Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Erdoğan da DEM’lendi!

Erdoğan da DEM’lendi!


NECİP F. BAHADIR | YORUM

Ya gazeteci o soruyu sormasaydı? Sorduruldu mu yoksa? Galiba öyle… Sürecin en önemli adımı ayak üzeri sorulan bir soru üzerine atıldı. Erdoğan grup konuşmasını tamamlamış, Meclis’ten ayrılıyordu. Gazeteciler yolunu kesti. “İmralı Heyeti ile görüşür müsünüz?” sorusuna önce, “Arkadaşlar görüşecekler işte!” cevabını verdi, yanındaki AKP Grup Başkanvekili Abdullah Güler’i göstererek. Gazetecinin yeniden, “Cumhurbaşkanı olarak sizinle görüşmek isterlerse…” sözleri üzerine bu kez, “Benden de (randevu) istendiği taktirde ben de veririm…” diye cevapladı. Erdoğan’ın bu sürpriz çıkışının sürece yeni bir ‘ivme katacağı’ kesin.

Devlet Bahçeli’nin DEM’ini almasından sonra nihayet ortağı Erdoğan da DEM’lenecek… “Kimler kimlerle beraber…” fotoğraf ve görüntüsünü gözü olan görecek. Siyaset bu, insana tükürdüğü testiden su içirtir…

Dün DEM’e ‘hayır’ derken  ve randevu taleplerine kapıyı kapatırken bugün neden “İsterlerse görüşürüm…!” dedi? Dün ile bugün arasında ne değişti? Dün DEM heyeti ile AKP ‘düşük profille’ masaya otururken, bugün ‘cumhurbaşkanı’ düzeyinde kabulün nedeni ne olabilir? DEM’i AKP dışında neredeyse tüm partiler ‘lider’ seviyesinde ağırladı. Erdoğan neden tavır değişikliğine gitti? Günün sorusu bu…

Sürecin en karanlık ve boşlukta kalan tarafıydı burası… Erdoğan elini taşın altına sokmadı. Israrla uzak durdu, mesafeyi son ana kadar korudu. Erdoğan’sız bir sürecin yürüme imkanı yoktu. DEM ve muhalefet bu konuyu sık sık gündeme getirdi. Hatta aynı gün DEVA lideri Ali Babacan, Bahçeli’ye seslenerek, “Lütfen bir telefon da Cumhurbaşkanı’na açın… Ve kendisini bu süreçle ilgili biraz cesaretlendirin…” dedi.

Erdoğan’ın DEM’e kapılarını açmasında ne Ali Babacan’ın ne de muhalefetin payı var. Bu tip zorlamaların Erdoğan’da aksi amel yaptığını herkes bilir. “DEM ve muhalefet istedi, Erdoğan randevu ambargosunu kaldırdı” gibi bir yaklaşımın gerçeklikle bağdaşır bir tarafı yok. O boşluğu muhalefet partilerinden sokaktaki insana kadar herkes görüyordu. ‘Randevu veririm…’ çıkışından sonra işin seyri değişti.

Suriye’de kim başrolde?

Randevu öncesi Öcalan’ın PKK’ya yaptığı ‘silah bırakma ve tasfiye çağrısının’ örgütün Suriye kolu PYD’yi kapsayıp kapsamadığı yoğun şekilde tartışıldı. DEM ve PYD’den gelen sesler çağrının PKK ile sınırlı olduğunu dile getirdi. Bahçeli ve AKP sözcüleri ise ‘tüm unsurları’ içerdiğini söyledi. Oysa bu sorunun cevabı çok basitti. Doğrudan Öcalan’a sorulamaz mıydı? Devlet yetkililerinin kendisiyle sürekli temas halinde olduğu herkesin bildiği bir sırdı.

Anlamsız bir tartışmaydı. Fakat belli ki Öcalan’ın meseleyi belirsiz bırakması bilinçli bir tercihti. Yoksa çağrı metnine adını koyardı. Aslında bu soru hala varlığını koruyor fakat biçim değiştirdi. Tam da bu süreçte PYD ile Şam yönetimi 8 maddelik bir anlaşma imzaladı. Başrolde kim var biliyor musunuz? Yok, hayır Türkiye değil… Amerika. Amerikalılar PYD lideri Mazlum Abdi’yi helikoptere bindirdi, tabiri caizse mevcutlu olarak Şam’a götürdü ve Ahmet El Şara’yla aynı masaya oturttu. ABD’nin diğer elinin de Şara’nın üzerinde olduğunu tahmin etmek zor değil.

Fotoğraf altı yazısı, Suriye geçiş hükümeti Devlet Başkanı Ahmet eş-Şera ve SDG komutanı Mazlum Abdi 10 Mart’ta anlaşma imzaladı.

Bu anlaşmanın ne anlama geldiği de net değil. Aynı metni okuyan herkes aynı şeyi anlamıyor nedense, birbirinin zıddı yorum ve analizlere rastlanıyor. AKP iktidarının yaklaşımı iyimser… PYD’nin silahları bırakacağı ve Şam’a entegre olacağını düşünürken, muhalif isimler ise PYD’ye Kuzey Suriye’de ‘özel alan’ açılacağını söylüyor. Burada asıl olan ABD’nin ne düşündüğü… ‘Oyun kurucu’ kendini gösterdi. Washington ne PYD’den vazgeçer ne Şam’dan… Onun için ihtiyatlı iyimser olmakta fayda var. Bakalım o helikoptere veya Şam dolmuşuna başka kimleri bindirecek?

Acaba Erdoğan’ın, “DEM’e randevu veririm” noktasına gelmesinde bu anlaşmanın rolü var mı? Al bir soru daha; Washington’un eli Ankara’ya kadar uzanmış olabilir mi? Ya da Erdoğan ‘durumdan vazife’ çıkarmış olamaz mı? Herhalde DEM’e randevu ile Suriye gelişmeleri arasında ilişki kurmanın abes olduğunu düşünmüyorsunuz? Türkiye’nin öyle coğrafyası ve tarihi var ki iç politika ile dış politika iç içe gider. İç ile dışı keskin hatlarla ayırmak mümkün değil. Suriye gelişmelerinin Erdoğan’ın tavır değişikliğine etki etmemesi düşünülemez.

DEM bekliyordu zaten… Hemen randevu talebinde bulundu. DEM Eş Başkanı Bakırhan, “Görüşme önemlidir. Daha önceden olması gerekiyordu, hep olması gerekiyor. Türkiye’nin 50 yıllık bir sorununu konuşuyoruz, çok önemli bir sorununu konuşuyoruz. Cumhurbaşkanı da başka siyasi partiler de dahil olmalı…” dedi.

Öcalan beklenen çağrıyı yaptı, sıra Erdoğan’da!

Erdoğan da fazla beklemeyecek, zamana yaymayacaktır herhalde.  Görüşmenin yeri de önemli… Mekan Saray olursa farklı, AKP Genel Merkezi olursa farklı anlamı olur. Meclis’te buluşma da seçenek. Zaman ve mekanın kısa süre içinde netleşeceği açık.

Görüşmenin sıradan bir buluşma ve fotoğraf çekiminden ibaret olmayacağı kesin. İki tarafın da ajandası kabarık… Özellikle DEM’in. Öcalan’ın beklenen ve istenen çağrıyı yaptı. Çağrısı karşılık da buldu. Bunun karşılında Erdoğan ne yapacak? Öcalan’ın ‘ek not’ olarak ilettiği ‘Silahların bırakılması, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir’ cümlesi masaya sürülmeyecek mi? Erdoğan Öcalan’ın ne demek istediğini sormalı, DEM heyeti de anlatmalı…

Evet, bir pazarlık, bir şart yok fakat Öcalan ve DEM’in ‘olmazsa olmaz’ dediği ‘demokratikleşme’ beklentisini AKP iktidarı nasıl karşılayacak? Öcalan’ın ‘umut hakkı’ talebine ne cevap verecek? ‘Genel af’ olmazsa olmaz taleplerden… Selahattin Demirtaş başta olmak üzere Kürt asıllı siyasi mahpuslar ve PKK mahkumlarının durumu ne olacak? Genel af dışında bir çözüm mümkün mü? Silah bırakan PKK’lılar Türkiye’ye dönebilecek mi? Bütün bu soruların cevabı Erdoğan’da…

İlk görüşmeden sonuç beklemek doğru olmaz. Fakat o kapının aralandığı söylenebilir.

DEM Heyeti, AKP iktidarının ‘kayyım politikasına’ Öcalan’ın çok öfkelendiğini ve ‘sürece sabotaj’ diye yorumladığını kamuoyuna duyurdu. Öcalan’ın ‘sabotaj’ sözünün adresi Erdoğan’dan başkası değil. Heyetin kamuoyuna duyurduğu ‘kayyım sorununu’ Erdoğan’la konuşmaması mümkün mü? AKP kayyım politikasından vazgeçebilecek mi? Görevden alınan DEM’li belediye başkanlarının durumu ne olacak? Ahmet Türk’e bir jest ve görevine iade söz konusu olabilir mi?

Erdoğan’ın ‘demir yumruğunun’ geride kaldığı söylenebilir mi? DEM’le el sıkıştığı, tokalaştığına göre ‘yumruk’ çözüldü mü? Olması gereken bu… Olur mu? Erdoğan, Bahçeli gibi keskin viraj alabilir mi? Öcalan’a ‘kurucu önder’ diyebilir mi? ‘Bunları aşmak gerektiğini’ düşünebilir mi?

Zor değil mi? Ama bir şeyler de yapması gerek… Zorlayan var. Yoksa görüşmenin ne anlamı olur. Bugün işi hiç de kolay değil. Dün ile yarın arasında sıkışmış durumda. Mengene gibi…

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version