Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Özeleştiri’de insaf çizgisi ve ‘ümit’ kapısı

Hocaefendi’nin perspektifi | İslam’ın canlılığı ve durağanlık arasındaki çatışma


AHMET KURUCAN | YORUM

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vefatının seneyi devriyesi dolayısıyla çok çeşitli programlara şahit oluyorum. Bazılarında konuşmacı, bazılarında dinleyici olarak bulunuyorum. Geçen akşam bir ev sohbetinde arkadaşlarımızdan biri, “Biz Hocaefendi’yi hiç anlayamadık!” dedi.

Anında itiraz ettim.

Ne kadar ve hangi ölçüde anladığımız tartışılabilir ama “Hiç anlayamadık!” diye bir hüküm cümlesinin, hem kendimize hem de yapılan onca hizmete, o hizmetlerde koşturan, maddî manevî fedakârlık yapan insanlara haksızlık olacağını söyledim. Ardından ilave ettim: “Eğer Hocaefendi’yi hiç anlayamadıysak, yaygın ve örgün eğitim hizmetleriyle, diyalog ve insani yardım faaliyetleriyle, iş insanları girişimleriyle dünyanın onlarca ülkesine nasıl gittik o zaman?”

Ehli insaf birisiydi muhatabım, “Haklısın!” dedi.

Aslında “anlamak” dediğimiz şey hiçbir zaman bitmiş bir süreç değildir. Hele Hocaefendi gibi çok katmanlı, çok yönlü bir şahsiyet söz konusuysa… Tarihin de şehadetiyle sabittir ki, o ligde kendilerine yer bulan insanların geride bıraktıkları ilmî miras, asırlar boyunca “anlaşılma ameliyesine” tabi olurlar. Bu bir.

İkincisi; Hocaefendi’yi seven ve Hizmet Hareketi’ne mensubiyet duyan insanlar, yukarıda dediğim gibi, onu ne kadar anladıkları hususunda elbette tartışılabilir ama belli bir oranda anladılar ve anladıklarını da hayata geçirdiler. Hatta karşılaştıkları her yeni duruma göre onu yeniden anlamaya çalıştılar. Geçtiğimiz bir yıl içinde yapılanlar da, bundan sonra yapılacak olanlar da aslında bu gayretin devamıdır.

Başka bir ifadeyle; kimi zaman eğitimdeki seferberliğimizle, kimi zaman diyalog masalarındaki samimiyetimizle, kimi zaman da mazlumiyet günlerindeki sabır ve vefamızla onu anlamaya çalıştık. Dolayısıyla bugün geriye dönüp baktığımızda “Hiç anlayamadık ya da anlayamadık!” demektense, “Daha iyi anlayabilirdik!” demek hem daha vicdanlı hem de daha insaflı bir yorum olur kanaatindeyim.

Geçenlerde, bu zorlu dönemlerde hâlâ değer üretmeye devam eden insanların başında geldiğine inandığım dostum Prof. Dr. Mehmet Ateş, Hocaefendi’den bir anekdot anlattı. 2015  yılının yaz aylarında gerçekleştirdiği bir ziyarette, Hocaefendi kendisine şöyle demiş: “Gittiğin her yere bir kase ümit götür.”

Mehmet Bey, bu sözü yıllar sonra bir makale olarak kaleme almış … (https://caglayandergisi.com/2021/12/01/bir-kase-umit/)

Ne güzel bir öğüt değil mi? İnsan, nereye giderse gitsin, yanında bir kase dolusu ümit taşıyabilse…

Bu vesileyle tekrar edelim: Muhasebemizi yapalım ama bunu yaparken geleceğe dair umudu elden bırakmak büyük hata olur. Zira ümidi diri olan toplumlar yıkılmaz; o toplumlar kısa süreli yönünü kaybetse de ellerindeki pusulalarla istikameti yeniden bulurlar.

Evet, bazı şeyleri yanlış anlamış, bazılarını eksik yaşamış olabiliriz. Fakat yanlışlarımızın bizi yeni doğrulara taşıma ihtimali de vardır. Hocaefendi’nin hayatı bunun en güzel örneğidir. O da zaman zaman yalnız kaldı, eleştirildi, yanlış anlaşıldı. Ama hiçbirinde kırılmadı, pes etmedi, ümitsizliğe düşmedi. “Sabır benden sabır dileneceği ana kadar sabredeceğim.” dedi.

Bazıları onun vefatıyla sanki bir dönemin kapandığını düşündü. Oysa Hocaefendi bize kapanan değil, açılan bir kapı bıraktı. O kapının adı: Ümit. Bize düşen, o ümit kapısını ardına kadar açmaktır. Zira ümitsizlik, inanmayan insanların sıfatıdır; Allah’ın rahmetinden ümidi kesmek, inançsızların şiarıdır.

Bu bağlamda iman ve ümit ikiz kardeştir. Unutmayalım: Kim ne derse desin, yarınlar bugünün ümidine bağlıdır. Eğer o ümidi elden bırakmadan geleceği inşa edecek isabetli işler yapabilirsek, yarınlar bugünlerden çok daha aydınlık olacaktır.

Kabulleniyorum; Hizmet’in son on yıldır yaşadığı sarsıntılar, hapishaneler, sürgünler, göçler, işkenceler ve zulümler elbette katlanılması kolay şeyler değil. Fakat içimizde taşıdığımız ümit, mitolojilerde olduğu gibi küllerinden yeniden doğan varlıklar misali, yeniden doğuma yetecek seviyededir. Yeter ki buna inanalım.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version