BÜLENT KORUCU | YORUM
Başlığı okur okumaz ‘Matruşka’ dediğinizi duyar gibi oldum. Hayır, matruşkadan her seferinde farklı ebatlarda aynı bebek çıkar; sürpriz yumurta öyle değildir. Araba beklerken helikopter ya da elektrik süpürgesiyle karşılaşırsınız. Sevimli bir kedi hayal ederken şansınıza bir kurt düşer. Tıpkı Devlet Bahçeli gibi…
Yakın siyasi tarihe, partisinin gücünün çok üstünde tesir icra eden bir lider Devlet Bahçeli: “2009 yılındayız. 2009’un sıfırlarının üzerine çarpı koyun, atın. İki sıfırı kaldırdık. Ne kaldı 29. 11 ile 29’u toplayın ne oldu, 40. Milliyetçi hareketinin 40. yılı. Bunlar tesadüf olamaz…”
Bu ve benzeri hesapları hiç tutmadı ama iktidarı kuran ya da yıkan etkenlerin başında yer aldı. Bu gücü nereden aldı? Devletle olan yakın ilişkisinden mi, baş döndürücü değişim kabiliyetinden mi yoksa beklenmedik anda heybesinden sürpriz çıkarabilme özelliğinden mi?
İlk gençlik yıllarından itibaren hayatı sürprizlerle doludur. 12 Eylül darbecileri, en ücra köşedeki ilçede gençler cezaevlerini doldururken, Ankara’da, akademi dünyasında ilk Ülkücü olarak öne çıkan Devlet Bey’i gözden kaçırır. Hem de arabasında, portakal kasaları içinde gizlenmiş uzun namlulu silahlar yakalanmışken. Arabadaki beş kişi yargılanır ancak arabanın sahibi, tutanaklara geçmesine rağmen unutulur.
İthalatın çok kısıtlı olduğu, insanların almak için yıllarca sıra beklediği günlerde otomobil sahibi olmak bir ayrıcalık ve zenginlik ifadesidir. Yoksul Anadolu çocuklarının, sermaye olarak canlarını koyduğu ortamda, varlıklı bir aileye mensubiyeti ve sol görüşün damgasını vurduğu akademide, milliyetçilik bayrağını taşımasıyla fazlasıyla bilinir bir isimdi. Başında Ülkücü tanımlaması bulunan iki derneği (Asistanlar ve Maliyeciler) kurup başkanlığını üstlenmesi rağmen Devlet Reis, darbeci giyotine yakalanmadı.
Gençlik yıllarından itibaren titizliği ve temizliği ile bilindi. İyi ve uyumlu giyinir, beyaz çoraptan nefret ederdi. Söz konusu özellikler bütün hayatına damgasını vurdu. Genel Başkan olduğunda ilk icraatlarından biri teşkilatlarda beyaz çorabı yasaklamaktı. Temizlik ve titizlik hassasiyetini takıntı sınırlarına vardırdığı da oluyordu. Yanında kolonya ve dezanfektan mendil taşırdı. Yine bıyıksızlığı ile de diğer ülkücülerden ayrışıyordu. Hayatını etkileyen önemli faktörlerden biri de uçak korkusu. Seyahatlerinde çoğunlukla karayolunu tercih ediyor. Sayılı ve çok seyrek bindiğinde ‘Bahçeli uçak korkusunu yendi’ haberleri yapıldı.
12 Eylül’den sonra, hareketin doğal lideri Alparslan Türkeş cezaevinde ve siyasi yasaklığı olduğunda, yeniden yapılanma günleri epey sancılı geçti. Bir çatışmada yaralanıp ayaklarından sakat kalan Muharrem Şemsek’le Bahçeli rekabet halindeydi. Öyle ki Bahçeli birgün evinin önünde darp edildi. Türkeş’in el yazısıyla Şemsek’e gönderdiği iddia edilen 1983 tarihli bir mektupta, “Devlet Bahçeli MİT’tendir. Arkadaşlarımız MİT’ten uzak durmalı. Bunlar hiç itimat etmemelidir.” yazıyordu. Bu mektup her polemikte gündeme getirilerek aleyhinde kullanıldı. Yaşar Okuyan hem mektuba hem de kendisinin de idamla yargılandığı MHP ve Ülkü Ocakları Davalarına atıf yaparak, “Gece duvara MHP yazanı bile getirdiler, attılar. 220’si idamdan yargılandı. Hepsi var. Onun içinde Devlet Bahçeli yok!” demişti.
Türkeş yazdığı iddia edilen mektuptan 4 yıl sonra 1987’de akademisyenlikten ayrılmasını talep ederek onu partiye davet etti. 19 Nisan’daki Kurultay’da soluna oturtttu. Bu jest onu aklamak için miydi yoksa partiye damgasını vuran Şemsek’i dengelemek adına mı yapıldı? Tartışması hala sürüyor. Şemsek dışında Muhsin Yazıcıoğlu da Türk-İslam çizgisinin baskın renk olmasını istiyordu. Türkeş, Bahçeli’yi öne çıkararak daha az İslam daha çok Türk tercihini hayata geçirdi.
Medrese-i Yusufiye dedikleri cezaevi sürecinden geçenler, doğal olarak sentezdeki İslamı sloganlardan hayatın içine taşımayı savunuyordu. Bahçeli kanadı ise ‘yeşil kominist’ diye adlandırdıkları Siyasal İslamcılardan nefret ederdi. Bunun yanında İslamın, siyaset başta olmak üzere hayatın baskın rengi olmasına karşıydılar. O kadar ki milletvekili Nesrin Ünal’ı ya istifa ya da Meclis’te başörtüsünü çıkarma tercihine zorlamıştı.
Türkeş’le ilişkileri hep dalgalıydı. Diğer ismi geçenler gibi doğrudan karşı çıkmasa da kendi yolunu çizdi. Vefatından sonra oğlu Tuğrul’u yenerek koltuğa oturduğunda artık Bahçeli’nin MHP’sini tuğla tuğla örecek ve zaman içinde Ülkü Ocaklarından gelen güçlü isimleri tasfiye edecekti. Kendi aralarındaki rekabeti kullandı ama daha akıllıca bir adım attı. Ülkü Ocaklarının parti içindeki etkinliğini minimize etti. Yarıya yakın şubeyi kapattı, mafyayla iltisak iddialarına hak verecek açıklamalarda bulundu. “Ülkücü, mafya gibi yeraltı dünyasıyla, karanlık işlerle, suç unsurlarıyla birlikte yaşayan bir örgütle bağdaşamaz” bile dedi. 18 Nisan 1999 Seçiminde MHP’nin yüzde 17 oy oranıyla ikinci parti ve 22 yıl sonra hükümet ortağı olmasıyla tasfiye işlemini tamamlayacak gücü de elde etti.
Sürpriz yumurtadan bu kez merkez seçmene sıcak gelecek mesajlar veren, partiyi sokaktan çeken, Ülkücü Mafya diye bilinen isimlere rest ekip kapıyı kapatan bir akademisyen çıkmıştı. Bahçeli, sakin konuşuyor, bakımlı ve iyi giyimli haliyle salon beyefendisi imajı çiziyordu. Hareketin kırmızı çizgilerini flulaştıran, uzlaşmaya açık duran haliyle DSP’nin koalisyon ortağı haline geldi. Ecevit Ailesiyle yaşadığı krizlerde diğer ortak ANAP Lideri Mesut Yılmaz arabulucu rolü oynadı. Bilhassa Rahşan Affı’ndan Ülkücülerin yararlanması gerilimi yükseltse de sonunda çözüldü. Elbette camiada kredisi arttı.
2001’deki büyük ekonomik çöküş, aynı zamanda ANASOL-M Hükümetinde çatırdamalara yol açtı. IMF programının kabulü ve Kemal Derviş’in kayyım gibi kabineye girmesi tartışmayı alevlendirdi. Dervişle çatışan kendi bakanı Enis Öksüz’ün kellesini aldı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmak isteyen Sadi Somuncuoğlu’nun tartaklanarak engellenmesi ve benzeri bir çok uyum tavizini sıralayabiliriz. Milliyetçi bir partinin iktidarında kesinlikle olmaz denilen lakin gerçekleşen şeyler IMF’ye teslimiyetle sınırlı değildi. Abdullah Öcalan’ın idam edilmemesi de o dönemin en önemli kararlarındandır.
Uğruna pek çok şeyi sineye çektiği koalisyonu Bahçeli’nin bozması da tarihin garip bir cilvesiydi. Cumhurbaşkanı seçilmesine karşı çıktığı Mesut Yılmaz’ın kendisini hükümet dışında bırakacak yeni ortaklıklar aradığı izlemini üzerine masayı devirip ülkeyi seçime götürdü. Ülkeyi yasaklı lider Recep Tayyip Erdoğan’ın yeni kurulmuş partisine altın tepside sunan bu girişim, merkez partileri baraj altında bıraktı. Yıktığı binanın enkazında kendisi de kaldı. MHP dahil Meclis’teki bütün partileri baraj altında bırakacak süreci başlatan bir öfke patlaması çıkmıştı sürpriz yumurtadan..
2002’de AKP’ye tek başına iktidarın yolunu açmasından sonra kısa süreli bir istifa ve ardından tekrar partinin başına geçmesiyle yeni dönem başladı. Recep Tayyip Erdoğan’la ilişkileri hep en uçlardaydı. Nefreti de dostluğu da hep abartılı yaşadılar. O, Erdoğan’ı siyasi tarihin en büyük hırsızı ve tehdidi olarak nitelerken, AKP lideri de Bahçeli’yi çoluk çocuk sahibi olmamasına kadar varan akla gelebilecek her şeyle eleştirdi, kınadı.
Erdoğan siyaseti dost düşman düzleminde değil, menfaat ve işe yararlılık penceresinde yürütür. Bahçeli de aynı çizgiye gelince eski düşmanlar dost oldu. Daha doğrusu kader arkadaşı haline geldiler. İlk adımı Bahçeli attı ve Erdoğan’ı 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra ipten aldı. AKP’nin ilk defa tek başına iktidarı kaybettiği ve muhalefetin hükümet kurma ihtimalinin belirdiği seçimden sonra kilit parti konumunu iyi kullandı. Koalisyona yanaşmadı ve Erdoğan’ın ülkeyi 1 Kasım’da tekrar seçime götürme manevrasına payandalık yaptı.
Elbette karşılığını aldı. 2016’da MHP Genel Başkanlığını kaybetmek üzereyken Erdoğan yargısı imdadına yetişti. Meral Akşener’in kazanacağına kesin gözüyle bakılan kurultay iptal edildi ve Bahçeli derin ve rahat bir nefes aldı. Artık kanka olmuşlardı.
Bahçeli en çılgın bahisçinin bile para yatırmayacağı büyük sürprizi hayatının sonuna saklamış: Abdullah Öcalan’la barışma ve PKK’nın kendini fesih süreci! Gün gelecek ve Devlet Bey, Öcalan’dan ‘PKK’nın kurucu Önderi’ diye bahsedecek deseler kaç kişi ihtimal verirdi?
Bırakın dağda elinde silahla dolaşanı ovada siyaset yapan, hatta siyasetten bile uzak duran Kürt’e tahammül edemezken, bir anda aydınlanma yaşadı ve barış güvercini oluverdi. Dua edelim bu sürpriz yumurtadan çıkan son şey olsun…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***