YÜKSEL ÇAYIROĞLU | YORUM
Kur’ân-ı Kerim’de ‘Ehl-i Kitap’ olarak anılan Yahudi ve Hristiyanlardan bahseden pek çok âyet-i kerime bulunmaktadır. Bu âyetlerin önemli bir kısmında, Yahudi ve Hristiyanların ellerindeki kutsal kitapları hangi yollarla tahrif ettikleri tafsilatlı biçimde anlatılır. Böylece bir taraftan Ehl-i Kitab’a ellerinde bulunan Tevrat ve İncil metinleri hakkında önemli uyarılar yöneltilirken, diğer taraftan Müslümanlara da kendi kitaplarını koruma sorumluluğu hatırlatılır.
Kur’ân’a göre Yahudi ve Hristiyanlar kutsal metinlerini başlıca şu yollarla bozmuşlardır:
1. Tahrif
Tahrif, kelime anlamı olarak, iki şekilde yorumlanması mümkün olan bir sözü bir tarafa çekmek veya kelimenin anlamını benzer anlamlarla değiştirmek demektir. İslâmî literatürde ise Yahudi ve Hıristiyanların kutsal metinlerini kasıtlı şekilde değiştirmesi yahut yanlış yorumlaması anlamına gelir. (Bkz. DİA, “Tahrif”) Bu kavram daha ziyade metnin kasıtlı olarak yanlış yorumlanması, sözün başka yere çekilmesi, anlamın çarpıtılması, yani lafızdan ziyade mananın bozulmasına işaret eder.
Bakara suresinde yer alan şu âyet-i kerimede Yahudilerin kitaplarını tahrif ettikleri açıkça ifade edilir: “Nasıl olur onların size güvenmelerini beklersiniz ki içlerinden bir zümre vardı ki Allah’ın kelamını işitip akılları aldıktan sonra, bile bile onu tahrif eder, değiştirirlerdi.” (Bakara sûresi, 2/75)
Mâide suresinde yer alan iki âyette ise يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِهِ / يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ ifadeleriyle tahrifin şekliyle ilgili detaya da yer verilir. (Mâide sûresi, 5/13, 41) Bunun anlamı, onların kelimeleri vaz olundukları asıl anlamlarından kaydırmalarıdır.
Elmalılı Hamdi Yazır’ın bu âyetlerin tefsirine dair yaptığı şu izahlar tam olarak bu noktaya dikkat çeker:
“Kelimeleri şuraya buraya çekerek kelamı tağyir ederler. Bu onların öyle bir âdeti olmuştur ki sâirlerinden kat-ı nazarla kelâmullâhı ve arzularına muvafık gelmeyen ahkâm-ı ilâhiyeyi tahrif ve tağyir ederler. Nitekim Tevrat’taki “recm” âyetini rüesâ hakkında “tahmîm” yani kömürle yüz karalamak diye te’vîle kalkışmışlardı. Fırsat bulunca elfazı da tağyir ederler, fakat buna çoğunlukla imkân bulamadıklarından dolayı tahriflerini sû-i te’vîl ile yaparlar.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, 2/563) “Bunlar öyle tezvîrât yaparlar ki yerli yerine mevzilerine konduktan sonra kelimât-ı hakkı tahrif ederler, vaz-ı aslîsinden çıkarırlar.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, 2/640)
2. Tebdil
Tebdil, bir şeyi başka bir şeyle değiştirmek, bir şeyi alıp yerine başka bir şeyi koymak anlamına gelir. Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitaplarını tebdil etmeleri, onlardaki bazı ifadeleri çıkarıp yerine başka şeyler koymaları demektir. Bu da bir tahrif türüdür.
Şu iki âyet bundan bahseder:
“Zalimler, kendilerine söylenenleri başka sözlerle değiştirdiler. Bunun üzerine biz, yapmakta oldukları kötülükler sebebiyle zalimlerin üzerine gökten acı bir azap indirdik.” (Bakara sûresi, 2/59) “Aralarındaki zalimler, sözü kasten değiştirdiler, başka bir şekle soktular. Biz de zulmü âdet haline getirdikleri için üzerlerine gökten azap salıverdik.” (A‘râf sûresi, 7/162)
3. Kitman ve İhfa
Kitman ve ihfâ; gizlemek ve saklamak demektir. Şu âyetlerde Ehl-i Kitab’ın kendilerine indirilen vahyi veya ondaki bazı hakikatleri gizlediklerinden bahsedilir:
“Ey Ehl-i kitap! Kitaptan (Tevrat’tan) gizlediklerinizin çoğunu size beyan eden, bir çoğunu da yüzünüze vurmayarak affeden Resulümüz size gelmiş bulunuyor. İşte size Allah tarafından bir nûr ve hakikatleri açıklayan bir kitap geldi.” (Maide sûresi, 5/15)
“Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitapta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara hem Allah lanet eder hem de (bütün) lanet ediciler.” (Bakara sûresi, 2/159)
“Kendilerine kitap vermiş olduğumuz kimseler, onu (Muhammed’i) tıpkı evlatlarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken, onlardan bir kısmı, bile bile gerçeği gizler.” (Bakara sûresi, 2/146)
Yahudi ve Hıristiyanlar kutsal kitaplarında ahir zaman peygamberinin vasıflarını gördükleri, bildikleri ve başkalarına anlattıkları hâlde, bekledikleri peygamber kendi içlerinden değil de Araplar arasından çıkınca, işlerine yaramadığı için onunla ilgili âyetleri saklama yoluna gitmişlerdir.
Genel olarak bu âyetlere baktığımızda, ehl-i kitabın, kendilerine indirilen vahiy gerçeklerini, hak ve hakikati gizledikleri, böylece insanların doğru bilgiye, sahih hükümlere ve kendilerini doğruya götürecek delillere ulaşmasını engelledikleri için zemmedildiği görülür. Halktan dinin hükümlerini gizlemek, onlarla kutsal kitaplardaki hükümler arasındaki bağı koparacağı için, bu da tahrifin bir türü olarak görülmüştür.
4. Nisyan
Kur’an, “Onlar kelimeleri yerlerinden oynatarak tahrif ederler. Kendilerine tebliğ edilen hususlardan pek çoğunu unuttular.” (Mâide sûresi, 5/13) buyurmak suretiyle Ehl-i Kitab’ın kendilerine vahiy olarak bildirilen bazı hakikatleri unuttuklarını beyan eder. Müfessirler bu unutmayı ‘ameli nisyan’la açıklar ve Ehl-i Kitabın Allah’tan gelen emirleri terk ettiklerini, yasaklara uymadıklarını ifade ederler.
5. Hakla Bâtılı Karıştırmak
Kur’ân’ın Ehl-i Kitab’a yönelttiği eleştirilerden biri de bâtılı hak ile karıştırmalarıdır. Âl-i İmrân sûresinde şöyle buyrulur: “Ey Ehl-i kitap! Niçin bile bile bâtılı hakka karıştırıyor, niçin bile bile hakikati gizliyorsunuz?” (Âl-i İmran suresi, 3/71)
Benzer muhteva şu âyet-i kerimede de yer alır: “Bâtılı hakka karıştırmayın, bile bile gerçeği gizlemeyin!” (Bakara sûresi, 2/42)
Bâtılı hakla karıştırmanın anlamı ise ilâhî vahyi su-i tevil ile çarpıtarak insanları yanlış yönlendirmek, sübjektif ve keyfî yorumlarla Kitap metnini anlaşılmaz hâle getirmek, kendi bâtıl fikirleriyle tatlı su kaynağını bulandırmak demektir.
6. Allah’ın Âyetlerini Satmak
Kur’ân, şu ifadeleriyle dünyalık çıkarlar karşılığında kutsal kitaplarını satan Ehl-i Kitab’ı ağır şekilde kınar:
“Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir şey karşılığında satanlar yok mu, onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet gününde onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır.” (Bakara sûresi, 2/174)
“Vaktiyle Allah, Ehl-i kitaptan ‘Kitabı mutlaka insanlara açıklayıp anlatacaksınız, Onu asla gizlemeyeceksiniz!’ diye teminat almıştı. Fakat onlar bu ahdi önemsemeyerek kulak ardı ettiler, onu az bir bahaya sattılar. Bakın ne kötü bir alış veriş!” (Âl-i İmrân sûresi, 3/187)
Allah’ın âyetlerini satmaktan kasıt, rüşvet almak, dünyalık çıkar elde etmek, insanları memnun etmek, liderliklerini devam ettirmek, güç sahiplerine yaranmak gibi maksatlarla Allah’ın kitabını, bu kitaptaki hüküm ve emirleri tahrif etmek, değiştirmek demektir.
7. Kendi Yazdıklarını Vahiy Diye Sunmak
Kur’ân’da yer alan Ehl-i Kitab’a yönelik sert uyarılardan biri de şudur: “Elleriyle kitap yazıp, biraz para almak için, ‘Bu Allah tarafındandır.’ diyenlerin vay haline! Vay o ellerinin yazdıklarından ötürü onlara! Vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!” (Bakara suresi, 2/79)
Demek ki din adamlarının kendi yazdıkları sözleri, kendi vaz ettikleri hükümleri Allah’ın indirdiği âyetler diye insanlara arz etmeleri de kutsal kitaplarını tahrif etmenin bir türü olup bu da gazab-ı ilâhîyi celbeden hususlardan biridir.
8. Kitabın Bir Kısmına İnanıp Bir Kısmını İnkâr Etmek
Kur’ân-ı Kerim, Tevrat’ta yazılı hükümlerle hükmetmeyen, bunun yerine kendi menfaatlerine göre dinin hükümlerini değiştiren Yahudileri şu ifadelerle levmeder: “Ne o, Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını red mi ediyorsunuz? İçinizden böyle yapanların elde edeceği netice, dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet günü ise en şiddetli azaba itilirler.” (Bakara sûresi, 2/85) Buradan anlıyoruz ki Allah’a inanan bir kişiye düşen sorumluluk, fark gözetmeksizin kendisine gönderilen vahye bütünüyle sahip çıkmak, gereğine göre onunla amel etmektir.
Bu Âyetlerden Çıkarılacak Dersler
Kur’ân’ın Ehl-i Kitab’ın Kutsal Kitaplarını nasıl ve hangi yollarla tahrif ettiklerine dair vermiş olduğu bu detaylı bilgilerin amacı elbette onlar hakkındaki tarih bilgimizi artırmak değildir. Bu âyetlerde hem Ehl-i Kitab hem de Müslümanlar için önemli ikazlar, çıkarılacak dersler vardır. Bunların Ehl-i Kitab’a verdiği ana mesaj, ellerindeki kitapların farklı yollarla tahrif edilmiş olduğudur. Cenab-ı Hak, bu uyarılarıyla Ehl-i Kitab’ı kutsal metinlerini bozmaktan men eder. Fakat daha da önemlisi kendilerine verilen kitapların aslının bozulduğunu bildirerek onları Kur’ân’a iman etmeye davet eder.
Müslümanlara verilen mesaj ise onların Ehl-i Kitab’ın bu tecrübesinden ibret alarak, ders çıkararak kendi Kitaplarına sımsıkı sarılmaları, lafzı ve manasıyla onu korumaları, onu insanlara doğru bir şekilde açıklamaları, onun emir ve nehiylerine bağlı kalmalarıdır. Yani bir yönüyle Kur’ân bize şu uyarıyı yapar: Sakın ola siz de Allah’ın indirmiş olduğu vahy-i ilahiyi tahrif etmek suretiyle Ehl-i Kitab’ın düşmüş olduğu hataya düşmeyin, düşüp de gazab-ı ilahiyi celbetmeyin.
Hiç şüphesiz Kur’ân’ın bu uyarıları, modern çağda Kur’ân’ın tarihselcilik gibi aşırı yorum anlayışlarıyla tahrif edilmesine karşı güçlü bir ikaz olarak değerlendirilebilir. Günümüz Müslümanlarının, lafızları sarih ve kesin anlamlarının dışına çıkarak tahrif etmek, kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını reddetmek, Allah’ın âyetlerini dünyevî çıkarlar karşılığında satmak, hakla bâtılı birbirine karıştırmak gibi uyarılardan alacağı önemli dersler vardır.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***