Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

O dipnot, devletin onayıyla mı açıklandı?

O dipnot, devletin onayıyla mı açıklandı?


TARIK TOROS | YORUM

Abdullah Öcalan, 2013-2015 çözüm sürecinde, lideri olduğu PKK’ya bir dizi çağrıda bulunmuştu. Diyarbakır Newroz meydanında 21 Mart 2013’te Kürtçe ve Türkçe okunan mektubunda PKK’ya 3 konuda seslendi:

-Silahlı mücadelenin sona erdirilmesi

-PKK’nın Türkiye sınırları dışına çekilmesi

-Demokratik siyasetin ön plana çıkarılması

***

Mektubu okuyan Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, 12 yıl sonra bir kez daha İmralı’ya gittiler ve “yeni çağrı metniyle” döndüler.

2013 çağrısı, o dönem çok önemli bir kilometre taşı olarak kabul edilmişti. Öyleydi de. Bu çağrıdan 1 ay sonra hükümet “Akil İnsanlar Heyeti”ni oluşturdu. Heyet 7 coğrafi bölgeye ayrılarak iki ay boyunca Türkiye’yi dolaştı.

2 yıl sonra, 28 Şubat 2015’te ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ açıklandı. Dolmabahçe Sarayı’nda buluşan hükümet temsilcileri ve HDP’liler 10 maddelik taslak metninde uzlaştı. Demokratik siyaset, kimlik kavramının tanımlanması ve yeni anayasa, dikkat çeken vurgulardı.

Ancak geçen iki yılda çok şey yaşanmış, hükümet Gezi direnişi ve 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmasını püskürtmüş, Erdoğan başbakanken cumhurbaşkanı olmuştu. Başlarda çözüm süreci geniş toplumsal mutabakatla yürürken, 2015 yılına gelindiğinde buna inanç hayli erozyona uğramıştı.

Öcalan, 21 Mart 2015’te Diyarbakır’da okunan Newroz mesajında silahlı mücadeleyi bırakmak adına PKK’ya kongreyi toplama çağrısında bulundu. Ertesi gün, bambaşka bir şey oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 22 Mart 2015’te Dolmabahçe Mutabakatı’nı doğru bulmadığını söyleyip çözüm masasını devirdi.

***

Geriye doğru pratik bu olunca, Öcalan’ın ilkinden tam 12 yıl sonra yapacağı yeni çağrıya ve olası sonuçlarına mesafeli yaklaşılması son derece normal. Ayrıca, 2013’ten itibaren hukuk, demokrasi, insan haklarında sürekli geriye giden, polis ve muhaberat devletine dönüşmüş bir Türkiye söz konusu; “tek adam” Türkiyesi.

Öcalan dün (27 Şubat’ta) kamuoyuyla paylaşılan çağrısını 25 Şubat’ta el yazısı ile kaleme almış. 12 yıl önce, “Silahlı mücadeleyi bırak ve Türkiye sınırlarının dışına çekil!” dediği PKK’ya bu defa, “Kongreni topla ve kendini feshet!” çağrısı yaptı. Tek fark bu.

Öcalan, Kürt-Türk ittifakının parçalanmasından “tep tipçi” cumhuriyet rejimini sorumlu tutarken, siyasi kanallar tıkandığı için PKK’nın güç ve taban bulduğunu vurgulamış. Devamında “federasyon, özerklik” gibi çözümlerin artık çağ dışı olduğunu, PKK’nın miadını doldurduğunu savunmuş. “Ayrı ulus-devlet çözümü, sosyolojiye cevap vermiyor.” diyerek de aynı cumhuriyet çatısı altında uzlaşmayı önermiş. 

Çağrının özeti bu.

***

Gelgelelim bu çağrı okunduktan hemen sonra sıra dışı bir şey oldu. Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’dan iletilmesi ricasıyla bir not okudu: “Bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Peki bu son not, devletin onayından geçmiş miydi?

Bilmiyoruz. “Onaylı!” diyen de var, aksini savunan da. Onaylıysa neden Kürtçe ve Türkçe metinde yoktu da “son dakika notu” olarak ayrıca söylendi.

Metin boyunca “koşul” belirtmeyen Öcalan, burada koşul koymuş.

Ayrıca cümle te’vile açık.

“PKK’nın temsil ettiği misyonun hukuki statüsünün tanınmasını istiyor.” diyen de gördüm, “Hukuken ve siyaseten gereken adımlar atılmazsa pratikte PKK’nın kendini feshi mümkün olmaz.” diyen de.

Mülahaza dairesi öyle açık ki: “Genel af”tan “kayyım uygulamasına son verilmesine” kadar bir dizi koşul düşünebilirsiniz.

Kürt tarafı, “Artık devletin atacağı adımlar önemli.” derken… Türkçe çağrı metnini okuyan, PKK’nın vereceği tepkiye kilitlendi. Doğrusu da bu. Acaba PKK ne diyecek? Yoksa son nottaki beyana kulak verip siyasi ve hukuki adımların atılıp atılmayacağına göre “kongre sürecini” zamana mı yayacak? Henüz bilmiyoruz.

***

Öcalan’ın çağrısına ilk ciddi tepki Kuzey Suriye’deki YPG-SDG komutanı Mazlum Abdi’den geldi. “Çağrı PKK’ya, bize değil.” dedi. Ancak Öcalan’ın kaleme aldığı metinde, “Tüm gruplar silah bırakmalı.” ifadesi var. Tek tek oluşumları saymamış, “tüm gruplar” demiş kısaca.

Öcalan’ın çağrısında hiç geçmediği halde Suriye’nin durumu ve Türkiye’nin pozisyonu hayli kritik. Kuzey Suriye’deki (Rojava) Kürt yönetimi ile yeni Şam rejimi arasında pürüzler var. Şam, tüm silahlı güçler gibi Mazlum Abdi güçlerinin de silah bırakmasını, klasik devlet tanımındaki gibi “şiddeti tek elde toplamayı” amaçlıyor.

Sorun, kısa vadede aşılacak gibi değil. YPG güçleri PKK’ya kıyasla daha düzenli ve organize. Mazlum Abdi’nin silah bırakması demek, Kürtlerin kaderinin belirsiz Şam rejimi ve hemen kuzeydeki Türk ordusuna teslimi demek.

***

Tüm bu veriler ışığında “şimdi ne olur” sorusuna bir çırpıda cevap vermek pek olanaklı değil.

Süreç ve “karşılıklı güvensizlik” zamana yayılacak gibi.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version