Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Güven erozyonu

Güven erozyonu


PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM 

Kutuplaşmanın en ciddi olumsuz sonuçlarından biri güven erozyonu. İnsanlar artık birbirlerine ve devlete güvenmiyor. Yani bu olumsuz durumun iki boyutu var: Toplum ve devlet. Her iki boyut da birbiriyle bağlantılı; her ikisi de kronik – yani uzun süreden beri devam ede gelen problemler. Dahası, her ikisi de sürekli akut – yani ev yanıyor!

O ev hepimizin ülkesi Türkiye’dir.

Birbirimize hiç güvenmedik biz. Çünkü biz olamadık. Biz olmak için bir arada yaşama arzusu/motivasyonu, ortak gelecek tasavvuru – ortak hayalleriniz ve amaçlarınız – ve duygusal seviyede güçlü bir bağlılık gerekir. Bunu ben söylemiyorum. Bu sosyoloji biliminin toplum tanımıdır.

Türkiye bu bağlamda bir toplum olmanın en temel ölçütlerini taşımıyor. Bir arada olmak yeterli değil, bir arada olmanın tercih edilmesi gerekir. Eğer zorla bir arada olurlarsa insanların er-geç ayrılmaları sadece an meselesidir. Fırsat kollarlar, birbirlerinin veya öbür gruptan ya da gruplardan olanların altını oyarlar. Tüm bunların ilk yok ettiği duygu güvendir.

Güven birlikte yaşamın en temel koşullarından biridir. İlk insanlar için birlikte yaşam zorunluluktu. Şimdi de öyledir, ama bundan on binlerce yıl önce birlikte yaşayan Sapiens grupları için birlikte yaşamak ve özellikle de işbölümü ile karşılıklı yardım hayati bir meseleydi. Hayat memat meselesi derdi eskiler; budur söz konusu olan. Böyle bir ortamda yanınızdakilere güvenmek istersiniz. Güven toplumu bir arada tutan bir tutkaldır. Bu bakımdan güven duygusal ve ahlaki beklentilerin de atomik merkezidir. Mesela arkadaşınıza güvenirsiniz ve güvenin sarsılması büyük çatışmaları ve dostlukların sonunu beraberinde getirir. Bu örnekle sabit olduğu üzere güvenin erozyona uğradığı sosyal ilişkiler sarsılır.

Türkiye’de biz duygusu çoktan yok oldu. Toplum fragmentlere ayrıldı, parçalandı. Hukuken bir arada olması, insanların birbirlerine güvendikleri anlamına gelmiyor. Başka çareleri olmadığı için birlikteler.

Paralel toplumlar bir arada varlıklarını sürdürürken, ortada kocaman bir Türkiye balonu var.

Toplumsal düzeyde kimse birbirine güvenmiyor, herkes en hafifinden herkesi aldatmaya, kandırmaya, kullanmaya çalışıyor. Hatta gruplar birbirlerini tasfiye etme mücadelesinde.

Birey olmayan grup üyeleri kendilerini grup aidiyetleri üzerinden tanımlıyor ve “grup davalarını” kendi bireysel ilişkilerinde temel alıyor. Robotlaşmış kolektif parçacıklarına indirgenmiş motive zombiler insan kılığında etrafınızda dolaşıyor. Etraf tuzaklarla dolu!

Devlet seviyesinde de durum bundan bağımsız değil. Öncelikle devlet işgal edilmiş durumda. Burada bu veya şu grubu suçlamıyorum. Hep birilerinin devleti ola gelmiş Türkiye Cumhuriyeti’nde kendi varoluşlarını devlete yerleşmeye ve onu kendi gruplarının aracına dönüştürmeye bağlayan farklı gruplar, “herkesin devleti” ve “ortak iyi” gibi iyi yönetim özelliklerinin en temel ve asgari koşullarını daha ortaya çıkmadan yok ediyor. Dediğim gibi Türkiye kuruluşundan bu yana bu habis durumu yaşıyor. Sosyolojik bağlamda ortada toplum yok, siyaset bilimsel tanıma göreyse hukuk devleti yok!

Karşılıklı olarak ötekileştirilmiş toplum parçacıkları, ayrışarak bir arada olma durumunu terk etmiş, anomi ortaya çıkmış vaziyette. Anomi, Durkheim’ın önemli kavramlarından biri. Daha önce başka yazılarda da değinmiştim. Anomi durumu bir keşmekeşi, kaosu, parçalara ayrışmayı, yabancılaşmayı – kısacası topluma dair ne kadar iyi nitelik varsa onların altını oymayı beraberinde getiriyor. Anomi, savaş ortamlarından veya doğal afetlerden bile daha yıkıcı ve tehlikeli bir durum. Anominin başta gelen sebeplerinden biri, bireysel ve grupsal seviyede güven olmamasıdır.

Toplumsal güven ahlakla, devlet alanına giren güven ise hukukla tesis edilir. Bu bizi diğer bir boyuta ışınlıyor: Güven erozyonunun sebepleri nedir sorusu!

Türkiye’de en apolitik ve nesnel bakışla başlıca iki sorun say deselerdi bireysel/grupsal bazda ahlak, yönetimsel bazda ise hukuk derdim. Ahlakın ve hukukun yıprandığı toplumsal ortamlarda güven de tesis edilemez. Çünkü güven için normlara ve yasalara aykırı davranan insan davranışlarına yaptırım getirmek esastır. Türkiye’de bireysel ve grupsal bazda etik ölmüştür. İstisnalar marjinaldir ve müstesnadır. Devletsel seviyede ise hukuk ölmüştür, “siyasetin köpeği” olmuştur.

Ortam budur.

Bu yazdıklarımı iyi niyetli, dürüst ve tarafsız olma kaygısı olan makul okuyucu onaylayacaktır. Bakın o grup bu grup demiyorum ve sadece sosyopolitik bir kansere işaret ediyorum. Tanı koymaya çabalıyorum.

Karşılıklı olarak birbirlerine güven duymayan bireyler, irili ufaklı gruplar ve yönetsel seviyede de devlet, Türkiye gemisinin tehlikeli olarak çok delikten su almasına neden olmakta. Ortak akıl, sağduyu, aklıselim, ortak iyi gibi hepimizin emek-su gibi ihtiyaç duyduğu olmazsa olmazlar ortadan kalktı. Eskiden de bu konularda sıkıntılar mevcuttu, ama bugünle karşılaştırılamayacak kadar daha mümbit bir sosyal ve politik ortam vardı. Bugün en distopik (ütopyanın tam tersi) bir vaziyetteyiz.

Birbirimize güvenebilmek için önce toplumsal kodlardan arınmamız, kolektif kimlik kodlarının basit ve tarafgir doğru-yanlış şemasını terk ederek bireysel etik filtremizi inşa etmemiz gerekiyor. Birey olmak iyi insan olmanın temeli – birey olmadan ahlaklı olmak da mümkün değil. Birey olmak ve bireyci olmak ayrı şeyler bu arada. Bunu belirtme ihtiyacı duyuyorum, çünkü özellikle muhafazakâr mahallede birey olmak fertçilik olarak algılanıyor. Sanki birey olduğunuzda egoist oluyorsunuz! Oysa birey olmak en basit ifadesiyle kendi öz iradesiyle davranmak ve kararlar vermek anlamında kullanılıyor. Kendi geminizin kaptanı olmak, başkalarının doğru/yanlışlarıyla değil, kendi etik/ahlaksal ölçütlerinizle olayları ve olguları değerlendirmek – esas olan bu!

AKP, MHP, CHP gibi siyasal aktörlerin oyuncuları size güven veriyor mu?

Gürsel Tekin ve onlarca başka CHP’linin ruhlarını şeytana satmaları, hâkimlerin ve savcıların siyasi karar alıcıların köpeği haline gelmeleri, profesörlerin diplomalarını maddi beklenti veya güç için nakde çevirmeleri, din adamlarının kendi Allahlarını ve peygamberlerini kendi küçük arzuları için kullanmaları, medya mahallesinin havuzlanması – daha sayabileceğimiz birçok kansersel metastaz güven erozyonunun emareleri. Bunlar buz dağının görünen kısmı. Esas sosyolojik seviye ürkütücü olan!

Teşhisi âcizane ben koydum, siz okuyucular da tedaviye ilişkin düşüncelerini paylaşırlarsa sevinirim. Yazının altındaki yorumları okumak için sabırsızlanıyorum.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version