Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Allah yâr!

Allah yâr!


AHMET KURUCAN | YORUM

Ne tetikledi bilmiyorum ama kendi itiraf ve ifadelerine göre yuvadan uçmuş, ailesi ve çevresinin kendine vermiş olduğu değerlerden uzaklamış bir gencimiz yazdı bana; “Yuvaya dönüyorum!” diyordu. ‘Yuva’ derken kastettiği iman, inanç ve ibadetler dünyası. Hele son iki cümlesi vardı ki can evimden vurdu beni. Aynen şöyle diyor: “Evin âsi çocuğu gibi çok hatalar yaptım ama yuvama geri dönmek, af dilemek istiyorum. Ya Rabbi! Uzat elini öpeyim, affet beni.”

Kısa da olsa cevap verdim ona. Dedim ki: “İşin aslına bakılırsa yuvadan hiç ayrılmadığını düşünen mesela benim ile yuvadan ayrıldığını söyleyen sen arasında ciddi bir fark yok. Meşhur tabir içinde ‘iç dışa, dış içe’ çevrilsek bir bedende iki ruh, iki bedende bir ruh oluruz.”

Niye böyle dedim? Böyle hissediyorum hafızalar alemimin derinliklerinde yolculuk yaptığım zaman. Rabbime teveccüh ettiğim zaman eskiden aldığım hazzı almadığımı görüyorum gönlümde, kalbimde, bedenimde.

Kabz olabilir demeyin lütfen. Kabz geçici olur. Zamanı gelir bast’a inkılap eder o kabz hali. Adı üzerinde zaten hal’dir o tavassvuf literatüründe. Fakat o daimilik urbasına büründü ise orada bir problem var demektir. İşte onun için dedim o dostuma aramızda fark yok diye.

Devam ettim ardından. “Aslına rücu etme denir bu duruma ve asla rücu etmenin düşüncesi, niyeti bile asla dönme kadar değerli ve kıymetlidir. Savrulma, hata yapma, düşme-kalkma beşerin en tabii özelliği. Efendimiz (sas): “Mümin taze ekin gibidir. Olgunlaşıncaya kadar rüzgâr onu eğip buker, bazen yere yatırır, bazen de doğrultur.”

Pekâlâ olgunlaşmış mesela artık odun olmuş ağaca ne olur? O güçlü rüzgârlar karşısında devrilir, kırılır ve bir daha doğrulamaz. Sonra onun bir cümlesini merkeze koyarak şunları da yazdım:

“Evet, bizi bir an bile olsun yalnız bırakmayan, kalbimizin her bir atışına, zihnimizden geçen her bir düşünceye, hiç kimsenin olmadığı en karanlık yerlerde bile her bir halimize niğehbân olan sadece Allah var. Öyleyse senin ‘yuvam’ dediğin inanç dünyana dönme kararın o kadar önemli ki Allah’ın bundan razı olmaması düşünülemez.

Bu satırları yazarken aklıma bir hadiste anlatılan devesini çölde kaybetmiş insan geldi. Devesini bulamazsa ölecek. Saatlerce arıyor o kum çölünde ve nihayet susuzluktan öleceği an devesini buluyor, ellerini açıp Rabbisine dil sürçmesiyle şöyle dua ediyor: “Ya Rabbi. Ben senin Rabbinim sen benim kulumsum. Hamd olsun Sana!”

Efendimiz bunu anlatırken tebessüm etmiş ve mahiyeti, keyfiyeti meçhul Allah’ın da bu dil sürçmesi karşısında böyle güldüğünü söylemiş. Evet, senin “Uzat elini öpeyim” sözün de bunu hatırlattı bana. Gerçekten de O’ndan başka kimimiz var ki?”

Satırlarıma onun hiç de yabancı olmadığı Bediüzzaman’dan bir parça ilave ettim. Ne güzel der: “Faniyim, fani olanı istemem. Acizim, aciz olanı istemem. Ruhumu Rahman’a teslim eyledim, gayr istemem.”

Soralım Üstad’a şimdi, ne istersin öyleyse. “İsterim, fakat bir yâr-i bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudâtı umumen isterim.”

Yani Allah’ı isterim, onun rıza ve hoşnutluğunu isterim

Sonra ona İlahi kelamdan ümid olacak bir ayet paylaştım: “Ey kendilerine zulmeden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” (Zumer, 39:53)

Ve bir de şarkı dinlemesini tavsiye ettim. Hangi şarkı mı?

Cem Karaca’nın “Allah yâr” şarkısını.

Gerçekten öyle: Sadece Allah yâr, gerisi hikaye…

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version