Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Gorbaçov’un perestroykası, Trump’ın kavgaları

Gorbaçov’un perestroykası, Trump’ın kavgaları


AHMET KARABAY | HABER İNCELEME

20. asrın ilk 20 ve son 10 yılını hesaba katmazsanız geriye kalan 70 yıl, dünyaya Sovyetler Birliği’nin damgasını vurduğu yıllar derseniz yanlış sayılmaz. Ancak bu görkemli Sovyet imparatorluğu, 5 yıllık bir dönem içerisinde dağılıp gitti. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile ABD’nin dünya liderliğinden uzaklaşmaya başlaması arasında hayli benzerlikler var. Gelin bunlara bakalım.

Rusya’da, 1917 Ekim Devrimi’nden sonra sosyalist bir imparatorluğun temelleri atıldı. Genişlemesi ile birlikte 1922’de görkemli bir ünvana kavuştu: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB). 22,5 milyon metrekare ile dünyadaki kara yüzölçümünün 6’da birine ulaştı. Ekonomik değeri olan yeraltı kaynaklarında ise dünyanın yüzde 40’ını topraklarında barındırır durumdaydı.

Böyle muazzam bir büyüklüğe ulaşan SSCB’nin “verimsizlik” ve “kaliteli üretememe” gibi bir sorunu vardı. 1980’li yıllara gelindiğinde bu hantal yapısı iyice su yüzüne çıktı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Doğu ile Batı arasında başlayan Soğuk Savaşı sürdürmesi giderek zorlaştı.

1985’te Komünist Parti’nin ve ülkenin başına geçen Mihail Gorbaçov, hantal ekonomiyi canlandırmak ve siyasi açmazları çözmek amacıyla kapsamlı bir reform paketi hazırladı. Bu reformların iki temel ayağı vardı “glasnost” ve “perestroyka”.

Gorbaçov’a göre ülkenin, perestroyka’ya (yeniden yapılanma) ihtiyacı vardı ve bunu yapmaya yarayacak aracın adı ise glasnost (açıklık) idi. Ne var ki SSCB o hale gelmişti ki, glastnost ve perestroyka adımları, sistemi düzeltme yerine otoriter rejimin temellerini sarstı.

Gorbaçov, ABD Başkanı Ronald Reagan ile silahsızlanma anlaşması imzalayarak 1945’ten bu yana devam eden Soğuk Savaşı sonlandırmaya niyetlendi. Kısa sürede rejimdeki gevşeme, Sovyetler Birliği’ndeki farklı unsur ve milliyetlerde heyecanla karşılandı ve sistemin SSCB’nin sonunu getirdi.

ABD’NİN DÜNYA İMPARATORLUĞUNUN SONU GELDİ

2000’lerden bu yana ABD ekonomisi gerilemedi, istikrarlı denebilecek bir büyüme ile yoluna devam etti. 2023 sonunda 28 trilyon dolarlık bir Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH) büyüklüğe ulaştı. Bu yaklaşık dünya ekonomisinin dörtte biri demek.

Buna karşı dünyanın üretim üssü haline gelen Çin, çok hızlı bir gelişme kaydederek arayı hızla kapattı ve 20 trilyon dolarlık bir ekonomiye ulaştı. Daha şaşırtıcı olanı ise en geç 2030’lu yıllarda ABD ekonomisini yakalayacak olması.

ABD’nin bütün kaygı ve telaşının altında, ekonomik liderlikle beraber Çin’e dünya jandarmalığı rolünü de kaptıracak olması yatıyor.

Gorbaçov’un Sovyetler Birliği’ni kurtarmak için ortaya attığı çözüm yolu, SSCB’nin dağılmasına neden olduğu gibi, Donald Trump’ın dünyayı tehditlerle hizaya getirme yolunda seçtiği efelenme ve tehdit yöntemi de ABD’nin küresel güç yapısının temel sütunlarını yıkmasına neden olacak.

TRUMP GİTSE DE TRUMPİZM DİYE BİR İDEOLOJİ VAR ARTIK

Donald Trump, kimine göre çılgın, kimine göre ne yaptığını bilmiyor, kimine göre Rus ajanı. Bu tartışmalar ayrı bir konu. Dünya üzerindeki nüfusun yüzde 95’i ABD’nin dünyaya yük olduğuna inanıyor. Ancak Trump ve onun temsil ettiği zihniyet, dünyanın ABD’nin sırtında yük olduğu iddiasında.

ABD’yi bu görüşe iten veriler ise NATO’ya üye ülkelerin yaptığı katkıya dayanıyor. NATO’nun askeri harcamalarının yüzde 70’ine yakınını tek başına ABD’nin karşılaması, Trumpizm ekolüne mensup olanların efelenmesine neden oluyor.

Trump sistem dışına itilmiş olsa bile, tabanda Trumpizm ekolünü iktidara taşıyabilecek kadar bir büyük bir potansiyel var. Dolayısıyla Trump gitmiş olsa bile bu düşünceyi devam ettirecek liderlerin ortaya çıkması kaçınılmaz görülüyor.

7 Ekim 2023 Hamas’ın İsrail’e saldırısı nasıl Orta Doğu’da bir milat oldu ise Trump’ın, Ukrayna’yı işgal eden Rusya’nın yanında durup Ukrayna’yı sorumlu tutması da Avrupa’da bir milat olacak.

Dünyada orman kanunlarının bir diğer ifade ile gücü gücü yeteni yutmaya çalıştığı bir dönemin kapıları aralandı. NATO Genel Sekreteri Mark Rutte ve NATO Komutanı Amiral Rob Bauer, daha 4-5 ay önce üye ülkelere adını vermeden Rusya’ya karşı “savaşa hazır olun” çağrısı yapmıştı. Rutte ve Bauer’in muhtemelen şimdilerde savaş endişeleri azalmamış olsa da “düşman” diye öngördüğü hedef aynı değil.

Dünyada savaş tehlikesinin yükseldiği ama bizzat ABD Başkanı’nın yaklaşımıyla NATO’nun helvasının karıldığı bir dönemi yaşıyoruz.

Şöyle bir baktığımızda ortaya çıkan tablo ABD açısından iç açıcı değil;

Bütün bu saydığım bölge ve ülkeler, Trump 2.0 politikaları yüzünden ABD’nin dostluğunu ve güvenilirliğini sorguluyor.

Dünyada güç dengelerinin değişmesi, küresel krizleri ve savaşları beraberinde getirir. Küresel bir kargaşada ülkesi sükûnet adası halinde tutacak bir yönetim değil, tam tersine fırsat gördüğü her şeye balıklama dalmaya hevesli bir iktidara sahibiz.

Trump’ın Ukrayna’yı Rusya’ya teslim etme planı sonrasında, Avrupa Birliği ülkeleri Zelensky’nin yanında yer aldıklarını net bir şekilde ortaya koydu. Londra liderler zirvesine Erdoğan yerine Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ı gönderdi. Türkiye tavrını gecikmeli olsa da AB ülkeleri ile birlikte Ukrayna’dan yana koydu.

Ankara’nın takındığı tavrın doğruluğu veya yanlışlığından bağımsız olarak bir şeyi not etmek gerek. Bu tavır, yakın zamanda Ankara ile Beyaz Saray’ın kafa kafaya geleceği riskini beraberinde getiriyor.

Bakalım dünya liderliğinin sonuna gelen ABD’nin, yeni duruma geçiş döneminde yer kürenin başına nasıl bir çorap örecek?

 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version