MAHMUT AKPINAR | YORUM
Demokratik sistemlerde, iktidar değişimleri büyük sarsıntılara yol açmaz. Farklı etnik, dini veya ideolojik gruplardan oluşsalar bile demokratik ülkeler, iktidarlar değiştiğinde sınırlarını, yönetim sistemlerini ve toplumsal barışlarını korur. Çünkü bu ülkelerde bireylerin ve kurumların bağlı olduğu anayasa, hukuk düzeni ve demokratik normlar vardır. Devlet kişilere değil, kurallara dayanır.
Örneğin Belçika, uzun süre hükümet kurulamayan bir ülke olmasına rağmen hiçbir kriz yaşamadı. 2010-2011 yıllarında tam 541 gün boyunca hükümet olmadan yoluna devam etti. Çünkü orada devletin temel işleyişi bir kişinin varlığına bağlı değil, kurumlara ve yerleşik kurallara dayanıyor. Hollanda’da, İsveç’te de benzer süreçler yaşandı ama sistemin oturmuş olması nedeniyle halkın günlük hayatı etkilenmedi, devlet çarkları işlemeye devam etti.
Ancak otoriter rejimlerde durum farklıdır. Devlet, yasalar ve kurallar yerine ‘tek bir adamın’ iradesine bağlandığında, o liderin ani gidişi devasa bir boşluk yaratır. Çünkü devletin işleyişi liderin şahsi kararlarına bağlıdır. Bu nedenle, otoriter rejimler devrilince büyük krizler, belirsizlikler ortaya çıkar. Çoğu zaman parçalanmalar kaçınılmaz hale gelir.
Yakın tarihte bunun pek çok örneğini gördük. Irak’ta Saddam Hüseyin devrildiğinde, onun demir yumruğuyla bir arada tutulan ülke kısa sürede iç savaşa sürüklendi ve fiilen üçe bölündü. Libya’da Kaddafi’nin düşüşü ülkeyi tam bir kaosa sürükledi ve bugüne kadar istikrara kavuşamadı. Suriye’de Esed rejimi sallandığında ülke birkaç parçaya ayrıldı. Otoriter sistemlerin yıkılmasıyla ortaya çıkan boşluk, içteki grupların çatışmasına, dış güçlerin de ülkeye müdahalesine zemin hazırlar.
Türkiye’de otoriter yönetimin yıkıcı sonuçları olabilir
Türkiye, tarihsel olarak farklı etnik ve kültürel unsurları içinde barındıran, kompleks bir yapıya sahip. Ancak özellikle Kürt meselesi gibi çözülememiş derin problemler, otoriterleşmenin arttığı bir ortamda daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Erdoğan, iktidarını korumak için toplumu kutuplaştırdı, ortak değerleri aşındırdı ve devlet kurumlarını felç etti. Parlamenter sistemin güçsüzleştirilmesi, yargının bağımsızlığını kaybetmesi ve ordu dahil tüm devlet organlarının tek kişinin kontrolüne girmesi, Türkiye’yi yönetilemez hale getirdi.
Bugün Türkiye’de Erdoğan her şey! Bakanlar, bürokratlar, hakimler, ordu komutanları hatta üniversite rektörleri kendilerine düşen sorumlulukları değil, Saray’dan gelecek talimatları bekliyor. Böyle bir sistemde Erdoğan’ın ani gidişi, büyük bir yönetim krizi yaratabilir. TBMM’nin etkisiz hale getirilmesi, kurumların işlevsizleştirilmesi ve muhalefetin sindirilmesi, Erdoğan sonrası ülkeyi kaosa sürükleyebilir.
Türkiye üzerinde bölgesel ve küresel hesapları olan ülkeler, Erdoğan sonrası dönemde de bu kaostan faydalanmak isteyeceklerdir. Irak ve Suriye’de olduğu gibi, Türkiye’nin içindeki farklı unsurlar üzerinden yeni politik oyunlar oynanacaktır.
Osmanlı’nın son döneminde bile, Meclis-i Mebusan seviyesinde bir parlamento refleksi vardı ve bu refleks Milli Mücadele’nin başlamasını sağladı. Ancak bugünkü Türkiye’de, tüm demokratik mekanizmalar işlevsiz hale getirildiği için, Erdoğan sonrası dönemde devleti ayakta tutacak güçlü bir kurumsal yapı kalmayabilir.
Kurumları çöken devletler ayakta kalmaz
Bir ülkenin gücü, liderinin otoritesinden değil, kurumsal yapılarının sağlamlığından gelir. Brüksel, hükümet olmadan yıllarca işleyebilir çünkü sistem oturmuştur. Ancak Irak, Libya, Suriye gibi otoriter yönetimlerle idare edilen ülkeler, liderleri devrildiğinde çöker. Türkiye’nin geleceği için kritik soru şudur: Türkiye, Erdoğan sonrasında bir Belçika mı olacak, yoksa Irak mı?
Kim bilir, belki de Erdoğan’ın ‘BOP eş başkanlığı’ misyonu Türkiye için böyle bir sonu da ihtiva ediyordur.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***