Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yeni normal

Yeni normal


PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM

TR724’teki ilk makalemde Matrix’teki kâhinin, “Başlangıcı olan her şeyin bir sonu vardır!” cümlesine referans vermiştim, rejimi düşünerek. Bu rejim bir gün mutlaka bitecekti. O sona koşuyorduk hepimiz. İşbirliği yaptıkları ortaklar bu rejim mümessillerinden nefret ediyordu çünkü. Rasyonel düşündüğümü zannetmiştim. Oysa gelinen noktada görmek zorundayız ki, her şey bizim belli bir anda çektiğimiz fotoğraf karesindeki parametrelere göre rasyonel olarak yorumlanamıyor.

Zaman akıp giderken, sonsuz varyantlar oluşturuyor. Önceden tespit edilebilmesi her dakika daha da olanaksız hale gelen bir gidişat söz konusu olan ve bizim anlama yetimizi çok aşan, onun çok üzerinde bir karmaşıklık içerisinde burnumuzun ucunu görmeye gayret ediyoruz hepimiz.

Kâhin bence haklı, çünkü başlangıç ve son, içinde insan olan her şeyde kaçınılmaz bir gerçeklik. Ancak esas gizemini koruyan zamandır.

Düzelme umudunun beraberinde getirdiği temel soru, düzelmenin ne olduğu! Kapatılan gazetelerin açılması, KHK’lıların görevlerine dönmesi, siyasi tutukluların özgürlüklerine kavuşması, bölünen parçalanan ailelerin yeniden bir araya gelmesi, hukukun siyasetin güdümünden kurtulması, demokrasinin, şeffaflığın ve hesap verebilirlik müessesesinin yeniden tesis edilmesi – ve daha onlarca ölçüt listelenebilir. Liste uzadıkça uzar.

Düzelme olacaksa bunun iki ihtimali vardır. Ya kademeli bir düzelme olacak ya da topyekûn bir düzelme. Geçen zaman zarfında topyekûn bir düzelme olmadığı muhakkak. Sanırım bu konuda herkes hemfikir olacaktır.

Peki, kademeli bir düzelme oldu mu?

A anından N anına kadar neler iyiye gitti? Bu soruya yanıt verirken dürüst olmak ve insanların umudunu kırmamak gibi iki farklı ölçüte göre hareket etmek mümkün. Umudu kırmamak nesnel ve rasyonel bir ölçüt olamaz. Olana yokmuş gibi yapmak veya olmayana varmış gibi yapmakla ne olmayan var edilebilir, ne de olan yok edilebilir.

İnsanların morali bozulması kaygısı insanların moralini bozan faktörlerin azaltılmasına hizmet etmez. Motivasyonu kırmak tutumuna verilen öncelik, kısa vadede belki işe yarar görünür, ama orta ve uzun vadede bilakis umudu büsbütün yok eder. Dahası analizden ve teşhisten kaçmak sadece çözümü geciktirir. Hastalık varken yokmuş gibi yapmak tedavinin parçası olamaz. En azından tedaviye alternatif bir tedavi olarak görülmemelidir. Hastanın iyileşmesi ve yaşaması bu rasyonel tutuma bağlıdır.

Bugün Türkiye fotoğrafına baktığımızda bundan bir, üç, beş veya sekiz sene öncesine göre daha iyi bir ortam yok. Daha dün hapishaneden 9 aylık karnı burnunda alınıp elleri kelepçeli vaziyette bir hastanenin doğumhanesine götürülen bir kadın, yine elleri kelepçeli, bebeğini doğurdu; ardından elleri kelepçeli, kucağından yeni doğmuş bebeği, tekrar hapishaneye geri götürüldü. Ben bu ortamda bir şeyler düzeliyor diye ahkâm kesenlere ve Polyanna’cılık oynayanlara sadece gönül koymam, bildiğin kızarım!

Geçen bir gün yok ki Türkiye denen distopyadan moral bozucu, şoke edici, vicdanımızı allak bullak eden berbat bir haber gelmesin! Her Allah’ın günü ülkenin bir kentinde veya kasabasında birileri yirmişerli, otuzarlı, kırkarlı gruplar halinde içeri tıkılıyor. Babasını savunan kızlar, hapishanedeki tutsaklara yardım eden insanlar, sosyal medya mesajı paylaşanlar, kocası veya karısı irtibatlı-iltisaklı olan itilmişler, babası veya annesi KHK’lı üniversite öğrencileri, birlikte ibadet ederek terörist eylemde bulunduğu ve terör örgütü üyesi olduğu sabit görülen gençler! Tüm bunları olduğu gibi listeleyip yazsam yüzlerce sayfalık bir liste olurdu!

Bunlar olurken, bu korkunç zulümler ana muhalefet veya diğer irili ufaklı muhalefet partilerinin gündeminde var mı? Yok!

Normal bir toplumda ve devlette bunlardan sadece bir tanesi olsa, o ülkenin adalet bakanı, o karikatür “yargı” kararlarını alan yargıçlar, o iddianameleri yazan savcılar istifa etmek zorunda kalır veya kovulurdu. Ve hatta hükümet düşerdi! Sadece bir tanesiyle bile! Oysa Türkiye denen distopyada muhalefetin ve medyanın da, toplum kesimlerinin de bu olan biten korkunç haksızlıklara, hukuksuzluklara ve zulme ses çıkartmaması kanıksandı. Yani tepkisizliklerine kızmıyor insanlar, çünkü ya bunu kanıksadılar ya da zulmü zulüm olarak görmüyorlar.

Böyle bir ortamda rejimin düzelmesini beklemek ne derece makuldür?

Rejimin bu aşamada artık insan satın almasına veya ideolojik endoktrinasyon yapmasına gerek kalmamış durumdadır. Konsolidasyon tamamlandı ve “yeni normal” yerleşti. Türkiye’de bu tür şeylerin oluşu değil, olmayışı anormal olurdu. Artık bu zulüm zulüm olmaktan çıkmış, normal prosedür haline gelmiştir. Yine, rejimin bu saatten sonra yaptığı insan hakları ihlallerine kılıf bulma gereği kalmamış durumdadır, çünkü yaptıklarını normal, olması gereken ve doğru bulan geniş toplumsal bir taban vardır ve bu taban sadece AKP-MHP seçmeninden ibaret değildir.

Düzelme olması için önce bir problemin varlığı konusunda toplumsal bir konsensüse ihtiyaç var. Türkiye denen distopyada bu konuda bir konsensüs olmadığı gibi, konuyu gündeme getirenler de bir elin parmaklarıyla sayılacak azlıktadır!

Vicdani çölleşme! Merhametin ve adaletin en asgari seviyede dahi var olmadığı bir sosyoloji!

Şimdi yine “İktidar değişir, toplum da bunun etkisiyle farklı düşünür!” doğrultusunda pansuman yapan birkaç kişi nasılsa çıkar! Onlar yeni normali görmekten kaçınıyorlar. Çünkü yeni normal acı veriyor. Yeni normalde eski normal ortamında yetişmiş ve sosyalizasyondan geçmiş bireyler tutunamıyor, çareyi realiteden koparak akıl sağlıklarını korumakta buluyor: “Acaba bize zulmedenlerin de haklı olduğu bir şeyler var mıdır? Acaba biz de bir yerlerde hata yapmış mıyızdır?”

Benim kendi küçük yaşamımda verdiğim yanıtlar gayet net. Bana ve aileme zulmedenler haklı değil. Benim ve ailemin başımıza gelenlerde tek bir hatası yok. Dikkat ederseniz bireysel bazda yanıt veriyorum. Yeni normalin normal olmadığını söylem ve eylemlerimle haykırıyorum. Yanlışa doğru veya belki doğru demiyorum! Kurban olma sorumluluğuyla, faili haklı çıkartmamak konusunda gayet netim!

Doğrular ve yanlışlar popülerlik yarışmasında veya demografik faktörlerle belirlenmiyor. Başlangıcı olanın sonu faillere yaranarak gelmeyecek. Olanı görmek, moral üstünlüğün farkındalık, direnme gücünü bundan almak, dik durmak gerekli.

Kahin de böyle söylerdi.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version