BÜLENT KORUCU | YORUM
Ortaokulda tekerleme gibi bir ifade dilimize pelesenk olmuştu: Normal Şartlar Altında. Günlük konuşmamıza NŞA olarak geçti, sosyal olaylarda da kullanmaya başladık. Bilimsel deneylerin belli sabiteler sağlanırsa doğru sonuçlar vereceğini anlatıyordu. Toprağı, suyu, gübreyi, ısıyı sabit tutarak ışıkla oynarsanız, ışığın o bitkinin büyümesine etkisini ölçebilirsiniz. Deneyi sunduğunuz aklı başında insanlar sonuçlardan önce, sabiteleri kontrol eder, sonuçları anlamlı kılan odur çünkü.
Sosyal bilimlerde de aynı belirleyicilikte olmasa da deneyler yapılır. Her insanı ya da topluluğu aynı yapma şansımız olmadığından, aynı sonuçları doğuracak aynı şartları bütünüyle oluşturamayız. Lakin benzer şartların benzer sonuçlar doğuracağını söyleyebiliriz. Mesela Fathali M. Moghaddam, “Bir ülkede demokrasi mi yoksa diktatörlük mü hüküm sürüyor?” sorusuna dört aşamalı bir cevap veriyor ve en önce bir test öneriyor: Şehir meydanı testi.
“Şehir Meydanı Testi, bir rejimin diktatörlük olup olmadığını anlamanın en basit yoludur. Vatandaşlar, hükümeti eleştirmek için bir meydanda toplanabilir mi? Eğer cevap ‘hayır’ ise, o rejim bir diktatörlüktür. Eğer cevap ‘evet’ ise, o toplum en azından temel bir özgürlük seviyesine sahiptir.”
Moghaddam’ın testini ‘Cemaat’ için uyarlayarak başlıktaki soruya cevap arayalım. Şehir meydanlarının yerini sosyal medya aldı; bir kişi Cemaat ya da Fethullah Gülen lehine herhangi bir cümle kurabilir mi? Tahran’da ya da Kuzey Kore’de ABD bayrağı açmak ne kadar mümkünse o kadar…
Yeni Asya Gazetesi Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz, basit bir taziye mesajı yüzünden cezaevine gönderildi. Böyle bir ortamda bir nefret lobisi var ve Hizmet Hareketi’ne gönül bağlılığı duyan insanları bile bu önermenin doğruluğuna inandırdı.
Cemaate hakaret etmediğinizde dahi şüpheli duruma düşme riskinin yanına, bir de devasa propaganda makinasından yıllardır devam eden algı operasyonlarını ekleyin. Her aracı, aparatı kullanarak suçlama var ve cevap vermenize, kendinizi savunmanıza dahi izin verilmiyor.
‘Kız Çocukları Davası’ diye bilinen mahkemenin duruşmasında başkan, avukatları bilirkişi görüşünden dolayı azarlayalı daha birkaç gün oldu. Mütalaayı veren de ceza hukukunun kurucularından Prof. Dr. İzzet Özgenç ve o da hakaretlerden nasibini aldı duruşma salonunda. Cübbeli maganda, hocanın kitabını yırttığını da eklemiş.
Fathali M. Moghaddam, Türkiye İş Kadınları Derneği ve Georgetown Üniversitesi’nin panelinde konuşan Emine Erdoğan’a hediye ettiği Diktatörlüğün Psikolojisi kitabının girişinde şöyle diyor:
“Diktatörlükle yönetilen halkları, ne düşündüğünü açıkça söyleyerek topluca eyleme geçmekten alıkoyansa, yüzlerine doğrultulmuş olan namlulardır. Diktatörlerin halkı ve hakları ayaklar altında çiğneyebilmelerinin tek yoludur kaba güç. Yüzüne dolu bir silah doğrultulduğunda, çok az sayıda insan ‘Kahrolsun diktatör!’ diye bağırmaya cüret edebilir!”
Cemaatin hiç hatası yoktur demek, başını kuma gömmektir; fakat bunların haklı bir nefret doğurduğunu söylemek, doğru da insaflı da değil. Zaten yeterince travması olan insanlara bir de “Herkes bizden nefret ediyor!” yükü yüklemek adil değil. Hele de Hizmet içi tartışmalarda mevzi kazanmak üzere bu söylemi tutturmak…
Cemaat’in zengin ve güçlü olduğu dönemlerdeki sevgi gösterileri ne kadar sahici idiyse, bugünkü nefret ayinleri de o kadar gerçek. Samimi ve karşılıksız bağlılar ogün de vardı, şimdi de.
Cemaate sövmemek suç olmaktan çıksın, kara propogandaya cevap verecek imkan tanınsın; sonrasında, “Cemaat bir nefret objesi mi?” Sorusuna cevap bulabiliriz. Önce NŞA…
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***