Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Velileri geçen kahramanlar

Velileri geçen kahramanlar


CEMİL TOKPINAR | YORUM

Mesleği ve konumu ne olursa olsun iman ve Kur’an hizmetinde ihlâsla koşturanlar içinde öyle kahramanlar vardır ki, onlar manevî yükselişte velileri bile geçmişlerdir. Bunlar sıradan insanlar gibi görünebilirler. İşçi, çiftçi, öğrenci, seyyar satıcı, esnaf olabilirler, belki ilim ve nafile ibadetleri de yetersizdir. Fakat helâl dairede yaşarlar, farzlarından taviz vermezler ve Kur’an hizmetinde canlarıyla ve mallarıyla manevî cihat ederler.

1943 yılında talebeleriyle birlikte Denizli Hapishanesinde bulunan Üstad Bediüzzaman Hazretleri, böylesi yiğitlere yazdığı bir mektupta şu müjdeyi verir:

“Nasıl ki büyük bir velî küçük bir ashâb kadar hizmet-i İslâmiyede Ehl-i Sünnetçe mevki almadığı gibi, aynen öyle de ‘bu zamanda hizmet-i imaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesanüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir velîden ziyade mevki alıyor’ diye kanaatim gelmiş ve siz daima bu kanaatimi takviye ediyorsunuz. Cenâb-ı Hak sizlerden ebediyen razı olsun.” (Şualar, 13. Şua)

Bu muhteşem takdir ve iltifat asla abartılı değildir. Çünkü Kur’an’ın etrafındaki surların yıkılıp hak ve hakikate çağıranların azaldığı ağır şartlarda hizmete devam edenlerin makamı elbette büyük olacaktır.

“Kudsî hizmet mücahidleri”

Yine başka mektuplarda talebelerini, “dünyaya karşı meydan okuyan hakikat kahramanları ve evliyaları bu zamanda aciz bırakan kudsî hizmet mücahidleri” olarak nitelendiren Üstad, “Risale-i Nur zinciriyle kuvvetli uhuvvet öyle bir hasenedir ki, bin seyyieyi affettirir” buyurur.

Bu müjdeler ve iltifatlar sadece o zamana mı mahsustur yoksa ilerleyen yılları ve bugünleri de kapsamakta mıdır?

Üstad zamanındaki ağır şartlar ve insanlığın şiddetli ihtiyacı devam ettiği müddetçe müjdeler de devam eder inşallah. Neredeyse bir asrı aşkın bir süredir bütün dünyada iman ve Kur’an davası öksüz ve gariptir, Müslümanlar her yerde mazlum, mahrum ve mağluptur. Çoğunluğun dünya hayatını öncelediği bir zamanda Allah’ın dinine sahip çıkanlar inşallah sahabe efendilerimizle birlikte olacaklardır.

“Sahabenin hizmetinden farkı yok bunun”

Nitekim 1990 yılındaki Şadırvan Camii vaazlarının birinde bir müşahedeyi aktaran Fethullah Gülen Hocaefendi, hizmet binası inşa edilecek bir arsaya gittiklerinde üç nurânî zattan bahseder. Müşahedeyi gören kişi onların kim olduğunu merak eder ve birisine sorar.

Sorduğu kişi Tâbiinin imamlarından Hasan-ı Basrî Hazretleri olarak kendini tanıtır. Diğerleri ise İmam-ı Âzam Ebu Hanife ve Mevlânâ Celâleddin-i Rumî’dir. Hasan-ı Basrî aynı zamanda üçünün sözcüsüdür.

Müşahid sözcüye sorar: “Acaba biz nasıl bir hizmet yapıyoruz?”

Şöyle cevap verir Hasan-ı Basrî Hazretleri: “Siz öyle bir hizmet ortaya koydunuz ki sahabenin hizmetinden farkı yok bunun.” (Detaylar için: https://www.tr724.com/namini-otelere-duyuran-adam-m-ali-sengul/)

Bu muhteşem iltifat ve takdire bin can feda edilir. Elbette ki bu büyük müjdeye nail olmak için tam bir ihlâs ve fedakârlık gerekir.

Sırattan zikrederek geçen seyyar satıcı

Bir de on yıldır hapiste olan bir hizmet kahramanının 2023 yılındaki müşahedesini aktarmak istiyorum. Rüya veya yakaza olarak gerçekleşen bu müşahedeyi özetleyerek ibret nazarlarınıza sunuyorum:

“Daha önce hikâyesini duyduğum seyyar satıcı bir abiyi gördüm. Sağ koluna sepet gibi bir şey takmış ve oradan satış yapıyordu. Seyyar satıcılıkla geçimini sağlayan bu abinin maddî durumu çok zayıf olduğunu hissettim. O abinin gönlünden bir öğrenci yurdu yaptırmak arzusu geçiyordu. O kıt imkânlarla yıllarca para biriktirmiş ve bu arzusuna nail olmuş.

Seyyar satıcı abimiz, çok dinî bilgiye sahip olmamasına rağmen çok ihlâslıydı ve çok temiz bir kalbi vardı. Mahşer meydanında olsun Sırat Köprüsünde olsun abiyi gördüğümde sürekli kalbî olarak Allah’la (cc) beraber olduğunu fark ettim. Bir an dünyadaki hâlini de gösterdiler. Orada da sessiz ve aynı halet-i ruhiye içinde idi.

Sırattan geçerkenki hâlini gördüm. O kadar rahat ve telâşsızdı ki içinden zikir yapa yapa geçiyordu. Allah’la (cc) birlikte idi. İncecik Sırat Köprüsünde sanki şehrin geniş bir caddesinde gider gibi rahat gidiyordu. Seyyar sepeti de yanında idi. Onu mahşerde ve Sıratta başka insanlara el uzatırken, yardımcı olurken gördüm. Kendisi farkında değildi ama makam olarak birçok veli zatın üzerinde idi. Ama abi ne manevî makamının farkında idi ne de öyle bir kaygısı vardı. Her şeyi önünü ardını düşünmeden samimiyetle yapmıştı.”

Elbette ki rüya ve müşahedelerle amel edilmez, hüküm çıkarılmaz. Ancak onlar fedakâr hizmet erlerinin hallerini bilen samimî kahramanlar tarafından görülmüşse bizim için bir teyid, tasdik, teşvik ve tebşir anlamı taşır. Bizler hiçbir rüya ve yakaza olmasa da zaten iman ve Kur’an davasının kudsiyetine ve makbuliyetine inanmışız. Ancak sadık müşahedeler, tevafuklar ve ikramlar yerine göre müjde, teselli ve itminan vesile oluyor.

Çağın evliyaları kimler?

Şimdi de yeni görülmüş bir sadık rüyayı anlatmak istiyorum. 30 yıl önce Tanzanya’ya hicret edip hizmetlere koşturan iş adamı Alptekin Aksoy kardeşimiz geçen ay menfur bir suikastla şehit edilmişti. (Alptekin Aksoy’un hizmetleri hakkında özet bilgi için: https://www.samanyoluhaber.com/yazar/abdullah-aymaz/alplerimizden-bir-alp-alptekin/1479358/)

Bu hizmet kahramanını tanıyan Tanzanyalı Said kardeşimiz geçen hafta onun kabrini ziyaret ettikten sonra bir rüya görür. Bu ibret dolu rüyayı özetleyerek istifadenize sunuyorum:

Gece vakti, huzur ve merak arasında bir yerde, kendimi Şehidimiz Alptekin Abiyi ziyarete giderken buldum. Yanımda dostlarım vardı. Mezar taşı ve sessiz bir kabristan beklerken, karşımıza ışıkla dolu geniş bir salon çıktı. Orada sanki hiç ayrılmamış gibi, Alptekin Abi oturuyordu. O şehit olduğunu biliyordu; ama yüzünde öyle bir huzur, öyle bir tebessüm vardı ki, kelimelerle tarifi zordu.

Salonda bir sohbet meclisi kurulmuştu. Biz kapıya yakın bir yere oturduk, kalabalıktan konuşulanları pek duyamadık. Yine de orada olmak, o manevî havayı solumak kalbimizi doldurdu. Sohbetin ardından herkes sırayla Alptekin Abinin elini sıkmaya başladı. Yüzlerde bir nur, gönüllerde tatlı bir sükûnet vardı. Sıra bize geldiğinde, o sadece elini uzatmakla kalmadı, hepimizi kucakladı. O sarılış, bir merhamet seli gibiydi.

Dayanamadım, hafif bir tebessümle, ‘Alptekin Abi, hayırdır? Bugün çok mutlusun.’ diye sordum. Gözlerimin içine bakıp, o tatlı gülüşüyle, ‘Aaa … Sohbeti duymadın mı?’ dedi.

Ve sohbetten şu sözleri aktarıp sanki bir mühür gibi kalbime vurdu: “Allah rızası için, ihlâs ve samimiyetle dünyayı dolaşan hizmet erleri, bu çağın evliyaları olarak anılacaklardır.”

O an anladım ki; şehadet, sadece can vermek değil; bir ömrü Allah yolunda tüketmekti.”

Hizmet hayatımızın en büyük gayesi olmalı

Said Kardeşimizin müjdeli rüyası Alptekin Aksoy Beyin hizmetleri ve birçok işaretle birleşince birçok mesajı ve teşviki içinde barındırıyor.

İman ve Kur’an hizmetinin kenarında durmakla veya ucundan tutmakla yetinmemek, o büyük ve ağır yükün altına omuzlarımızı koymak lâzım. İsimlerini andıkça kalbimizin sevinç ve özlemle dolduğu sahabe efendilerimiz ve hizmet kahramanlarına arkadaş olmak için gece gündüz ihlâs ve tesanütle hizmete koşmak, âdeta yaşamamızın en büyük gayesi olmalı.

Çünkü bizi bekleyen farklı ülkelerde farklı coğrafyalarda milyarlarca insan var. Bunlara en çağdaş ve en hızlı vasıtalarla ulaşmak için çırpınmalıyız.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version