Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Esen Savaş’ın ardından

Esen Savaş’ın ardından


PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM

Haluk Savaş Hoca KHK zulmünün sembol isimlerinden biriydi. Yakalandığı kanser hastalığına, bin bir türlü zulme, adının lekelenmesine karşın dirençle mücadele etti, KHK’lıların sesini duyurdu. Bağıra bağıra öleceğini ama yolundan dönmeyeceğini ilan etti, öyle de oldu. Elim bir hastalık hızla ilerledi, dağ gibi Haluk Hoca’yı aramızdan aldı.

Bu sabah çok kötü bir haber daha aldım. Hocanın değerli eşi, Doç. Dr. Esen Savaş Hoca da vefat etmiş. Hem de Haluk Hoca’nın ölüm yıldönümü olan 30 Haziran’da!

İki değerli bilim insanı böylece KHK zulmünün ardından adalete kavuşamadan bu dünyadan ayrıldı. Geriye büyük bir mücadele, rol model ve ilham veren bir öykü bırakarak ebediyete göç ettiler. Üzüntüm büyük. Hak etmedikleri bir muameleyle karşılaştılar. Hayatlarını adadıkları ülkeleri ve halkları onlara ihanetlerin en büyüğünü etti. Tertemiz isimleri ve onurları lekelendi. Hain ve terörist ilan edildiler. İsimleri devlet sandığınız çetenin resmi paçavrasında teşhir edildi.

Meslektaşlarının ve öğrencilerinin birçoğu onlara sırtını döndü, yapayalnız kaldılar. Ama ikisi birbirine yeterdi. Öyle de oldu. Esen Hoca eşine son anına kadar destek oldu, dik durdu, mücadelesine, sesine, davasına yaraşır yoldaşlık yaptı. Ancak bu mücadelenin elbette bir bedeli olacaktı. Bunca stres, üzüntü, hayal kırıklığı, Esen Hoca’yı da yıprattı. O da ayrılmak için çok sevdiği eşinin ölüm yıldönümünü seçti. 30 Haziran artık bu iki değerli bilim insanının anısının yâd edileceği, belki de tüm KHK zulmünün tarihi olarak anılacak.

Bu süreç birçoklarının zannettiği gibi bir rejim veya bir çetenin marifeti değildir. Kolektif bir suçla karşı karşıyayız. Bu kolektif suça katılım farklı oranlarda olsa da, önemli olan katılmış olmaktır. Göz yummaktan planlamaya kadar birçok merhale var. Göz yumanların esas sorumlular olduğuna şüphem yok. Planlayanlar ve icra edenler, eğer toplumsal bir tepki olsaydı bu yaptıklarının onsa birini bile yapamazlardı.

Toplum bu zulme meşruiyet verdi ve bu da planlayanlarla icra edenleri cesaretlendirdi. Milyonlarca insanın kriminalize edilmesi, takibata uğratılması, tecrit edilerek sosyal soykırımla sınanması, çocuklarına kadar eziyet görmeleri başka türlü izah edilemez. Ben halkı masum gören yorumların ya naiflikten, ya da analitik eksiklikten kaynaklandığını düşünüyorum.

Türkiye’de Ermeni, Rum ve Süryani soykırımları hariç, çocuklara ve eşlere varana kadar üzerlerine gidilen ve Sippenhaft – aile boyu – zulme maruz kalan başka bir grup yok. Kürtlere yapılan zulüm, Dersim katliamı, Maraş ve Sivas katliamları gibi korkunç hadiselerde dahi devlet zannettiğiniz yapı bebeklerle ve çocuklarla uğraşmadı. Öcalan’ın yeğeninin TBMM’de milletvekili olabildiği bir durumdan bahsediyorum – ki olması gereken budur.

Suç bireyseldir. Bu hukuk ilkesi, söz konusu KHK’lılar olduğunda işletilmedi. Haydi, adını daha da net koyayım: Gülen Hareketi ile “irtibat” ve “iltisak” suçlamasına maruz kalanlar, maraba yerine bile konmadılar. Hala da konmuyorlar! Her gün yüzlerce insan bu kanunda yer almayan suçlamalarla gözaltına alınıyor. Çoluk çocuk yaşları reşit olur olmaz hapse tıkılıyor. Beraber ders çalışmak, hapishanedeki insanlara veya dışarıda mağdur ailelere yardım yapmak gibi akla ziyan suçlamalar söz konusu.

Kanunlarda yer almayan suç olur mu? Oluyor. Bu da ayrı bir hukuk ilkesi ihlali! Ancak rejim için artık minareyi kılıfına uydurmak gibi bir yük de kalmadı. İyice gemi azıya aldılar. Efkan Ala’nın “kırın kapıyı, girin alın!” talimatından sonra hukuk sona erdi, fiilen anayasa suçu işleyerek yürütmenin yargının ırzına geçmesine müsaade ettiler. Kim etti? Bugün Ekrem İmamoğlu’na ağlayan CHP’liler başta olmak üzere, tüm ülke!

Haluk Hocayı da, Esen Hocayı da karı-koca taammüden öldüren işte budur. Toplum seri katile dönüştü. Tanrılar kurbana doymuyor ve artık kendileri de birer ikişer bıçağın altına yatıyor. Zulüm sınırlı kalır zannettiler, ama fena yanıldılar. Adalet Ekrem İmamoğlu’nun dediği gibi herkesi kapsamak zorunda! Tek bir gruba veya birkaç imtiyazlı toplum kesimine hukuk aramak için mücadele etmek adalet getirmez. Herkes için adalet demeden adalet tesis edilemeyecek. İmamoğlu ve CHP taifesinin bunu idraki zaman aldı. Hapse girmeden önceki diskurları farklıydı. Birden bir aydınlanma geçiriverdiler. Umudumuz bu aydınlanmanın kalıcı olması ve bir sonuç getirmesi.

Bu sonucu Haluk ve Esen Hocalar göremedi. Daha kaç yüz, bin, on bin, yüz bin insan bunu göremeden ölecek? On senemiz umut ederek ve düzelme bekleyerek geçti. Zaman çok hızlı ilerliyor. Maalesef düzelme için gerekli koşullar halen oluşmuş değil. Baransu, Karaca, Demirtaş, Kavala, İmamoğlu – farklı kesimlerden birçok düşünce suçlusu demir parmaklıkların ardında, ama onların özgürlüğünü talep eden bir kolektif irade ortada yok. Herkes kendi grubunun insanlarına özgürlük, hak ve hukuk talep ediyor, diğerlerinin dramı söz konusu olduğunda ise hukuku referans gösteriyor. Aynı “hukuk” kendilerine haksızlık yapınca kötü, başkalarına yapınca iyi!

Sadece devletle ve bürokrasiyle ilgili değil, sosyolojik olarak da çok ciddi bir adalet anlayışı sakatlığı var Türkiye toplumunda. Sorunun üst yapı değil, altyapı olduğu kanısındayım. Mevcut durum bir tesadüf de değil, bir anomali de. Haluk ve Esen Hocaların dramı sosyolojik DNA’lardan kaynaklı!

İtiraf edeyim, bu yazıyı yazarken artık motivasyon eksikliği hissediyorum.

Neden mi? Çünkü on yıldır yazmaktan parmaklarım uyuştu, konuşmaktan dilimde tüy bitti. İlerleme yok, aynı yerde dönüp duruyoruz.

Zulmün bozuk plağı aynen devam ediyor.

Daha kaç Haluk Hoca ve Esen Hoca kaybedeceğiz?

Öğrenmek için ne olması gerekiyor?

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version