ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM
New York’ta 33 yaşında bir Müslüman, göçmen, sosyalist siyasetçi; ülkenin en güçlü sermaye gruplarını, medya devlerini ve siyasi düzenini karşısına alarak yükseldi. Adı Zohran Mamdani. Uganda’da doğdu, Hint kökenli bir ailenin çocuğu, annesi yönetmen Mira Nair, babası Afrika’nın sömürge sonrası yapıları üzerine çalışan akademisyen Mahmood Mamdani. Bugün New York’un en büyük siyasi sürprizi, bu genç adamın adını taşıyor.
Mamdani’nin hikâyesi, yalnızca bir seçim başarısının değil, yeni bir siyaset anlayışının simgesi. O, klasik solculuğun soğuk jargonunu terk etti; ideolojiyi halkın gündelik hayatına tercüme etti. Kampanyasının ana sloganı “Freeze the Rent!” — yani “Kira dondurulsun.”
Bu, akademik bir fikir değil, halkın cüzdanına dokunan somut bir vaat. Mamdani’nin sosyalizmi, “devleti büyütmek” değil, “hayatı kolaylaştırmak” üzerine kurulu.
Ücretsiz toplu ulaşım, evrensel çocuk bakımı, barınma hakkı… Trump onu “komünist deli” diye hedef aldı. New York’un milyarderleri “Şehri sosyalistlere teslim etmeyelim!” diye toplantılar yaptı. Ama o, sokakta, metroda, pazarda, halkın arasında kalarak kazandı.
Yeni kuşak siyasetin özeti
Zohran Mamdani’nin yükselişi üç temel noktada özetlenebilir: Kimliğini saklamadı, siyasete dönüştürdü. Müslüman, göçmen, solcu… Bu kimlikler onu dışlanmış yapmadı, aksine halkla bağ kurmasını sağladı.
“Ben sizin hikâyenizim!” dedi. Samimiyet, stratejiden güçlüydü. Radikal ama somut bir dil kullandı. Soyut ideolojiler değil, günlük hayata dokunan politikalar sundu. “Kira dondurulsun!” sloganı, halkın derdini doğrudan dile getiriyordu. Aktivizmden yönetime geçti. Bir dönem, “Polisi defund edelim.” diyen Mamdani, bugün “Güvenliği yeniden tanımlayalım.” diyor.
Bu bir geri adım değil, sorumluluk bilinciydi. Halkın beklentisi slogan değil, çözüm oldu.
Mamdani’nin başarısı, iktidarın dilini taklit ederek değil, siyasetin anlamını değiştirerek geldi. Bu yönüyle o, yalnızca New York’un değil, dünyanın otoriterleşen siyasetinde demokratik direnişin yeni kuşağını temsil ediyor.
Adaletsiz oyunda nasıl kazanılır?
Türkiye’de muhalefetin önündeki tablo daha zorlu: Özgür olmayan seçimler, taraflı yargı, tek sesli medya ve korkuyla yoğrulmuş bir toplum. Ama bu tablo, çaresizlik değil strateji gerektiriyor. Zohran Mamdani’nin hikayesi, eşit olmayan sahada bile kazanmanın mümkün olduğunu hatırlatıyor.
Medya kaybedildi, halkla doğrudan bağ kurulmalı
Erdoğan rejimi medyayı tamamen kontrol ediyor. Bu durumda muhalefet, artık “yayınlanma” değil “yayılma” stratejisi izlemeli. Merkez medya yerine sosyal ağlar, YouTube, podcast’ler ve yerel kanallar kullanılmalı.
Artık mesele “haber olmak” değil, halkın hayatına sızmak. Mamdani televizyon ekranlarına çıkmadı; ama metroda, TikTok’ta, kahvede konuşuldu. Türkiye’de de muhalefet, kitlesel iletişimi değil mikro hikâyeleri merkeze almalı.
Unutmayın; bir video, bin billboard’dan güçlü olabilir.
Devletin değil, halkın diliyle konuşulmalı
İktidar yıllardır “beka”, “tehdit”, “istikrar” diliyle korku siyaseti yürütüyor. Muhalefet ise aynı dili kullanarak, farkında olmadan iktidarın çerçevesine sıkışıyor. Mamdani, “ekonomik güvenlik” üzerinden konuştu: Kira, çocuk, iş, gelecek. Türkiye’de de siyaset, “Daha iyi yöneteceğiz!” yerine “Daha iyi yaşatacağız!” demek zorunda. İdeolojik değil, insani bir dil. Yoksulluğu “sabırla” değil, “çözümle” anlatan bir muhalefet, halkla duygusal bağ kurabilir.
Aşağıdan yukarıya örgütlenme
Türkiye muhalefetinin en büyük handikapı, partilerin hâlâ 1990’ların merkezci refleksleriyle çalışması. Oysa otoriter sistemlerde başarı, yerel ve esnek örgütlenmeden gelir. Mahalle grupları, gönüllü ağları, yerel inisiyatifler. Bu yapılar hem dayanışma hem bilgi merkezi olabilir. Siyaset parti binalarında değil, apartmanlarda başlar.
Korku değil, cesaretin siyaseti
Erdoğan rejimi korkuyu kurumsallaştırdı. Medyadan yargıya kadar her alan, “Konuşma! Başına iş gelir!” refleksiyle işliyor. Ama tam da bu yüzden, cesaret artık politik bir strateji haline geldi.
Mamdani’nin Filistin konusundaki açık tavrı, Trump ve sermayeye karşı net duruşu, onu halk nezdinde gerçek kıldı. Türkiye’de muhalefet, “dikkatli” değil “kararlı” olmak zorunda. Artık uzlaşmacı değil, direnişçi bir kuşak zamanı.
Seçimler adil değil ama hâlâ değerli
Evet, Türkiye’de seçimler eşit koşullarda yapılmıyor. Ama sandık, hâlâ meşruiyetin tek dili. Mamdani’nin dediği gibi: “Biz çok uzun süredir kaybetmemeye çalışıyoruz. Artık nasıl kazanacağımızı öğrenmemiz gerekiyor.”
Seçim, rejimi hemen değiştirmese bile halkın moral üstünlüğünü inşa eder. Bu üstünlük, bir gün fiili güce dönüşür. Önemli olan, örgütlü sabırla bu inancı diri tutmak.
Özgür Özel ve yeni muhalefet dönemi
CHP lideri Özgür Özel’in önünde tarihsel bir fırsat var. Türkiye’de siyaset artık “parlamento aritmetiğiyle” değil, toplumsal psikolojiyle şekilleniyor. Eğer muhalefet Erdoğan’ın oyun sahasında oynamaya devam ederse, sadece seçim değil umut da kaybedilir. Özel, CHP’yi “herkesi idare eden” merkez parti olmaktan çıkarıp “herkesin sesi” haline getirmeli. Korkuya değil cesarete; statükoya değil değişim enerjisine yaslanmalı. Bir muhalefet partisi değil, bir demokrasi hareketi inşa etmeli.
Tarihte hiçbir otoriter rejim, seçimle gitmeden önce adil bir seçim yapmadı. Ama her demokratik dönüşüm, adil olmayan bir seçimden sonra başladı. Mamdani’nin hikayesi bize bunu söylüyor: Siyaset, adil sahayı bekleyenlerin değil, adaletsiz sahayı değiştirenlerin işidir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***