Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Oval Ofis’ten yansıyan ürkütücü tablo!

Oval Ofis’ten yansıyan ürkütücü tablo!


ADEM YAVUZ ARSLAN | YORUM

AKP ve ‘Havuz Medyası’, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyaretini “tarihi başarı” olarak sunuyor. Bu manşetlerin etkisiyle “O halde neden ürkütücü tablo?” diye soranlar olabilir. Ancak gerçekte Washington’daki temaslar, Erdoğan’ın içeride propaganda malzemesi üretmek dışında elle tutulur hiçbir kazanım elde edemediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Dahası, bu ziyaret Türkiye’ye hem ekonomik hem de diplomatik açıdan oldukça pahalıya mal oldu. En vahimi ise Erdoğan’ın ne kadar kolay şantaja açık bir lider olduğunu ortaya çıkarmasıydı.

Krizle başlayan ziyaret

Yıllardır beklenen Beyaz Saray daveti aslında bir dizi skandalla başladı. Trump’ın Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Fox News’te Erdoğan’ın adını da zikrederek, “Bu liderler Trump’ın kapısında sıraya giriyor, yalvarıyorlar.” dedi. Erdoğan’ın randevu alabilmek için 300 uçaklık Boeing siparişi verdiği iddiaları, Rubio’nun “yalvarıyorlar” sözleriyle iyice alevlendi.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın, “Trump, otoriter Erdoğan’a meşruiyet sağlıyor.” açıklamasıyla tansiyon daha da yükseldi. Görüşme, bu skandal sözlerin gölgesinde başladı. Hatta ikinci bir Zelensky krizinin yaşanmaması için toplantı önce basına kapatıldı, son anda ağırlığı Türk gazetecilerden oluşan kalabalık medya heyeti salona alındı.

Trump’ın iğneleyici sözleri

Oval Ofis’teki basın toplantısında Trump’ın Erdoğan’a dönüp, “Siz seçim işlerini iyi bilirsiniz, hileler konusunda uzman sayılırsınız!” demesi salondaki gerginliği yüzeye çıkardı. Türk medyası bu ifadeleri görmezden gelse de Amerikan basını ironiyi manşetlere taşıdı. Trump ayrıca, “Erdoğan’ın Gazze ile ilgili fikirlerini bilmediğini, rehineler konusunda da yardımına ihtiyaç olmadığını” söyleyerek Ankara’nın önceliklerini küçümser bir tavır sergiledi.

Rahip Brunson’u hatırlatarak Türkiye’nin bir hukuk devleti olmadığını, kendisinin tek telefonla Brunson’u kurtardığını söylemesi ise dikkat çekiciydi. Trump, görünürde övgü sıralarken aslında Erdoğan’la alay ediyor; Washington’un Ankara’ya duyduğu güvensizliği ve küçümsemeyi açıkça gösteriyordu.

Anlaşmaların boşluğu

Ziyaret sırasında duyurulan ticari anlaşmalar da büyük ölçüde göz boyamadan ibaretti. “Stratejik ortaklık” ya da “milyarlarca dolarlık yatırım” gibi manşetlere taşınan paketler, çoğunlukla geçmiş yıllardan kalan mutabakatların tekrarı veya şartlı niyet beyanlarından öteye gitmedi. Amerikan şirketleri enerji ve savunma alanlarında Türkiye’ye yatırım için somut bir adım atmaya yanaşmadı. Erdoğan’ın arzuladığı doğrudan finansman ya da teknoloji transferi desteği ise masaya hiç gelmedi.

Enerjide Rusya krizi

En kritik başlık ise enerji oldu. ABD yönetimi, Türkiye’nin Rusya’ya olan enerji bağımlılığını stratejik bir tehdit olarak görüp, Erdoğan’dan açık taahhüt istedi. Ancak Erdoğan, hem Batı’dan hem de Moskova’dan taviz koparma umuduyla net bir pozisyon almaktan kaçındı. Washington ise tavrını net koydu: “Rus gazına bağımlılık sürdükçe Türkiye’ye uluslararası piyasalarda güven kapısı açılmayacak.”

Bu ziyaretin en pahalı faturası işte bu oldu. Erdoğan, Moskova’yı memnun etmeye çalışırken Washington’un güvenini; Washington’u ikna etmeye çalışırken de Moskova’nın desteğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kaldı.

Gazze sessizliği, Halkbank ısrarı

Ziyaretin en dikkat çekici unsuru ise gündeme gelmeyen Gazze meselesiydi. Erdoğan, aylardır meydanlarda sert çıkışlar yaparken Oval Ofis’te bu konuya tek bir ciddi vurgu bile yapmadı. Bu sessizlik, Filistin konusunun Ankara tarafından daha çok iç politika amaçlı kullanıldığını ve Washington’da önceliğin bambaşka olduğunu gösterdi.

Uluslararası gözlemciler açısından bu, Erdoğan’ın popülist retoriği ile diplomatik gerçekliği arasındaki uçurumu bir kez daha teyit etti. Öte yandan Erdoğan, neredeyse unutulmuş Halkbank dosyasını yeniden gündeme taşıdı ve dosyanın kapatılması için Trump’tan yardım talep etti.

İçeride propaganda, dışarıda itibar kaybı

Türk kamuoyuna “zafer turu” olarak pazarlanan ziyaret, aslında Erdoğan’ın uluslararası alandaki yalnızlığının ve itibar kaybının bir yansımasıydı. Oval Ofis’te verilen yan yana fotoğraf karesi, iktidar medyasına manşet malzemesi sağladı. Ancak geriye kalan; Trump’ın iğneleyici sözleri, boş anlaşma dosyaları, enerji konusunda artan baskılar ve daha da sıkışmış bir dış politika tablosu oldu.

Zafer değil, çıkmaz!

Erdoğan, bu ziyaretten içeriye gösterecek birkaç fotoğraf karesi buldu ama ülke adına kazanacak hiçbir somut sonuç elde edemedi. Washington’daki görüşmeler, Türkiye’nin diplomatik yalnızlığını kırmak yerine daha görünür hale getirdi. Tarihi zafer diye sunulan bu temasların aslında tarihi bir fiyasko olduğu çok geçmeden anlaşılacak.

Kaba bir hesapla yaklaşık 100 milyar dolarlık fatura ise zaten zor durumdaki ekonominin sırtına yüklenecek. En tehlikelisi ise Erdoğan’ın birçok başlıkta şantaja açık olduğunun daha da belirginleşmesiydi.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version