda tam da buna davet eder.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version