Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

2 yıl sonra 6 Şubat; ibret alanı ara ki bulasın!

2 yıl sonra 6 Şubat; ibret alanı ara ki bulasın!


NECİP F. BAHADIR | YORUM

Kahramanmaraş’ta depremin ikinci yıldönümü programında, iki tarafına bakanları alan AKP’li Hamza Dağ kürsüde… Bakanlar dururken neden onun konuştuğunu da anlayamadım ama bu ayrı bir konu. O arada şiddetini arttıran rüzgar platformu ve tenteyi sarstı. Protokol ufak çaplı bir panik yaşadı.

Kameraların önünde Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın koşarak kaçtığı görüldü. Rüzgarın üfürmesini deprem mi sandı acaba? Acıların coğrafyasında, deprem bölgesinde bir bakanın rüzgardan korkarak kaçması şık bir görüntü değildi. 6 Şubat’ta yaşanan sarsıntının yanında rüzgarın lafı mı olur? O platformu kuran, üzerine çadırı çeken AKP yönetiminden başkası değil. Bakan Kacır, kendi partisinin inşa ettiği yapıya güvenmedi ve çareyi ‘topuklamakta’ buldu.

Aslında basit, insani ve sıradan bir görüntü. Günün ve yerin anlam ile önemi dikkate alındığında durum değişir. Risk ve tehlike altındaki duruşlar cesaret sınavıdır. ‘Kaçmak’ gibi negatif bir kavram Bakan Kacır’ın boynuna yafta diye asıldı. Bakan, partisinin çadırına güvenmezken, vatandaş AKP yönetiminin denetimi ve kontrolü altında yapılan binalara nasıl güvensin? Bu soru ister istemez zihinlere düşer. Düştü de… Türkiye’nin ‘rüzgardan korkup kaçan bir bakanı’ da var. Bu nam da AKP’ye nasip oldu.

Ulaşılması mümkün olmayan şatolarda yaşıyor, koruma ordularıyla geziyorlar. Çünkü hepsi PANİK ATAK.

Tivitler, gazeteciler, rakip adaylar; herşeyden tetikleniyorlar.

Toplanıp gövde gösteriyor, fakat rüzgârdan bile oldukları yerde donuyor, ya da kırk yöne kaçışıyorlar. pic.twitter.com/s0d4YBvOlv

— Mustafa Okumuş (YENİ) (@Mustokumuss) February 6, 2025

İktidar iki yılın muhasebesini yapmıyor!

6 Şubat depreminin ikinci yıldönümünde iktidardan muhalefet partilerine kadar bölgeye akın vardı. İki yıl önceydi, sabaha karşı arz harekete geçti, başta Kahramanmaraş olmak üzere 10 şehir viraneye, harabeye döndü, yerle bir oldu. Bölgeyi yeniden ayağa kaldırmak, yaraları sarmak kolay değil elbette.  Erdoğan ve iktidar çevrelerinin konuşmalarına baktım. Acaba 2 yılın dökümünü, muhasebesini yaparlar mı diye… “Şu sözü verdik, şu kadarını yaptık!” derler mi? Maalesef bir muhasebe yok.

Verilen sözlerin ne kadarı gerçekleşti? Erdoğan’ın ağzından iki yıl önce çıkan rakamlar gayet açıktı; “Amacımız, 319 bini bir yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konut yaparak depremzede vatandaşlarımıza teslim etmektir…”

Peki ne kadarı yapılabildi, kaçı depremzedelere teslim edildi? Cevabı Erdoğan versin; “Depremin üzerinden iki yıl bile geçmeden 201 bin 431 bağımsız birimi hak sahiplerine teslim etmenin bahtiyarlığını yaşadık…”

200 bin rakamı da az değil. Fakat vaad edilenin çok altında… Neden yapılamadı? Sözler niçin tutulmadı? Bütün depremzedeler başlarını sokacak bir yuvaya neden kavuşamadı? O vaatler mi gerçekçi değildi yoksa inşa sürecinde ihmal ve savsaklama mı yaşandı? Dünyanın her yerinde ‘devleti’ yönetenler verdiği sözün, söylediği vaadin muhasebesini yapar. Yapmalı… Biz de ise erkan-i devlet sadece yapabildiğini söyler…

Erdoğan ve AKP’li bakanlar ‘büyük ve cafcaflı laflar etmeye  bayılıyor. Deprem bölgesinde yine ‘cek, cak’lı, o kadar çok vaatlerde bulundular ki… ‘Yaptıkları, yapacaklarının teminatı’ ya ben de geçmişi hatırlatma gereği duydum. Yeni vaatlerin ‘darasını’ düşmek vatandaşın işi. Ayrıca yaraların sarılması sadece ‘bina inşa etmekle’ olmaz. Depremzedeleri travmalarından kurtararak, ‘yeni hayata’ hazırlamak gerekirdi.

Yapılabildi mi? Maalesef bölgeye psikolojik ve moral takviyesi çok yetersiz kaldı.

‘Deprem kayıpları var’ hala… Sayıları hiç de az değil. 2 yıl gibi süre içinde kayıpların akibeti belli olmaz mı? Bir devlet bu kadar zafiyeti kaldırabilir mi? Kayıp yakınları ‘6 Şubat Deprem Kayıpları Platformu’ kurmuş. Bir kayıp yakınının şu sözleri ne kadar acı; “Son 2 yılımı ‘çaresizlik’ diye tanımlıyorum. Büyük bir çaresizlik hissediyoruz hepimiz. Tüm yetkililere sesleniyorum; ellerinden ne geliyorsa yapsınlar. Her şeyi deneyip bizim kayıplarımızı versinler canlı ya da vefat şeklinde biz razıyız yeter ki versinler. Gidecek bir mezarımız olsun öldülerse. Gidecek bir yerimiz bile yok!”

Bu sesi Ankara duyar mı? Bugüne kadar duymamış…

Yaralar kabuk bağlamıyor!

2 yıldır ‘kayıpları bulamamış’ bir devlet veya yönetimin görevini layıkıyla yaptığı söylenebilir mi? Çaresizlik içinde yaşayan o ailelerin yaraları nasıl kabuk bağlayacak? Yıldönümleri aynı zamanda bir ‘özeleştiri ve muhasebe’ zamanı değil mi? Ne yazık ki Anadolu coğrafyasına yabancı bu kavramlar… Burası ‘ayranım ekşi demeyenlerin’ toprağı. Böyle olunca o toprağın üzerinde durmak da zorlaşıyor. En ufak sarsıntı felaket getiriyor.

İYİ Partili Buğra Kavuncu, “6 Şubat depremleri asrın felaketi değil, asrın ihmalidir…” diye mesaj paylaşmış. Yanlış mı? 1999 Marmara ‘ihmalin’ ölüm getirdiğini göstermedi mi? Deprem gerçeğini ülkenin gündemine sokmadı mı? Yeni yapılar binalar ayakta kalamadıysa bunun sorumlusu kim? 1999’dan öncesine sünger çektik diyelim; ya bu tarihten sonra inşa edilen yapılar neden yıkıldı? Sorumlusu müteahhitler mi sadece? Peki o inşaatlara ruhsat veren, yol gösteren kamu görevlileri herhangi bir bedel ödedi mi?

Kamu görevlilerinin hiç mi suçu yoktu?

Müteahhitlerin bile çok azı hakkında dava açıldı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, ‘sorumluluğu’ olduğu gerekçesiyle tutuklu olanların sayısını açıklamış; 248 kişi… 50 bine yakın bina yerle bir oldu. Ağır hasarlı ve ayakta durmakta güçlük çeken yapıların sayısı yüzbinlerle ifade ediliyor. Şu an hapiste olan ‘deprem suçlusu’ sadece 248 kişi… Aralarında kamu görevlisi, belediye yetkilisi var mı? Ben görmedim…  Belki çok düşük düzeyde çıkabilir.

Kahramanmaraş Belediye Başkanı’nın hiç mi suçu yoktu? Hakkında herhangi bir işlem yapıldı mı? AKP iktidarı kendi partisinden belediye başkanı hakkında dava açmaya yanaşmadı. Peki vatandaş seçimde AKP’ye bedel ödetti mi?

Maalesef…

Kahramanmaraş’ta yine AKP’nin adayı kazandı. Sorun o yüzden çok derin… Diğer deprem şehirlerinde de durum farklı değil. Depremin faturası müteahhitlere kesildi. Toplum itiraz etmedi, karşı çıkmadı, isyanını sandığa yansıtmadı, bu gerçeği kabullendi.

Ne şehirler ne yaşamlar depreme göre şekillendi. Çok acılar yaşatsa da, değişen pek bir şey yok. Anadolu bir fay hattının üzerinde. İstanbul büyük depremin arifesinde. Uzmanlar yalvar yakar, “Bir şeyler yapın!” diye ses yükseltiyor. Duyan yok, depreme hazırlık ‘sıfır’…

Ne Marmara depremi uyandırabildi ne de 6 Şubat yıkımları… Bugünlerde Ege Denizi’nde bir deprem fırtınası söz konusu. Ege beşik gibi sallanıyor. Santorini Adası’ndaki volkanın patlama riski var. Bu da hem deprem, hem tsunami demek. Atina diken üstünde. ‘Olağanüstü önlemler’ alıyor.

Peki Türkiye? İbret alanı ara ki bulasın, ders çıkarını ara ki göresin…

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version