Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Leo’nun yolculuğu ve ortak emanet

Leo’nun yolculuğu ve ortak emanet


AYDOĞAN VATANDAŞ | YORUM

Hermann Hesse’nin ‘Doğu’ya Yolculuk’ romanı, mistik bir sefer hikâyesi gibi başlar. “Birlik” adını taşıyan bir grup, manevi bir ufka doğru yola çıkar. Yolda her biri farklı karakterlere sahip yolcular vardır; kimisi coşkuludur, kimisi sessiz, kimisi şüpheci. Fakat grupta bir kişi vardır ki, en az dikkat çeken odur: Leo. Eşyaları taşır, yemekleri hazırlar, kimseyi incitmez. Onun varlığı, grubun huzurunu koruyan görünmez bir bağ gibidir.

Bir gün Leo kaybolur. O andan itibaren, Birlik çözülmeye başlar. Küçük anlaşmazlıklar büyür, kuşkular derinleşir, yoldaşlık duygusu zayıflar. Yıllar sonra anlaşılır ki, Leo yalnızca bir hizmetkâr değil, aynı zamanda Birlik’in başkanıdır. Asıl liderlik, gösterişli unvanlarla değil, sessiz bir özveriyle var olur.

Bu hikaye, toplulukların en derin kırılma noktalarına ayna tutar. İnsan topluluklarının sermayesi, yalnızca maddi birikim ya da stratejik hedefler değildir; asıl sermaye, ortak acıların ve sevinçlerin birbirine bağladığı bağdır. Bir kişinin emeği, bir başkasının yarasına dokunur; birinin incinmiş kalbi, başkasının anlayışıyla teselli bulur. Fakat bu bağ zedelendiğinde, topluluk dağılmaya meyleder.

Toplumsal hareketlerde “taban” ve “tavan” gibi ayrımlar, görünüşte işlevsel kavramlarmış gibi dursa da, gerçekte ayrışmayı derinleştiren etiketler gibidir. Hizmet’in hakikati, hiyerarşiden değil, ortak amacın ve ortak yükün paylaşılmasından doğar. Bir kişinin en ön safta oluşu ile en geride kalışı arasında, yükü hafifletme sorumluluğu açısından fark yoktur.

Empati, bu yükün taşınmasında temel erdemdir. Başkasının acısına kulak vermek, onun hikâyesini anlamaya çalışmak, çoğu zaman pratik yardımın ötesinde bir iyileştirici güce sahiptir. Bir insanı anlamak, bir âlemi anlamak gibidir ve bu yalnızca manevi bir öğüt değil, toplulukların ayakta kalmasının da sırrıdır. Acılar, konuşulmadığında derinleşir; dinlenmediğinde yabancılaştırır. Oysa dinlemek, başka bir yüreğin ağırlığını bir anlığına taşımaktır.

Yükünü taşımakta zorlanan birinin yanında durmak, sadece pratik bir davranış değil; varoluşsal bir tercihtir. Çünkü yükü fark etmek, empati kurmanın ilk adımıdır; el uzatmak ise bu empatiyi eyleme çeviren somut karşılıktır. Bir başka deyişle, gerçek “birlik” ve “ortak emanet” ancak yük paylaşımıyla, birbirinin sinesine dokunmakla sürdürülür.

O yüzden önce etrafa bakmak, en güçlü liderlik sınavlarından biridir. Çünkü gerçekten bakmak, o yükü fark etmek, sorumluluğu içselleştirmek ve yardım elini uzatmak, dışarıdan baktığında fark edilmesi kolay olmayan bir “hizmetkâr liderlik” davranışıdır.

Ayrılık, çoğu zaman fikrî ihtilaflardan değil, gönül bağının kopmasından doğar. Ve gönül bağı, başkasının acısını kendi acısı gibi hissedebilenler tarafından korunur.

Leo’nun yokluğu, Birlik’in çözülmesine yol açtı. Toplulukların tarihinde de benzer anlar vardır: Bir arada tutan gonul bagi zayifladiginda, yerini gerginlikler ve güvensizlikler alır. Hesse’nin romanı, bu gerçeği sert bir şekilde hatırlatır: Birliğin devamı, görünmeyen ellerin emeğini tanımak ve kıymet vermekle mümkündür.

Bu nedenle, kavgalardan uzak durmak, yalnızca huzurun korunması için değil, acıların derinleşmemesi için de elzemdir: “Bir gönül yıkmak, Kâbe’yi yıkmaktan beterdir,” sözü burada yeniden anlam kazanır. Topluluklar, gönüllerin birbirine değer verdiği, yükün sessizce paylaşıldığı ölçüde ayakta kalır.

Leo’nun yolculuğu, yalnızca bir kurgu değildir; her toplulukta, her çağda, her şehirde yinelenen bir hikâyedir. Sessiz hizmetkârlar, hem yolun yükünü hem de yolun anlamını taşırlar. Onlar kaybolduğunda, yol da anlamını yitirir.  

Sessizlik içinde verilen hizmet, kimi zaman bir nehir gibi akıp gider; görünmez, belli belirsiz ama yaşamın kaynağıdır. Bu hizmetin yüceliği, ne şatafat ne de sesle ölçülür. Kimi zaman küçük bir tebessümde, bazen yumuşak bir sözde, bazen de acıyı paylaşmakla kendini gösterir. İşte bu yüzden, bir topluluğun gerçek sermayesi, onun insani bağlarının derinliğinde gizlidir.

Çünkü insan, ancak başkalarının yükünü omuzlayabildiğinde ve onların acılarına yürekten dokunabildiğinde gerçek insan olur. Bu yüzden “taban” ya da “tavan” gibi sınıflandırmalar, insanın ortak yürüyüşünü bölen ve küçümseyen kavramlardır. Böyle ayrımlar, empatiyi, hoşgörüyü ve birlikte yükselme iradesini zedeler.

Felsefenin derinliklerinden bakıldığında, insan topluluklarının direnci, sadece maddi dayanıklılıkla değil, ruhun birbirine sarılma gücüyle ölçülür. “Kendini bilmek, bilgelik yolunun başlangıcıdır!”

Kendisini ve başkasının acısını anlayan kişi, ayrıştırmak yerine bütünleştirmeyi seçer.

Dini metinler de bu insanî gerçeği pekiştirir. Kur’an, “İyilik ve takva bakımından yardımlaşın, günah ve düşmanlık bakımından yardımlaşmayın.” (Maide 2) buyurur. Bu çağrı, sadece bir inanç talebi değil; insan olmanın temel ilkelerinden biridir. Ayrışmaların, tartışmaların, kavgaların önüne geçmenin yolu, bu ortak iyilik paydasında buluşmaktır.

Hesse’nin romanından çıkartılacak bir diğer ders ise, liderliğin doğasında yatan paradokstur: En büyük güç, en alçak gönüllü hizmette gizlidir. Leo’nun başkan oluşu, onun “hizmetkâr” kimliğinden bağımsız değildir. Aksine, o kimlikle anlam kazanır. Liderlik, güç kullanmak değil, yükü hafifletmek; başkalarının acısını paylaşmak ve onlarla birlikte yürümektir.

Toplulukların en kırılgan anları, bu hizmetkâr güçler göz ardı edildiğinde başlar. Sessiz bir özveriyle hareket edenlerin yokluğu, görkemli ideallerin sarsılmasına neden olur. Bu yüzden, empati ile beslenen, çatışmayı büyütmek yerine yatıştıran yaklaşımlar hayati önemdedir.

Sonuçta, insan toplulukları ancak acılar paylaşıldıkça, yükler birlikte taşındıkça var olur. “Bir gönül yıkmak, Kâbe’yi yıkmaktan beterdir” sözü, yıkılan gönüllerin onarılmasının zorluğuna ve önemine işaret eder. Bu onarım, ancak empati ile mümkündür.

Birlikte ağlayanlar, birlikte gülmeyi de öğrenir.

Yalnız kendi yükünü taşıyanın, gerçek yolcu olması zordur. Ve insan olmak başkalarının yaralarında yaşamayı öğrenebilmekle mümkündür. Sevgi, iki yüreğin aynı acıyı paylaşmasıyla derinleşir.

Leo’nun yolculuğu ve onun hizmetkâr liderliği, insanlık tarihinin ortak temasıdır. Her çağda ve her zeminde, bu hizmetkâr güçlere kulak vermek ve onları yüceltmek, toplulukların varoluş koşuludur. Çünkü onlar kaybolduğunda, sadece yol değil, umut da biter.

 

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version