ADEM YAVUZ ARSLAN | HABER ANALİZ
İsrail’in İran topraklarını doğrudan hedef alan son saldırıları, bölgeyi yeni bir savaşın eşiğine getirirken gözler her zamanki gibi Washington DC‘ye çevrilmiş durumda. Amerikan Başkanı Donald Trump ise kaotik dış politika anlayışını dünyanın en tehlikeli çatışma hattında bir kez daha sahneye koydu.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre Trump, ABD’yi İsrail-İran savaşına sokup sokmamaya önümüzdeki iki hafta içinde karar verecek. Beyaz Saray bu süreyi “diplomasiye bir şans” olarak pazarlarken herkesin aklında şu soru var: Bu gerçekten diplomatik bir ara mı yoksa İsrail’le koordineli bir askeri planlamanın perde arkası mı?
İki haftalık süre ne anlama geliyor?
Trump’ın iki haftalık bekleme süresi, ilk bakışta karar veremeyen bir lider görüntüsü çiziyor olabilir. Ancak bu gecikmenin ardında çok daha karmaşık güç mücadeleleri, lobi savaşları ve siyasi hesaplar yatıyor.
Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt’in açıklamasına göre Trump, İran’la müzakere ihtimaline hâlâ açık. Ortadoğu özel temsilcisi Steve Witkoff’un İranlı yetkililerle doğrudan temas kurduğu da teyit edilmiş durumda. Ancak Leavitt’in şu cümlesi oldukça dikkat çekici: “Başkan diplomasiye öncelik verir ama gerektiğinde güç kullanmaktan asla çekinmez.”
Bu tür cümleler, Amerikan dış politikasında sık duyulur. Ancak kritik olan, bu söylemlerin sahadaki gerçeklerle ne kadar örtüştüğüdür. Çünkü İsrail, Trump’ın “bekleme” kararından hemen sonra İran’ın Fordo’daki nükleer tesislerine saldırı planlarını hızlandırdı.
Beyaz Saray Trump’ın kararını iki hafta ertelemesini “barışa bir fırsat” olarak açıklıyor. Ancak sahadaki gelişmeler farklı şeyler söylüyor. İsrail son 6 gün içinde İran’ın en büyük uranyum zenginleştirme tesislerinden birini vurdu, füze envanterini çökertti, üst düzey askeri ve bilim insanlarını hedef aldı. İran’ın nükleer programı şu an için ağır yara almış durumda.
Trump’ın iki haftalık kararsızlık süresi, bir yandan ikinci bir Amerikan uçak gemisinin bölgeye sevk edilmesine, diğer yandan İsrail’in Fordo’daki yer altı nükleer tesisleri gibi yüksek riskli hedeflere yönelik saldırı planlarını hızlandırmasına olanak tanıyor.
Savaş lobisi mi, diplomasi masası mı?
Trump’ın iki hafta boyunca karar vermemesinin bir nedeni de Washington’daki güç dengeleri olabilir. ABD’de İsrail yanlısı AIPAC gibi etkili lobi grupları, yıllardır İran’a karşı sert müdahale çağrısı yapıyor. Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Golan Tepeleri’ni İsrail’e “hediye” etmesi, bu lobilerin gücünü açıkça ortaya koymuştu.
Ancak bu kez tablo daha karmaşık…
Çünkü savaş isteyenler kadar savaşa karşı çıkan güçlü çevreler de var. Savunma sanayi elbette çatışma istiyor. İran’a saldırı, Lockheed Martin, Raytheon gibi şirketlere milyarlarca dolarlık yeni sözleşmeler kazandıracak. Enerji ve teknoloji devleri ise istikrar istiyor.
İran’ın misilleme olarak Hürmüz Boğazı’nı kapatması, petrol fiyatlarını fırlatır ve küresel ekonomi darbe alır. Bu, Wall Street’in, Amazon’un, Apple’ın istemeyeceği bir senaryo. Trump işte bu çıkar grupları arasında bir denge oyunu oynuyor. Ne askeri lobiyi tamamen karşısına almak istiyor, ne de ekonomik istikrarı tehlikeye atmak.
Netanyahu bastırıyor, Trump sürükleniyor
İsrail Başbakanı Netanyahu, Trump’ın belirsizliğini kendi lehine çevirmekte gecikmedi. “Bütün nükleer tesislerini vuracağız!” açıklaması, aslında Trump’a dolaylı bir mesaj: “Ya yanımızda olursun ya da yalnız bırakırız.”
Rusya lideri Putin’in Trump’a İran’da çalışan Rus mühendisleri geri çekmeyeceğini iletmesi de benzer bir mesaj olarak yorumlanabilir. Yani Putin, “Benim vatandaşlarımı vurma ihtimalini göz ardı etme!” demiş oluyor. İsrail istihbaratının son haftalarda İran içinde gerçekleştirdiği suikastlar, siber saldırılar ve füze imha operasyonları da bu baskının parçası.
Trump, bir yandan bu gelişmeleri izliyor, diğer yandan içerideki tepkileri dengede tutmaya çalışıyor. Ancak Trump’ın bu süreçteki rolü, Netanyahu’nun savaş planlarının bir uzantısı gibi. ABD Başkanı, sosyal medyada Tahran halkına “Şehri terk edin!” çağrısı yapıyor; İran liderinin nerede saklandığını bildiklerini ama “şimdilik” öldürmeyeceklerini söylüyor. Devlet ciddiyetine sığmayan bu açıklamalar kendi destekçilerini bile böldü.
MAGA cephesi bölündü
Trump’ın bu agresif tutumu kendi tabanında da çatlağa yol açtı. Başkan Yardımcısı JD Vance, “Merak etmeyin, sadece Amerika’nın çıkarlarını koruyoruz!” diyerek durumu yatıştırmaya çalışsa da, Marjorie Taylor Greene gibi MAGA hareketinin simge isimleri, Trump’ı “Amerika Önce” ilkesini terk etmekle suçluyor.
Tucker Carlson ve Steve Bannon gibi medya figürleri açık açık ABD’nin başka bir ülkenin savaşına bulaşmaması gerektiğini savunuyor. Diğer yandan, Senato’daki şahin kanat – Lindsey Graham ve Tom Cotton gibi isimler – Trump’a “İsrail’le ortak operasyon yap, bombaları ver.” çağrısında bulunuyor.
Bu da gösteriyor ki, Trump iç politikada denge kurmak yerine her cepheyi açık tutan bir strateji izliyor. Ancak Trump’ın tercihinin aslında bir strateji değil; ‘günü kurtarma’ refleksi olduğunu düşünenler de az değil.
Gerçek diplomasi şansı var mı?
Trump yönetiminin İran’a yönelik “iki haftalık” erteleme kararı, görünüşte diplomasiye zaman kazandırıyor. Ancak geçmiş deneyimler, bu tür gecikmelerin çoğu zaman askeri hazırlık anlamına geldiğini gösteriyor. Emekli NATO Komutanı Amiral James Stavridis’in ABD medyasında yer alan yorumuna göre bu “çok zeki bir oyalama taktiği” de olabilir. İranlılara “Saldırmayacağız!” sinyali verilirken, arka planda askeri hazırlıklar hız kazanıyor.
Öte yandan İran da diplomasiye tamamen kapalı değil. Zor durumda kalmış olsa da, geçmişteki örnekler İran’ın pazarlık yapma kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. Ancak bu diplomatik sürecin kırılganlığı ortada. ABD’nin uranyum zenginleştirme hakkını tanımadığı bir denklemde, İran’ın da nükleer programdan vazgeçmesi beklenemez.
Olası bir savaşın eşiğinde
Donald Trump’ın iki haftası, sadece basit bir zaman kazanma süreci değil. İsrail saldırıyor, İran hazırlanıyor, ABD bekliyor. Bu bekleyişin arkasında sessizlik değil; bir diploması tiyatrosu var. Ama sorun şu ki ne Trump gerçek anlamda diplomasiyi önemsiyor ne de Netanyahu’nun böyle bir niyeti var. Kendi iç politikaları için bölgeyi ateşe atmaya hazırlar.
Her oyuncu kendi sahnesinde, kendi seyircisine oynuyor. Ancak unutmamak gerekiyor: Bu sadece bir oyun değil. Atılacak yanlış bir adım, Ortadoğu’yu nükleer savaşın eşiğine sürükleyebilir.
Ve bu savaşın kazananı olmayacak. Amerika’nın Trump’la, Ortadoğu’nun Netanyahu’yla sınavı devam ediyor. Ama bu kez sadece onlar değil; bütün insanlık sınanıyor.
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***