AHMET KURUCAN | YORUM
Dün kaleme aldığım “Rehberin Gölgesinde Büyümek” başlıklı yazı üzerine bazı rehber dostlarımız alınmış, gazeteyi aramış, yorumlarını paylaşmışlar. Beni de arayanlar oldu. İlginçtir teşekkür edenler daha ağırlıklıydı beni arayanlar arasında.
Öncelikle şunu ifade etmeliyim: O yazıda itham yoktu, iftira hiç yoktu. Sadece bir özeleştiri vardı. Ve öz eleştiri, bir topluluğun kendisini diri tutmasının en temel vasıtalarından biridir.
Tekil bir örnek, “Sui misal emsal olmaz.” Amenna. Ama size şunu sorayım, değil bir belde de bütün dünyadaki rehberlik hizmetlerinde bir tane bile böyle örnek olsa bunu nazara almak gerekmez mi? Benim kanaatim insana dair işlerde en küçük bir tecrübe bile göz ardı edilmemeli.
Ben yazıda, “Kimse alınmasın, ben de buna dahilim!” demiştim. Çünkü 1976’dan bu yana Hizmet’in içinde, değişik ülkelerde ve farklı şartlarda rehberlik faaliyetlerine şahitlik etmiş bir insanım. Tecrübem bana şunu gösterdi: Çok güzel şeyler oluyor. Elbette olumsuz örnekler olacaktır; insan unsurunun olduğu yerde kusursuzluk beklenemez. Ama varlığı inkâr edilemeyecek bu münferit örnekleri, Hizmet’in bütününe teşmil etmek ne kadar yanlışsa, göz ardı etmek de o kadar yanlıştır.
Şahsen yaşadım: Öğrencilik yıllarımda, ara tatillerde ve yaz aylarında rehberlik için diyar diyar dolaştığımızda anne babalarımız bize kızardı. “Oğlum, eve niye gelmiyorsun? Kendi aileni bırakıp anne babasını bilmediğin çocuklara rehberlik yapıyorsun.” derlerdi.
Bugün aynı fedakârlığı rehber kardeşlerimiz yapıyor. Kendi çocuklarını, ailelerini ihmal etme pahasına başkalarının evlatlarına kol kanat geriyorlar. Ben kendi evladımdan biliyorum bu fedakârlığı. Ve biliyorum ki böyle yüzlerce hatta binlerce insan var.
Bunu nasıl görmezden gelebilirim?
Bir rehber arkadaş bana bir defasında, “Bugün rehberlik yaptığım çocukların anne babaları ile toplantım var. Onlardan beklediğim desteği göremiyorum.” dedi ve bana, “Sen olsaydın neler söylerdin?” diye sordu. Ona şöyle dedim: “Konuşmana şöyle başla: “Bana ne sizin çocuklarınızdan?”
Amacım rehberlere gerekli desteği vermeyen anne babaları uyarmak ve bu sarsıcı cümle onları düşünmeye sevk etmekti. İşin aslının böyle olmadığını ben de biliyordum onlar da biliyordu. Kaldı ki rehber gerçekten, “Bana ne sizin çocuklarınızdan!” deseydi, kendi hayatını yaşardı. Ama hiçbir rehber böyle demedi ve demez!
Aksine, gecesini gündüzüne katıp başkalarının çocuklarıyla meşgul oldu, onların derdini kendi derdi bildi. Eğer bu fedakârlık olmasaydı, bugün Hizmet bu noktalara gelebilir miydi? Ben şahsen burada olur ve bu satırları yazıyor olabilir miydim?
Hele 15 Temmuz sonrası yaşanan büyük kırılmadan sonra rehberlik hizmetlerinin kıymeti daha iyi anlaşıldı. Büyük bir deprem yaşadık; aileler dağıldı, gençler savruldu, umutlar zedelendi. İşte o hengâmede, gençlerin elinden tutan, sabrı, ümidi, direnci öğreten yine bu isimsiz kahramanlardı.
Psikolojik, sosyolojik ve dinî açıdan bakıldığında, bu faaliyetler sadece bir gençlik hizmeti değil, aynı zamanda bir “toplumsal iyileştirme” hareketiydi. Çünkü bireyin yeniden hayata tutunması, çoğu kez güvenebileceği bir omuz bulmasına bağlıdır.
Bugün dünyanın dört bir yanında, farklı dillerle, farklı kültür ortamlarında ve günümüzün araç-gereçleriyle sürdürülen rehberlik faaliyetleri, aslında bu hakikati teyit ediyor. Artık sadece yüz yüze sohbetlerle değil, dijital platformlar, çevrimiçi dersler, sosyal medya yayınları ve interaktif toplantılarla da gençlere ulaşılıyor.
Küresel ölçekte çok dilli bir rehberlik ağı oluşmuş durumda. Amerika’dan Afrika’ya, Asya’dan Avrupa’ya kadar binlerce rehber, sadece kendi coğrafyasının gençleriyle değil, aynı zamanda dijital ortamda dünyanın öteki ucundaki gençlerle de gönül köprüleri kuruyor. Bu, modern zamanların “tebliğ ve irşad” metodolojisinin yeni bir yorumu gibidir.
Burada şu ilkeyi hatırlamak gerekir: Toplulukların sürekliliğini sağlayan şey, kurumlar değil, insana dokunan gönüllerdir. Eğer gönüllere dokunma iradesi kaybolursa, en güçlü kurumlar bile ayakta kalamaz. Hizmet’in bu kadar çalkantılı dönemde dahi ayakta kalabilmesinin en önemli sebebi, işte bu gönül erlerinin fedakârlığıdır.
Dolayısıyla, eleştiriye açık olmak, her tecrübeyi ciddiye almak gerekir; ama hakkı da teslim etmek gerekir. Rehberlerimizin fedakârlığını, göz nurunu, gece gündüz yollarda, sohbetlerde, kamplarda geçen ömürlerini görmezden gelemeyiz. Bugün gençlerimizin hâlâ hayata ümitle bakabiliyor olması, onların sabırla açtığı bu küçük ama bereketli kanallar sayesindedir.
Kalbimden gelen bir teşekkürle bitirmek istiyorum: İyi ki varsınız. İyi ki kendi çocuklarınız kadar başkalarının evladına da sahip çıktınız. İyi ki omuz verdiniz. Siz olmasaydınız, bu yol bu kadar uzun yürünemezdi. Belki de biz bugün hâlâ ayakta olamazdık.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***