AV. NURULLAH ALBAYRAK | YORUM
İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ve kamuoyunda “Kız Çocukları Davası” olarak bilinen dosyada, mahkeme alelacele karar aşamasına geçiyor. Mahkeme başkanının duruşmada sanıklara yönelttiği “Neden ders çalışmaya gittiniz? Neden iftar programına katıldınız? Dini ders alıyor muydunuz?” gibi sorularla zihinlere kazınan yargılama sadece hukukçuları değil, kamu vicdanını da şaşkına çevirmişti. Geçen duruşmada savcılık, yargılanan 41 kişinin tamamı için terör suçlamasıyla ceza talep ediyor.
Kararı önümüzdeki hafta Cuma günü verilecek olan bu dava, sadece yargı sisteminin değil, hepimizin vicdanının sınandığı bir kırılma noktasıdır. Yaşları 13 ile 17 arasında değişen kız çocuklarının “terör” suçlamasıyla mahkemeye çıkarılması, suçlu gibi yargılanması ve mahkeme salonunda ürkek bakışlarla kendileri hakkında verilecek kararı beklemeleri; bu ülkenin adalet anlayışını, insan haklarına bakışını ve toplumsal duyarlılığını sorgulamamıza neden olmalıdır.
Çünkü bu dava, yalnızca çocukları değil; onları sanık sandalyesine oturtan adalet sistemini, yaşananlara sessiz kalan toplumu ve kendi iktidar hesapları için kız çocuklarını feda edenleri de yargılıyor.
Bu dosyada yargılananlar çocuk
13 ile 17 yaş arasındaki kız çocukları; gerçekten “masum” denilebilecek davranışları nedeniyle takip edildiler, suçlandılar ve anne babalarıyla birlikte, neyle karşı karşıya olduklarını tam olarak bilemeden mahkeme salonlarına çıkarıldılar.
Annesi ve ablaları tutuklanan iki kız kardeş, kendilerine yaşatılanları şöyle anlatmıştı:
“Karakolda başımızda duran bir kadın polis memuru vardı. Ona sorduk: ‘Neden buradayız?’ diye. Bize dedi ki: ‘Siz içeride göreceksiniz, size kan kusturacaklar.’ Bir başka polis geçiyor mesela, onu gösteriyor: ‘Bu size kan kusturacak’ diye. Biz anlamadık yani, niye oradayız? Ne yaptık ki bize kan kusturacaklar?”
Bir an için, 16 yaşındaki kızınızın “terör”le suçlandığını hayal edin. Sadece okuluna gidip geldiği, arkadaşlarıyla pikniğe katıldığı, bir defter taşıdığı ya da bir fotoğrafta yer aldığı için yargılandığını düşünün. Üstelik karakolda kendisine “kan kusturulacağı” söylenerek gözdağı verildiğini…
Bunlar ne yazık ki bazı anne ve babalar için hayal değil gerçek. Çocuklarını korumaya çalışan aileler çocuklarının cezalandırılmasıyla karşı karşıya. Anne babaların çaresizliğini hayal etmek bile imkansız.
Bizler de bu davada, yargılamaların çocuklara karşı nasıl bir güç gösterisine dönüştürüldüğüne tanıklık ediyoruz.
Toplumun sorumluluğu
Bu dava yalnızca hâkimlerin, savcıların, avukatların değil; hepimizin davası. Çünkü bu dosyada asıl yargılanan, çocuklardan çok, onların bu noktaya getirilişini sessizce izleyen toplumdur.
Bugün bir çocuğun hayatı yalnızca bir mahkeme kararına değil, kamuoyunun sessizliğine de bağlı. Biz sustukça, sistemin kurduğu cümleler daha yüksek sesle duyuluyor. Biz görmezden geldikçe, adaletsizlik kendini meşru gösteriyor.
Bu yargılama, çocukların değil; toplumun kendi vicdanıyla hesaplaşmasıdır. Ve bu hesaplaşma yalnızca mahkeme salonlarında değil, hepimizin bulunduğu her yerde yaşanıyor.
Sessiz kalmayın
Bu davada çocukların yanında durmak, yalnızca bir duruşmaya gitmekten ibaret değildir; adaletsizliğe karşı sorumluluk almaktır. Sadece bir tweet, bir paylaşım, bir söz bile o çocukların yalnız olmadığını gösterebilir.
Hiçbirimizin bu davaya “bana dokunmuyor” deme lüksü yok. Çünkü adalet bir gün herkese lazım olur… ama çocuklara hep önce lazım olur.
Bu duruşmada yer almak, bir çocuğun hafızasında adalete dair bir umut bırakmak demektir.
Duyurun, konuşun, paylaşın
Çünkü çocuklar, adaletin suskunluğuyla değil; bizim sesimizle korunur.
Unutmayalım: Çocuklar yargılanırken biz sustuysak, tarih yalnızca İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesinin hukuku katleden kararını değil; bizim suskunluğumuzu da yazacaktır.
Bu dava hepimizin sınavı.
Geçip geçmeyeceğimizi birlikte göstereceğiz. Bunun için de öncelikle şu soruya cevap vermemiz gerekiyor; kız çocuklarının yanında mıyız, yoksa karşısında mı?
Adaleti güçlülere göre eğip büken sistemin karşısında susan her birey, bu soruya farkında olmadan bir cevap veriyor.
Kimi sessizliğiyle… kimi ilgisizliğiyle… kimi de korkusuyla.
Bu dava bir tercih değil, bir vicdan sınavıdır. Ve her sınav gibi, bu da bir sonuçla bitecek.Ya sustuklarımızla suç ortaklığı yapacağız ya da sesimizle çocukların yanında duracağız.
Unutmayalım: Bir ülkede çocuklar yargılanıyorsa, sadece onlar değil; toplumun vicdanı da sanık sandalyesindedir.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***