Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Sorun eleştiride değil, beklentide!

Sorun eleştiride değil, beklentide!


UĞUR TEZCAN | YORUM

Neredeyse 2012 yılından yani Türkiye’de AKP zulmünün ve güç devşirme operasyonlarının başladığı yıllardan itibaren insanlar sosyal medyada Cemaat-AKP-Darbe vb. konular üzerinden karşılıklı eleştiri ve tartışmalarda bulunuyorlar. Doğal olarak bilgi eksikliği ve kirliliği, tartışma kültürünün eğitimli insanlarımız nezdinde dahi pek bilinmiyor ve saygı görmüyor oluşu, devlet kanalları ile sürekli dezenformasyon yayılıyor olması ve sosyal medyanın hem troller hem de kontrolsüz tartışan kitleler tarafından kullanılış biçimleri gibi etkenler, hakikat arayışlarını da gerçekleri de rotasından saptırıyor. Bu yazıda bu genel husustan ziyade konunun dar bir noktasına, “eleştiri” konusuna ışık tutacağız.

Bunu yaparken, ortalıkta eleştiri veya yorum adı altında çeşitli görüşler paylaşan, isimleri öne çıkan hiçbir kimseyi hedef almıyorum. Yazı, yorum, analiz ve eleştiri adı altında görüşler paylaşan her insana ve başta da nefsime karşı bir hatırlatma mahiyetindedir bu yazacaklarım.

Zira, bir nehirde rafting yapan bir grup insan nasıl manzarayı temaşa etmekle hemhal olamaz, nehrin taşkın sularına kapılıp alabora olmamak için birbirleri ile olan kürek çekme senkronizasyonuna yoğunlaşırlarsa aynı şekilde kendilerini büyük bir fikri tartışmanın içinde bulan insanlar da, hele de ortada ciddi bir soykırım süregidiyorsa, zamanla öfkelerinin, kontrolsüz tepkilerin hatta belki de kibirlerinin akışına kendilerini kaptırabilirler ve böylece fikri ve vicdani rotalarını yitirebilirler; hakikatin ve vicdanın manzaralarını zevk etmek yerine yanlış eleştiri kalıpları ve öfke dalgaları içinde alabora olabilirler. O nedenle de insanların bazen bir durup sakinleşmeye, düşünce ve vicdan rotalarını dengelemeye ihtiyaçları vardır.

Bu aralar sosyal medyada öyle yorumlar ve eleştiriler görüyorum ki bu kişi keşke bu tarz bir ruh haline kapılıp kendisini bu durumlara düşürmese, sosyal medyadan bir süre uzak kalsa ve düşünsel, vicdani ve ilkesel bir bütünsellik geliştirebilse diye hayıflanıyorum.

Bazı insanlar eksik temellerle eleştirel yorumlar yapıp sonra da gelen tepkileri göğüsleyecek dirayeti sergileyemiyorlar. Hemen öfke seline kapılıp karşılarındaki insanları kendilerini linç etmekle, ahmaklıkla, trollükle, suça ortak olmakla, niyet bozukluğu ile hatta bazen küfürler ve aşağılama yöntemleri eşliğinde suçluyorlar. Daha az sayıda birilerininse son derece kibirli bir şekilde hareket ettikleri ve karşılarındaki insanları veya farklı fikirleri görmezden gelerek ve onları hemen aşağılayarak kendi fikirleri üzerine fikir kabul etmekte zorlandıklarını da gözlemliyoruz.

Her taraf, belki bir taraf diğerinden daha fazla olacak ölçüde, birbirini eleştiriye açık olmamakla itham ediyor ki bunlar kısmen doğru olabilir. Sorunun aslen burada, yani eleştiriye açık olup olmamak da olmadığını artık çok sayıda kişinin kabul etmesi gerekiyor. Her insan, makam sahibi, şirket ve hareket derecelerine göre özünde eleştiriye açıktır. Tepkisellik refleksleri, dirençleri kişiliklere, grup ideolojisine ve şartlara göre değişebilse de doğru usul ve yöntemler takip edildiğinde aslında büyük ölçüde sağlıklı sonuçlar alınabilir.

Başlıkta da belirttiğim gibi asıl mesele eleştirme, eleştirilme ve eleştiriye açık olup olmamak da değil; eleştiri yapıp bundan bir netice bekleyen insanların (eğer bunu gerçekten samimi bir şekilde yapıyorlarsa) beklentilerindedir.

Her eleştiri yapan insan, öncelikle benim bu eleştiriden beklentim ne; insan, grup, şirket vs. psikolojisi ve değişim dinamikleri de dikkate alındığında bu beklentimin arz ediliş şekli ve zamanlaması ve dönüşü ne olmalı ve nasıl bir dengede ilerlemeli ve ne zaman gerçekleşmeli; hatta gerçekleşmemesi durumunda benim bunu kabulleniş şeklim ve tavrım ne olmalı gibi soruları hem aklına hem de vicdanına sorması gerekiyor.

Yoksa bazı insanların öfke, kibir ve ergen bir çocuk aceleciliği ve ukalalığı ile yaptıkları eleştiriler karşısında (her kesimde olabilir bu) anında bir tepki, cevap, değişim ve düzelme beklemeleri ve bunu göremedikleri takdirde de ivedilikle aşağılamalar, suçlamalar ve hakaretler savurmaları faydadan çok zarar verir ve eleştiriyi amacından uzaklaştırır.

Eleştiri yapabilmenin ustalığı işte bu dengeleri iyi görebilmekte, o noktada sabır gösterebilmekte, en uygun zamanı kollayabilmekte, en uygun üslubu takip edip, beklentiyi, sabır, zaman ve bilgelikle yoğurup bir sonraki aşamaya basamak inşa edebilmektedir. 

Bir şirkette yanlış giden hususları analiz edip ilgili yöneticilere ilettiğinizde, ‘git kendi işine bak’ cevabı alıyorsanız bu elbette ciddi bir soruna işaret eder. Ancak genelde bu böyle olmaz. Yöneticiler sizi dinler, derecesine göre açıklama-yorum yapar ve teşekkür edip gönderirler. Bu noktada benim “eleştiride beklenti dengesi” dediğim husus ön plana çıkar.

Siz idarecilere güvendiğinizi gösterir, mevzuyu o noktada zamana bırakır ve gözlemlemeye, görevinizi yapmaya ve sakince analizlerinizle o kişileri beslemeye devam ederseniz doğurgan bir döngü oluşturmuş olursunuz. Ama tutup da ivedilikle yönetimden ani bir karar, değişiklik, düzelme, özür, açıklama vs. görmediniz diye hemencecik başka çalışanlarla dedikoduya, idarecileri beceriksizlikle ve samimiyetsizlikle suçlamaya ya da öfkeyle karşılarına çıkıp niye bir şey yapmadınız tarzı suçlamalara girişirseniz mevzuyu kendi elinizle artık başka bir boyuta taşımış olursunuz.

O noktada idareciler ister negatif tavırları önleme adına ister idareci enaniyeti ile gurur ve pozisyonlarını koruma adına olsun, farklı refleksler geliştirirler ve siz eleştiri yaptığınız için değil sergilediğiniz negatif tavır ve beklentilerden ötürü sizi işten bile atabilirler. İlk çıkış noktanız samimi bile olsa keskin sirkenin küpüne zarar vermesi gibi kendi iç dengesizliğiniz, sabırsızlığınız, psikolojiyi iyi okuyamamanız ve beklentideki dengeleri iyi oturtamadığınız için o kendi elinizle oluşturduğunuz kısır döngünün kurbanı olursunuz.

Hele sosyal medyada güncel tartışmalar üzerinden yapılan eleştirilerde çok büyük oranda bilgi kirliliği ve dezenformasyon var. Cengiz Aytmatov, “Mide beyinden akıllıdır çünkü mide kusmayı bilir, beyin her pisliği yutar.” der. İşte insanlar bu kirlilikten nasıl etkilenmiş olabileceklerini unutarak veya dikkate almayarak yorumlar yapabiliyorlar. Bu noktada ilkeli olabilmek ve değerlerle hareket edebilmek daha önemli bir hale geliyor ki bu noktada en temel dayanaklar da hukukun, siyaset ilminin ve adaletin çizdiği sınırlardır.

Oysa bugün birçok eleştiri ve yorumun bu hukuk-adalet çizgisi gözetilmeden, kahvehane yorumları tarzında yapıldığını üzülerek izliyoruz. Birçok insan duyguları, önyargıları ve hissiyatları ile yorum ve eleştiri yapıyor ama bunun farkında değiller. Hatta birçoğu içinden geçtikleri birtakım travmaların etkisiyle yorumlar yaptıklarını doğal olarak göremiyorlar. O nedenle de bahsettiğim “beklenti” dengesini de ölçüsünü de ayarlayamıyorlar.

Bir bardağa üç limonun suyunu sıkıp azıcık su ekleyerek de limonata yapabilirsiniz; çokça suya birkaç limon suyu damlatıp içine şeker katıp onu da limonata niyetiyle satabilirsiniz. Ortalıkta yorum ve eleştiri yapan birçok kişi işte bu ikinci kategorideler. Meseleleri hukuk-adalet-vicdan dengesinde irdeleyemiyor, travma ve öfkelerinin etkisinde (kimileri için kibir) yorumlar yapıyor ve beklenti ölçüsünü de tutturamıyorlar.

Kısaca, bir bardak suya iki damla limon suyu (hakikat damlacığı) katıp biraz da gurur, enaniyet, kibir şekeri ekleyerek limonata (yapıcı-samimi eleştiri) yaptıkları yanlışına kapılıyorlar. Bir de cümlelerine, “Allah için söylüyorum, Peygamber için söylüyorum…” tarzı olmaması gereken ilaveler de yaparak bu işlere girişenler oluyor ki bu da yanlış!

İşte bu dengesizlikler içinde iken siz de karşıdan gelen eleştirilere kendinizi kapatır, insanlarla ortak noktada, iz’an çizgisinde buluşma fırsatını kaçırmış olursunuz. Ayrıca, böyle devam ederek farkında olmadan kendinizi bir tarafın içinde, sizinle benzer düşünen (eleştiren veya yorum yapan) insanların arasında onay arama, kimlik bulma derdinde bulabilir ve dengeyi yitirebilirsiniz. Böylece de alternatif yorum (eleştiri) niyetiyle ve özgür düşünme saikiyle çıktığınız yolda o beklenti dengenizi ayarlayamadığınız için zamanla düşünceleriniz bir inanç (belki de bir saplantı) haline gelebilir ve benzer görüşleri destekleyen insanlar arasında yeni bir kimlik geliştirme gayretiyle kendinizi sabit fikrin esaretinde bir kısır döngüye sokabilirsiniz.

Bundan dolayı da psikolojideki “Bilişsel Çelişki” de olduğu gibi her çelişkili bilgiyi reddeder hale gelirsiniz. “Onaylama Yanlılığı” sergileyip sadece görüşlerinizi destekleyecek bilgi ve açıklamalara odaklanabilir ve başka hakikatleri dile getirenlere karşı kulaklarınızı tıkayabilirsiniz.

Bu da zamanla yine psikolojide “İnançta Israr” denilen hali doğurur ki bizzat eleştirdiğiniz şeylerin kurbanı olmuş olursunuz. Bu noktadan sonra artık “Geri Tepme Etkisi” oluşabilir ve fikirlerinize (eleştirilerinize) ters düşen kanıtlara ve karşı fikirlere karşı tamamen kapanır ve bunun da ötesinde artık o fikirlerinize daha bir saplantı ile bağlanır hale gelirsiniz. Bunun bir adım ötesinde de artık zamanla bazı yanlışlarınızın farkına varsanız bile, “Batık Maliyet Yanılgısı” denilen saikle o düşüncenin ispatı ve ısrarı noktasında çok miktarda zaman, kaynak ve duygusal enerji harcadığınız için kendinizi geri adım atmakta zorlandığınız bir noktada bulabilirsiniz. Son noktada ise, “Öğrenilmiş Çaresizlik” devreye girebilir ki bu noktada, gelecekte bir şeylerin değişmesine katkıda bulunabilecek olsanız bile artık bunu yapacak azmi ve direnci kendinizde bulamayabilirsiniz.

Kendi çalıştığım kurumdan geçek bir örnekle bitiriyorum.

Çalıştığım Amerikan kurumunda üç yıl önce eğitim işlerinin başına çok yanlış bir kişi göreve atandı. Liyakatine göre değil, kim olduğuna bakılarak yapıldı bu. Bu kişi daha işin en başında çok yanlış ve yıkıcı kararlar verdi, kaliteye odaklanmak yerine kişilere odaklandı. Kimsenin fikrini, uzmanlığını dikkate almadı. Benim dışımda birçok kişi bu yanlış uygulamaların ileriye dönük etkilerini gördüler ve eleştirdiler. Ne var ki bunların birkaçı bu yazıda bahsettiğim eleştiride beklenti dengesini iyi ayarlayamadıkları için eleştirileri neticesinde ivedi çözümler görme yanlışlığına girdiler.

Beklentileri kısa süre içinde gerçekleşmeyince de yazıda bahsettiğim dengesizliklerin kısır döngüsüne kapıldılar. İdarecilere güvenmediler, o kişiyi hemen cezalandırmadıkları için onları benzeri bir beceriksizlikle suçladılar ve bunu her yerde anlatmaya başladılar. Sağda solda idarecileri eleştiren, aşağılayan, onları samimiyetsizlikle, beceriksizlikle suçlayan bir noktaya eğrildiler.

Ancak mevzuyu farklı bir boyuta taşıdıklarından dolayı da idare, bu kişiler çok kaliteli insanlar oldukları halde onlarla yollarını ayırmak yoluna gitti ki bu daha çok şikâyet edilen o şahsın işine yaradı. Çünkü mevzu artık farklı bir noktaya evrilmişti. Bu süreçte şahıs biraz daha “haklılık” bulduğu için daha bir cesaretle başka birkaç kaliteli insanın daha kaybedilmesine sebep oldu tavır ve yanlış kararlarıyla.

Üç yılın sonunda artık durumun yeterince olgunlaştığını ve bazı pozisyonlara gelen yeni insanların potansiyellerini ve kişiliklerini de iyi okuyabildiğim için bir idareci ile buluşup konuyu bütün kapsamı ile arz ettim. O da konuyu üstlere taşıdı. O üç yıl zarfında, samimiyetimi, bu konulardaki uzmanlığımı ve her zaman idareye güvenerek hareket ve eleştiride bulunduğumu gördükleri için o kişinin pozisyonunu çok etkili birisi olmasına rağmen iptal ettiler ve eğitimin genel kalitesini etkileyemeyecek başka bir pozisyona kaydırdılar.

İşte ben de diğer birkaç kişi gibi daha en başında yanlış beklenti zeminine oturmuş eleştiriler yapmış olsaydım ve çizdiğim kişilik portresini ona göre ayarlasaydım daha en başında ben de işimi kaybedebilirdim. Üç yıl sonra en uygun zamanında, mevzu olgunlaşma devresine girdiği bir aşamada yaptığım eleştirinin belli kanalları tetiklemesi ile faydalı bir değişime vesile olmuş oldum.

İçinde bulunduğumuz sene artık alt kadroların fikirlerine de danışılacağının bizzat idare kanallarınca ilan edildiği bir yıl oldu.

Sanırım bu örnek konuyu daha iyi özetlemeye yaramıştır.

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version