Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Despotluğun kadim geleneği: Bir “düşman” yaratmak!

Despotluğun kadim geleneği: Bir “düşman” yaratmak!


Tarih boyunca iktidarlar, kendi varlıklarını güçlendirmek için yapay düşmanlar üretmiş, halkın korkularına oynayarak yönetimlerini pekiştirmiştir. Hitler’den McCarthy dönemine, Stalin’den günümüz liderlerine kadar düşman üretme stratejisi, kitleleri yönetmenin en etkili yollarından biri olmuştur.

M. NEDİM HAZAR | YORUM

Başlıktaki “Yaratmak” kelimesi biraz rahatsız edici gibi gelse de merhum Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” isimli eserinden ilham aldığımı söylemeliyim.

Önce bir kitaptan bahsetmek isterim. Carl Schmitt’in The Concept of the Political (Almanca: Der Begriff des Politischen) eseri, siyaset teorisinin temel taşlarından biri olarak kabul edilmekte. Schmitt, siyasetin özünü “dost” ve “düşman” ayrımı üzerinden tanımlar. Ona göre, siyaset, insanların herhangi bir konuda uzlaşmaz bir karşıtlık içinde olduğu alan olarak ortaya çıkar. Bu karşıtlık, varoluşsal bir tehdide dönüştüğünde, siyaset en saf ve belirleyici formuna ulaşır.

Eserin en temel argümanları enteresandır.

Schmitt’e göre siyaset, ahlaki veya ekonomik değil, varoluşsal bir kategoridir. En önemli siyasi karar, kimin “dost” kimin “düşman” olduğuna karar vermektir. Devletin en temel işlevi, halkını koruyabilmesi için düşmanına karşı kendini tanımlamasıdır. Schmitt, “Egemen, istisna hâline karar verendir.” diyerek, devletin kriz anlarında hukukun askıya alınmasını sağlayan mutlak otoritesine vurgu yapar.

Öte yandan Schmitt, liberalizmin uzlaşmaya ve bireysel özgürlüğe dayalı politikalarını son derece sert şekilde eleştirir. Liberalizmin “siyaseti ortadan kaldırarak” insanları siyasi karar alma süreçlerinden uzaklaştırdığını ve devletin otoritesini zayıflattığını öne sürer.

Ustanın en enteresan görüşü ise savaş hakkında olandır. Bizim bildiğimiz anlamda savaş değildir onunkisi. Ona göre, savaş siyasetin en uç noktasıdır. Bir düşman figürü olmadan, siyasi bir topluluğun kendini tanımlaması zordur.

İdeolojiler propaganda da çocukları kullanmaktan hiç çekinmezler!

Ve şu enfes cümleler ona aittir:

“Egemen, istisna hâline karar verendir.”

“Siyasal olanın özgül ayrımı, dost ve düşman ayrımıdır.”

“Düşman, sadece rekabet içinde olunan veya nefret edilen biri değildir. Düşman, varoluşsal bir tehdittir.”

“Liberalizm, sürekli tartışan ve karar veremeyen bir ideolojidir.”

“Barış, ancak gerçek bir düşmanın varlığı ile mümkündür.”

Tarih boyunca iktidarlar, halkın birleşmesini sağlamak, meşruiyet kazanmak, otoriteyi pekiştirmek veya toplumsal denetimi artırmak için düşman figürleri üretmişlerdir. Tabiri diğer ile, gözünü otoriterliğe dikmiş bir iktidarın düşman bulmaktaki hüneri sınırsız olmalı, eğer bulamıyorsa aynı mahareti düşman üretmekte göstermelidir.

Bu düşmanlar, bazen gerçek bir tehdit unsuru olabilirken, çoğu zaman yapay olarak üretilmiş ve toplumun korkularına oynayan söylemlerle inşa edilmiştir. Carl Schmitt’in biraz önce bahsini ettiğimiz eserinde (The Concept of the Political -1932) vurguladığı gibi, siyaset temelinde “dost” ve “düşman” ayrımı üzerine kurulur.

Aslında son yirmi yılını Türkiye’de yaşamış her bireyin çok iyi bildiği üzere iktidar kontrol mekanizmasını güçlendirmek için genellikle iki tür düşman inşa eder: iç ve dış…

İç düşmanlar: Devletin içinde bir tehdit olarak gösterilen gruplardır. Etnik, dini, siyasi veya ideolojik gruplar olabilir.

Dış düşmanlar: Ülke sınırları dışındaki tehditlerdir. Çoğunlukla yabancı devletler, küresel örgütler veya uluslararası komplo teorileri üzerine kuruludur.

Misal verelim; Nazi Almaya’sında Yahudiler iç düşman olarak gösterilirken, Sovyetler dış düşman olarak tanımlanmıştı. Stalin dönemi Sovyetler Birliği’nde ise “halk düşmanları” ve “karşı-devrimciler” iç düşman kategorisine sokulmuş, Batı ise dış tehdit olarak lanse edilmişti.

Öte yandan yine içinde totaliterlik aşkı taşıyan her dikta heveslisi mutlak bir propaganda hayranı ve bağımlısıdır. Zira propaganda, düşman üretme sürecinde en etkili araçlardan biridir. George Orwell’in 1984 romanında işlediği gibi, totaliter rejimler propaganda ile halkın algısını yönlendirir ve sürekli bir düşman figürü üreterek iktidarlarını pekiştirirler.

Elbette kadim teknikleri vardır propagandanın. Biliyorsunuzdur ama sıralayayım yine de:

Tek taraflı bilgi akışı: Medyanın tekelleştirilmesi ve alternatif görüşlerin bastırılması.

Yineleme: Sürekli aynı söylemin tekrar edilmesi.

Karalama kampanyaları: Seçilen düşmanın şeytanlaştırılması.

Korku siyaseti: Güvensizlik ortamı yaratarak halkın otoriteye sığınmasını sağlama.

Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels, “Yeterince büyük bir yalan söyle ve sürekli tekrar et, sonunda insanlar inanır.” diyerek propagandanın gücünü vurgulamıştı.

Düşman üretmenin bir iktidar için sayısız faydası vardır. Bunların başında elbette toplumun bölünmesi gelir. Böylelikle halkın istenmeyen bölümü ‘ötekileştirilir’ ve kutuplaşma ateşine habire odun atılır.

Bu sayede halK gerçek sıkıntılar yerine kendileri için üretilen tehditlere odaklanırlar. Böylelikle otoriteye bağlılık devam eder. Ve elbette bunun yan unsuru, muhaliflerin susturulması ve sansürün ağırlaştırılmasıdır.

Ve en önemli teknik ise şiddet ve baskının meşrulaştırılıp, halka indirilmesidir. Düşman ilan edilen gruplara yönelik baskı ve şiddet meşru sayılır ve halk desteğiyle ve hatta kimi zaman bizzat halk eliyle uygulanır. Hatırlayınız, McCarthy dönemindeki “Komünist avı”, ABD’de özgürlüklerin kısıtlanmasına neden olmuş ve birçok insan işini kaybetmiş, hapse atılmış veya itibarsızlaştırılmıştı.

Hani çok ansiklopedik gibi olacak ama emin olun bu yazının son kısmına yakışacak bir kolaj eklemek istiyorum. Bu anlattıklarım için tarihsel örnekler.

Adolf Hitler, Yahudileri iç düşman olarak tanımlayarak ekonomik ve toplumsal sıkıntılar için onları günah keçisi ilan etti. Mein Kampf’ta Yahudileri, Alman toplumunun yozlaşmasının ve ekonomik çöküşün kaynağı olarak gösterdi. Goebbels’in etkili propagandasıyla Yahudilere karşı halkın nefreti körüklendi ve sonunda Holokost gibi bir insanlık trajedisine yol açtı.

1940’ların sonlarında ABD’de Senatör Joseph McCarthy’nin önderliğinde başlatılan “komünist avı”, birçok aydının ve sanatçının hain ilan edilmesine neden oldu. “Amerikan değerlerine tehdit” olarak görülen komünistler kamuoyuna düşman olarak sunuldu. Medya, propaganda filmleri ve mahkemeler aracılığıyla büyük bir cadı avı başlatıldı.

Stalin döneminde, muhalifler “halk düşmanı” ilan edilerek çalışma kamplarına gönderildi. Özellikle 1930’lardaki “Büyük Temizlik” sürecinde, birçok politikacı, entelektüel ve ordu mensubu hain olarak gösterildi ve infaz edildi. Bu yöntem, halkın iktidara bağlı kalmasını sağladı.

2001’deki 11 Eylül saldırılarının ardından ABD hükümeti, “terörizmle savaş” adı altında geniş çaplı güvenlik politikaları uygulamaya başladı. İslamofobi yükseltilerek, Müslüman topluluklar potansiyel tehdit olarak gösterildi. Guantanamo hapishanesinde tutulan mahkumlar, hukuki süreç olmadan yıllarca hapsedildi ve işkence gördü. Bu süreçte halkın desteğini almak için medya aracılığıyla “biz ve onlar” söylemi güçlendirildi.

Güncel örnekler o kadar çok ki saymakla bitmez. Arasında Türkiye ve Erdoğan’ın da olduğu, Trump/Amerika, Putin/Rusya, Avrupa’nın pek çok faşist parti lideri (ki bazıları artık iktidara gelmekte) buna örnek olarak gösterilebilir.

Günümüz düşmanları ve şeytanlaştırılanları ise bellidir: Göçmenler…

Türkiye’ye elbette özel bir bölüm ayıracağız ama şimdi değil.

Bir sonraki yazıda tekrar Hitler ve Naziler örneğine devam edeceğiz.

Ama bu bölüme küçük bir final yazalım isterseniz.

İktidarın düşman üretme stratejisi, tarih boyunca birçok toplumda kullanılmış ve günümüzde de devam etmekte. Carl Schmitt’in belirttiği gibi, siyaset “biz” ve “onlar” ayrımı üzerinden şekilleniyor ve fakat halkın bu manipülasyonları fark etmesi ve bilinçli bir birey olarak eleştirel düşünceyi benimsemesi, iktidarın ürettiği yapay düşmanların etkisini azaltacaktır şüphesiz.

Özgürlükçü toplumların gelişebilmesi için, medya okuryazarlığının artırılması, tarihsel bilinç oluşturulması ve manipülasyon tekniklerinin farkına varılması büyük önem taşımakta. Aksi halde, iktidarların kendi varlığını meşrulaştırmak için yeni düşmanlar üretmeye devam edeceği de son derece açık.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version