Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Söz Vermiştik’

Şemsinur Özdemir


ŞEMSİNUR ÖZDEMİR | YORUM

Haftalardır elimde dolaşan, Zeynep Kamez Kaya’nın kaleme aldığı ‘Söz Vermiştik’ isimli hatıra- biyografi kitabını nihayet bitirdim. Kitap, hacim olarak kalın olmasa da (164 sayfa) içeriği kısa sürede okumamı zorlaştırdı. Her elime aldığımda ancak birkaç sayfa okuyarak ilerleyebildim çünkü her bir sayfada yer alan detayları durup düşünmeden, empati yaparak hayal etmeden diğer bölümlere geçemiyordum.

Kitabı özetlemek niyetinde değilim. Bu yazıda asıl vurgulamak istediğim başka bir şey fakat kısaca halen yaşamakta olan dört kadının hayat hikayelerini anlattığını ifade edeyim. Gonca Kara, Sevgi Karyağdı, Hale Gülen ve Dr. Umut, bu kitabın gerçek kahramanları. Kitapta bu isimlerin öncelikle 15 Temmuz 2016’dan önceki hayat hikayelerini öğreniyoruz. Ailelerini, eğitimlerini, Hizmet Hareketi’nde gönüllü olarak neler yaptıklarını ve 15 Temmuz’dan sonraki zulüm sürecinde yaşadıkları zorlukları, Türkiye’den göçlerini, nihayetinde yeni coğrafyalarda tutunma çabalarını takip ediyoruz.

Aslında bu hikayeler o kadar tanıdık ki… Benzer sıkıntıları yaşayan, aynı yollardan yürüyen kadınıyla erkeğiyle çocuğuyla o kadar çok insan var ki… Her bir sayfada kendimizden bir parça bulduğumuz ve halen bitmemiş yolculuklar bunlar.

Hikayelerimiz zahiren benzese de duygularımız, sabrımız, şükrümüz, gözyaşlarımız biricik ve bize özel anlar. Kimselere anlatamadığımız, kendi hafızamızdan, kalbimizden bile söküp atmak istediğimiz kim bilir ne acılar, gözyaşları, korkular, kederler ve belki isyanlarımız, sorularımız, eleştirilerimiz var.

Aslında 15 Temmuz öncesinde başlayan ve Hizmet Hareketi gönüllülerine karşı kitlesel bir soykırıma dönüşen, halen devam eden bu zulüm sürecinde yaşadıklarımızı bir taraftan kaydetmek zorundayız. Sadece kayıplarımızın hesabını sormak için değil, tarihe not düşmek, zalim diktatör rejimlerin muhaliflerine nasıl tuzaklar kurduğunu, nasıl zulümler yaptığını anlatmak ve gelecek nesillerin öğrenmesini sağlamak için bunu yapmamız gerekiyor.

Biliyorum, hatıraları konuşmak kalbimizi acıtıyor, kabuk tutmaya başlayan yaralarımızı kanatıyor, travmalarımız canlanıyor belki fakat unutmak iyileşmek değil ki… Unutmak ve hiç yaşanmamış gibi yeni hayatımıza devam etmek çözüm değil. Bir gün çocuklarımıza, onları neden cennet vatanımızdan koparıp nice zorlu yolculuktan sonra buralara   getirdiğimizi anlatmamız gerekiyor. Ve gelecek nesillerimize bu ülkelere neden geldiğimizi, hangi şartların bizi buna mecbur bıraktığını, gerçek anılarımızı anlatacağız.

Bazen arkadaşlarla yaşadığımız sıkıntıları konuşurken birbirimizin hikayelerinde nice detayları bilmediğimizi fark ediyoruz. Her biri filmlere konu olacak acı, tatlı, korkulu maceralar yaşanmış; gaybubette, polis takibinde, Ege’de, Meriç’te, yola çıkmadan önce ve sonralarında… Mesela ben komşu ülkelerden Amerika ve Avrupa’ya geçerken yaşanan sıkıntıları ilk öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Ailece uçağa binip gidildiğini sanıyordum ama öyle değilmiş. Kılık değiştirmeler vb gerekiyormuş. Bu arada ailelerin aynı anda geçememesi vb yaşanan birçok hadise var. Aslında biz sanıyoruz ki, herkes her şeyi biliyor veya sosyal medyada yazılanlar yetiyor. Oysa kendi hafızamız bile bizi zaman içinde yanıltıyor; o anki duygularımızı, hadiselerin detaylarını unutuyoruz. Ayrıca sosyal medyanın kendi kontrolümüzde olmadığını da unutmamak lazım. Bir anda alınan kararlarla kısıtlamalar geliyor ve hesaplara erişilemiyor.

En kesin çözüm yolu hatıralarımızı yazmak veya ses kayıtları almak. Kimseye ulaşmasa da elimizin altında dursun. Birgün bu günleri yeniden anlatacağız. Filmlere, kitaplara konu olacak, tiyatrolarda yer bulacak. Eğer biz kendi doğrularımızı anlatmazsak, başkaları yalan yanlış hikayelerle tarihe işlemediğimiz suçların faili olarak kaydedecekler bizi. Kerbela hadisesinden sonra Hz. Zeynep’in verdiği mücadeleyi hatırlayalım. Eğer O, Yezid’in sarayı dahil gittiği her yerde, Kerbela’da uğradıkları zulmü, dökülen kanı, katliamı anlatmasaydı, köşesine çekilip otursaydı, bugün başta Hz. Hüseyin efendimiz olmak üzere Peygamber (sas) torunlarına vurulan ‘isyancı’ damgasından ötesini bilemeyecektik. Hz. Hüseyin ile beraber Kerbela’da bulunan kız kardeşi Hz. Zeynep, farklı şehirlere sürülme pahasına konuşmaktan vazgeçmemiş, vefatına kadar (ondan yapılan rivayetlerle aslında kıyamete kadar) Ehli beyt’in sesi olmuştur.

Bizler de bu çağın zulme uğrayan nesilleri olarak, gaybubetlerde, karakollarda, cezaevlerinde, hicret yollarında yaşadıklarımızı anlatacak, ‘bu devrin yezidlerinin’ yaptığı zulümleri gelecek nesillere ibret olsun diye duyuracağız.

‘Yezid’ ismi, kelime manası olarak ‘ziyadeleşen’ demek. Bedir ashabı içinde dahi bu isimde sahabeler vardır fakat Kerbela’dan sonra anlamı değişti ve zulümle, kötülükle bir oldu. Müslümanlar da çocuklarına bu ismi vermedi. Aynen onun gibi bu devrin zalimleri de isimlerinin anlamı güzel de olsa fiilleriyle onları kirlettikleri için bundan sonra isimleriyle beraber yerin dibine batacak, nefretle anılacaklar.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version