Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

“TRUMPLAND’e Hoş Geldiniz!”: Trump Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’nı Neden İstiyor?


51 Kanada, 52 Grönland ve 53 Panama… Trump’ın seçim sonrası açıklamaları bir şaka gibi başladı. Sonrasında, ekonomik ve askeri tehditleriyle birleşince diplomatik krize dönüştü. Peki Trump’ın bu genişleme söylemi ABD ve küresel jeopolitik için ne anlama geliyor?

TRUMP’IN SEÇİM sonrasında, “ABD’yi genişletmeye” odaklı açıklamaları bir şaka gibi başladı. Sonrasında, ekonomik ve askeri tehditlerle birleşince hem çok taraflı, diplomatik bir krize dönüştü hem de küresel gündemin merkezine yerleşti.

Trump, Truth Social’da şunları yazdı: “Panama Kanalı, ABD ekonomisi ve ulusal güvenliğindeki kritik rolü nedeniyle ABD için hayati bir Ulusal Varlık. … Kanalı sadece Panama’nın yönetmesi gerekiyordu, Çin’in veya başka birinin değil. Aynı şekilde Panama’nın, ABD Donanması ve şirketlerinden fahiş fiyatlar ve geçiş ücretleri talep etmesi de söz konusu değildi. … Ülkemize yönelik bu ‘soygun’ derhal durdurulacaktır.”

Trump, Panama’ya reddedemeyeceği bir teklifte bulunmaya hazır olan Godfather filmindeki Don Corleone’ye biraz benziyordu. “Bu cömert bağış jestinin hem ahlaki hem de yasal ilkelerine uyulmazsa, Panama Kanalı’nın bize eksiksiz ve soru sorulmadan iade edilmesini talep edeceğiz.” Panama hükümetinin, “Kanalın Panama’nın bir parçası olduğu” yönündeki cevabına, “Bunu göreceğiz!” diye karşılık verdi.

Trump ayrıca Kanada’yı Amerika’nın 51. eyaleti olarak almayı önerdi. Kanada’nın uyuşturucu ve insan akışını durdurmadaki başarısızlığını öne sürdü ve Trudeau’nun vali olarak görev yaptığı Kanada’nın bir ABD eyaleti olmasını önerdi. 

Son olarak Trump, ilk döneminde dile getirdiği Grönland’ı satın alma konusundaki ilgisini yineledi. Trump şunları yazdı: “Dünya çapında Ulusal Güvenlik ve Özgürlük amaçları için, ABD, Grönland’ın mülkiyeti ve kontrolünün mutlak bir gereklilik olduğunu düşünüyor.”

 

***

Donald Trump’ın Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’nın kontrolünü ele geçirme çağrıları, onun eski bir fikrin 21. yüzyıl versiyonuna olan hayranlığını yansıtıyor: Büyük güçler, etki alanları oluşturmalı ve ekonomik ve güvenlik çıkarlarını, kendi isteklerini küçük komşularına dayatarak korumalıdır.

Trump Salı günü düzenlediği basın toplantısında, küresel ittifaklara ve serbest ticarete değil, ekonomik baskılara ve müttefiklere yönelik tek taraflı askeri güce dayanan ikinci dönem dış politika gündemini özetledi.

Panama Kanalı ve Grönland ile ilgili olarak, bunları ele geçirmek için güç kullanabileceğini ileri sürdü. Kanada ile ilgili olarak, ABD’nin kuzey komşusunu yüksek gümrük vergileriyle vuracağını ve ilhak olmaktan başka seçeneğinin kalmayacağını ileri sürdü.

“Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri, bu gerçekten harika bir şey olurdu,” dedi Trump. “Yapay olarak çizilmiş o çizgiden kurtulursunuz ve bunun nasıl göründüğüne bir bakarsınız, bu aynı zamanda ulusal güvenlik için de çok daha iyi olur.”

“Batı Yarımküreyi Savunmak”: Geleneksel ABD Dış Politikasından sapma mı?

Grönland, Kanada ve Panama Kanalı’nın askeri veya ekonomik güçle kontrol altına alınması, hem Cumhuriyetçi Partili hem de Demokrat Partili başkanlar tarafından izlenen onlarca yıllık ABD dış politikasından bir sapma olacak. Trump’ın sözünü ettiği şeylerin bir kısmını bile yapması durumunda, bu, Amerika’nın küresel rolünde kapsamlı bir değişiklik anlamına gelecek, düşmanları cesaretlendirecek ve Washington’ın desteğinden artık emin olmayan müttefikleri yeni güvenlik ve ekonomik düzenlemeler aramaya zorlayacak.

Trump için dış politikada kapsamlı bir yeniden yönlendirmeye gitme gerekçesi, uzun zamandır benimsenen ve hatta birbiriyle çelişen inançların bir karışımına dayanıyor: Yakın müttefiklerin bile ABD’yi aldattığı, ABD’nin kanalı Panama’ya karşılıksız verdiği ve Çin’in ABD’nin hakim olması gereken Batı Yarımküre’ye doğru ilerlediği gibi inançlar.

Bir muhabirin, yeni toprakları elde etme hedefi için askeri güç veya ekonomik baskı kullanmamaya söz verip vermeyeceği sorulduğunda Trump, “Hayır, bu ikisinden herhangi biri konusunda size güvence veremem. Ancak şunu söyleyebilirim ki, ekonomik güvenlik için onlara ihtiyacımız var.” yanıtını verdi.

Trump’ın bu tür fikirleri dile getirme isteği ve iki partili doktrinleri hiçe sayması bazılarını dehşete düşürmüş durumda.

Eski bir Cumhuriyetçi senatör ve Obama yönetimi sırasında Savunma Bakanı olan Chuck Hagel , ” En azından benim hayatım boyunca bir ABD başkanından böyle bir şey görmedik,” dedi. “Bu çok, çok otokratik ve bu yüzden Trump’ın sözleri ve davranışları çok endişe verici.”

Hagel, “En güçlü müttefiklerimiz ve ortaklarımız bize olan güvenlerini yitirdiğinde, tüm bunlardan iyi bir şey çıkmayacak,” dedi. “Çin ve Rusya tüm bunlara, ‘Devam edin Bay Trump, konuşmaya devam edin’ der gibi bakıyorlar.”

Ekonomi ve güvenlik için yeni bir politika mı?

Trump, basın toplantısında Meksika Körfezi’nin adını “Amerika Körfezi” olarak değiştirmek ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) üyelerinden gayri safi yurtiçi hasılanın %5’ini savunmaya harcamalarını talep etmek gibi başka fikirler de ortaya attı. Bu oran, ABD’nin bile karşılamadığı bir seviye. Ancak Grönland, Kanada ve Panama hakkındaki yorumları en kışkırtıcı olanlar ve en çok ilgi çekenlerdi.

Trump’ın bazı eski ve mevcut danışmanları, bu yorumların yüzeysel olarak değerlendirilmemesi gerektiğini, bunların ana akım dış politika düşüncesinin sanıldığı kadar dışında olmadığını söyledi.

Trump’ın Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde özel kalem müdürü olarak görev yapan Alexander Gray, “Trump’ın yapmaya çalıştığı şey, yeniden Batı Yarımküre’nin dış sınırlarına odaklanmak ve buraları büyük güç rakiplerine karşı savunmak” dedi.

Trump’ın Kanada’yı ilhak etme sözü, Ottawa ile ticaret müzakereleri öncesinde nüfuz kazanmayı amaçlayan bir blöftür, diyor bazı danışmanlar. Kanalı geri alma tehdidi, Panama’dan geçen ABD gemileri için daha düşük fiyatlar elde etmek için bir oyun ve Grönland’ı satın alma konusundaki saplantısı, nadir toprak minerallerine erişim elde etmek ve bunları Çin’e vermemekle ilgili, diye ekliyorlar.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nden Alexander Gray, Trump’ın söylemlerinde “Bir numaralı önceliğimizin yarımkürenin savunması olduğu ve Çin ile Rusya’nın arka bahçemize geldiği fikri var,” dedi. “Grönland ve Panama’yı bu bağlamda görmelisiniz.”

Trump’ın söylediklerini gerçekten yapabileceğinden endişe edenler, Beyaz Saray’a ilk adaylığı sırasında, ABD’nin güney sınırına inşa etmek istediği duvarın parasını Meksika’ya ödeteceğine dair verdiği söze dikkat çekiyorlar. Trump bu fikri, gerçekleştirmenin zorlukları belirginleştikçe ve diğer meseleler öncelik kazandıkça dile getirmeyi bırakmıştı.

Ancak ikinci dönemde Trump, ilk yönetiminde danışmanları tarafından sıklıkla engellendiğini hissettiği kapsamlı hamlelere daha fazla odaklanmış olabilir. Trump, Ukrayna’daki savaş ve İran’ın nükleer programından kaynaklanan tehdit gibi, ilk döneminde karşılaştıklarından daha karmaşık dış politika zorluklarıyla karşı karşıya ve bu da görünüşte basit çözümleri daha çekici hale getirecek gibi.

Danışmanlar, Donald Trump’ın kanalı geri alma tehdidinin, Panama’dan geçen ABD gemileri için daha düşük fiyatlar elde etme amaçlı bir oyun olduğunu söylüyor.

Grönland: Güvenlik ve madenlerin çekiciliği

Grönland, dünya haritasında stratejik bir konuma sahip. Kuzey Amerika ile Avrupa arasında bir köprü görevi görüyor. Ada aynı zamanda Arktik Okyanusu’na açılan bir kapı. Küresel ısınmanın etkisiyle eriyen buzullar, yeni deniz yollarının açılmasına ve doğal kaynakların erişilebilir hale gelmesine olanak sağlıyor. Ada, Danimarka’ya bağlı ve adada sadece 56 bin kişi yaşıyor.

Adanın yeraltı zenginlikleri dikkat çekici boyutta. Grönland, nadir toprak elementleri başta olmak üzere altın, gümüş, bakır, çinko ve uranyum gibi değerli madenlere ev sahipliği yapıyor. Bu madenler, elektrikli araçlardan akıllı telefonlara, rüzgar türbinlerinden askeri teçhizata kadar pek çok modern teknolojinin üretiminde kullanılıyor.

Çin, 2018’de ilan ettiği “Kutup İpek Yolu” projesi kapsamında Grönland’a yatırım yapmaya çalışıyor. Pekin yönetimi özellikle madencilik sektörüne ilgi gösteriyor. ABD, Çin’in bu girişimlerini Arktik bölgesindeki stratejik dengeleri değiştirme çabası olarak görüyor.

Rusya da bölgede aktif bir oyuncu. Moskova, Arktik’te 50’den fazla eski Sovyet askeri üssünü yeniden açtı ve Soğuk Savaş döneminde kullanılan 475 askeri tesisi modernize etti. Bu üsler uzun menzilli savaş uçakları ve füze bataryalarıyla donatıldı.

Trump, 2019’da ilk kez gündeme getirdiği Grönland’ı satın alma fikrinden vazgeçmiş değil. Oysa Danimarka dış politika yetkilileri ve liderler, adanın satılık olmadığını ve ilhakın söz konusu olmadığını defalarca dile getirmişlerdi.

Trump’ın oğlu Donald Trump Jr., Salı günü Beyaz Saray’ın gelecekteki kadrolarıyla birlikte Grönland’a indi. Bu kadrolar arasında, gelecekteki müzakerelerde kilit rol oynayabileceği söylenen, Beyaz Saray’ın yasama, siyaset ve kamu işlerinden sorumlu genel müdür yardımcısı James Blair de vardı.

Trump’ın danışmanlarından bazıları bir satışın olası olmadığını kabul ediyor, ancak ekonomik yatırımlar ve daha büyük bir askeri ayak izi aracılığıyla adadaki ABD varlığının genişletilmesinin bir olasılık olduğunu söylüyorlar. Danimarka ve ABD arasında onlarca yıldır geçerli olan anlaşma, Pentagon’a güney Grönland’da bir havaalanının yanı sıra olası füze fırlatmalarını tespit etmek için kullanılan radar ve diğer ekipmanlara sahip bir Arktik üsse erişim sağlıyor.

Trump’ın danışmanları, Çin ve Rusya’nın Arktika’daki artan nüfuzuna karşı koymak için ABD’nin bölgedeki varlığını genişletmekle ilgileniyor. Ayrıca danışmanlar, Washington’ın Pasifik’teki küçük ada devletleriyle kurduğu ilişkiye benzer bir ilişkiyi, yani serbest ortaklık anlaşmasını Grönland’la müzakere edebileceğine inanıyor.

Böyle bir anlaşma, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Danimarka’nın egemenliğini dikkate almadan genişletilmiş ekonomik ve askeri bağları müzakere etmesine olanak tanıyacaktır. Böyle bir anlaşma için Kongre onayı gerekecek.

Panama Kanalı: Çin etkisi mi?

Trump’ın Panama Kanalı’nda daha büyük bir ABD varlığını yeniden kurma konusundaki hedefi, ABD’nin Orta Doğu’daki rolünü genişletmesiyle terk edilen 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başındaki geleneksel Cumhuriyetçi Batı Yarımküre odağına geri dönüşü ifade ediyor. ABD, 1977’de kanalı Panama kontrolüne devretmeyi kabul etti ve bu, ortak yönetim döneminin ardından 1999’da gerçekleşti.

Trump’ın kanal üzerindeki taleplerinin iki temel gerekçesi var. İlki, Panama’nın ABD gemilerinden “haksız ve mantıksız” ücretler talep etmesi. İkincisi ise Çin’in kanal üzerinde artan etkisi. Trump, kanalın “yanlış ellere düşmemesi” gerektiğini vurguluyor ve Çin’in bölgedeki varlığına dikkat çekiyor.

Panama Kanalı şu anda Panama devleti tarafından işletilen Panama Kanalı İdaresi tarafından yönetiliyor. ABD’nin kanal trafiğindeki payı yüzde 74, Çin’in payı ise yüzde 21 düzeyinde bulunuyor. Çin, son yıllarda bölgede önemli yatırımlar yaptı. Hong Kong merkezli CK Hutchison Holdings şirketi, kanalın Atlantik ve Pasifik çıkışlarındaki iki önemli limanı işletiyor. Bu durum Washington’da endişe yaratıyor. Trump bu durumun kabul edilemez olduğunu söylüyor.

Trump, “Panama Kanalı, ordumuz için inşa edildi”; “Panama Kanalı’nı Panama’ya verdik, Çin’e değil”; “Bu hediyeyi kötüye kullandılar” dedi.

Trump’ın yönetim ekibi, şu anda, Panama’yı kanalın kontrolünü geri almaya ikna etmek için fikirler araştırıyor. Bunlar arasında Panama’nın mevcut ticaret anlaşmalarına dahil edilmesi ve ABD’nin ülkeye yatırım yapması da yer alıyor. Kanalı geri almak için yapılacak bir askeri operasyon, Panamalı güçlü lider General Manuel Noriega’yı devirmek için 1989’da yapılan ABD işgalinden potansiyel olarak daha zor bir operasyon olacaktır. Zira o zamanlar, ABD birlikleri hala kanal bölgesinde konuşlanmıştı.

Kanada: 51. Eyalet!

Trump Salı günü, ABD’nin sahip olduğu “ekonomik gücün”, en sonunda Kanada’nın 40 milyonluk nüfusunu ve yaklaşık dört milyon mil karelik alanını 51. ABD eyaleti haline getireceği konusunda ısrar etti. Başbakan Justin Trudeau’ya “Kanada Valisi” diye hitap etti. Bu söylemler, başlangıçta şaka gibi görünse de, Trump’ın Kanada’ya yönelik ekonomik tehditleriyle birleşince ciddi bir diplomatik krize dönüştü.

Kanada-ABD ilişkileri, dünya’nın en büyük ikili ticaret ortaklığını temsil ediyor. İki ülke arasındaki günlük ticaret hacmi 2 milyar doları aşıyor. Alberta eyaleti tek başına ABD’ye günde 4.3 milyon varil petrol ve gaz ihraç ediyor. ABD’nin ham petrol ithalatının yüzde 60’ı ve elektrik ithalatının yüzde 85’i Kanada’dan geliyor.

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, Salı günü X’e şunları yazdı: “Bu gerçekleşmeyecek, Kanada’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin bir parçası olma ihtimali cehennemde bile yok.”

Kanada Anayasası’nı ülkeyi feshedip ABD’ye katmak için değiştirmek, Kanada Senatosu, Avam Kamarası ve eyalet meclislerinden oybirliğiyle onay gerektirecek. Aralık ayında yapılan bir Leger anketi, Kanadalıların %13’ünün ülkelerinin Amerika’nın 51. eyaleti olmasını istediğini, %82’sinin ise karşı çıktığını ortaya koydu. Ayrıca ABD Kongresi’nin her iki kanadının da yeni bir eyaleti yetkilendirmesi gerekecek.

ABD’nin ikinci büyük ticaret ortağı olan Kanada, uzun zamandır Trump’ın adil olmayan ekonomik ilişkiler konusundaki şikayetlerinin hedefi durumunda. Trump, ayrıca Ottawa’nın NATO’ya fon sağlama konusunda geride kaldığı yönündeki eleştirilerini de dile getiriyor.

Trump’ın eski yetkilisi Gray, Trump’ın son zamanlardaki endişelerinin, Kanada’nın, NATO müttefiklerinin taahhüt ettiği “GSYİH’nin %2’sini savunma bütçesine ayırma” planının çok uzağında kalmasından kaynaklandığını söyledi. “Onlar, NATO’nun en beceriksiz üyeleri, bu utanç verici ve güvenliğimiz için bir tehdit. Çünkü ortak yarımküremizdeki yükümlülüklerini yerine getiremiyorlar,” dedi.

Trump, ABD ve Finlandiya arasında buzkıran gemileri inşa etmek ve bakımını yapmak için oluşturulan ortak girişime Kanada’nın katılmasına karşı çıktı. Aslında her üç ülke de Kuzey Kutbunda (Arktika’da), Çin ve Rusya ile rekabet edebilmek için bu hamlenin önemli olduğuna inanıyor. Trump, “Buz kırıcıların satın alınmasında gerçekten bir ortağımız olmasını istemiyoruz,” dedi.

Trump’a yakın danışmanlar, Kanada’nın ilhakının pek olası olmadığını kabul ediyorlar. Bunun, aslında Trump’ın özellikle Kanada’daki geçiş döneminde, göreve gelecek başbakanı uyarmak için kullandığı agresif müzakere tarzından kaynaklandığını öne sürüyorlar.

Trump basın toplantısında “İyi komşular olduk, ancak bunu sonsuza dek sürdüremeyiz. ABD’nin Kuzey Kutbu ve Kanada’nın güvenliği için yaptığı harcamalar, muazzam miktarda bir para,” dedi. “Eğer bir eyaletseniz buna sahip olmanızda sorun yok, ancak başka bir ülkeyseniz, artık buna sahip olmanızı istemiyoruz.”

Stratejik iddialar 

Londra Queen Mary Üniversitesi’nde ABD siyaseti ve politikaları alanında kıdemli öğretim görevlisi olan Richard Johnson, ne kadar abartılı görünse de Trump’ın toprak iddialarının dış politika hedefleriyle örtüştüğünü söyledi.

Johnson, “Trump’ın bu büyük iddialarındaki hedeflerinden biri, ABD’nin enerji bağımsızlığı konusunda, Kanada ve Grönland’ın daha kritik bir rol üstlenmesini sağlamak,” dedi. 

ABD’nin en kuzeydeki askeri üssü olan Pituffik Uzay Üssü’ne ev sahipliği yapan Grönland, Washington açısından jeostratejik öneme sahip. 

Birmingham Üniversitesi’nde ABD siyaseti uzmanı olan René Lindstädt, bölgenin Kanada’ya benzer şekilde bol miktarda doğal kaynağa sahip olduğunu, her iki bölgenin de özellikle hidrokarbonlar (Kanada’da kaya gazı, Grönland’da petrol) açısından zengin olduğunu ve bunun Trump için çok önemli bir faktör olduğunu söyledi. Lindstädt, Trump’ın ABD’nin enerji bağımsızlığı konusunda saplantıya sahip olduğunu söyledi. 

Bu arada, küresel ticaret için hayati bir geçiş olan Panama Kanalı da Çin gemileri tarafından kullanılıyor. Kanalın kontrolü Trump’a Çin üzerinde ek ekonomik kaldıraç sağlayacaktır.

Trump tarzı müzakereler 

Trump, Kanada, Yunanistan ve Panama Kanalı’na ilişkin iddialarını yinelemeye devam ederken, pek çok kişi 20 Ocak’ta göreve geldiğinde bunlar hakkında bir şey yapıp yapmayacağını merak ediyor.  

Johnson, “Aslında yaptığı şey Trump’ın müzakerelere yaklaşımının tipik bir yolu,” dedi. “İş dünyasındaki ve siyasetteki uzun kariyerine bakarsanız, [Trump’ın] müzakerelerdeki başlangıç pozisyonu imkansızı istemektir. Sonra diğer tarafı mümkün olduğunca elverişli bir pozisyona yakınlaştırmaya çalışırsınız.”

Johnson, “Trump medyanın dikkatini nasıl çekeceğini biliyor” dedi ve ekledi: “Şok edici iddiaların değerini anlıyor.” 

Lindstädt, Trump’ın sözlerini tutmama geçmişine rağmen, “Donald Trump’ın fırsat verildiğinde iddialarını daha da ileri götürmeyeceğini düşünmek yanlış ve safça olur” dedi. 

Lindstädt, Trump için bunun “tarihe güçlü bir figür olarak geçmek için son şansı” olduğunu söyledi ve “Yeterli geri tepki yoksa, bu onu daha fazla çaba göstermeye teşvik edebilir. Sonunda, gelişmelere ve tepkilere bakıp ‘Neden yapmayayım ki?’ diyebilir.”

Bu yazı, The Wall Street Journal’da, 07 Ocak 2025 tarihinde yayınlanan ve Vivian Salama – Alexander Ward tarafından yazılan “Trump Imagines New Sphere of U.S. Influence Stretching From Panama to Greenland” başlıklı yazı;  CATO Institute’te, 08 Ocak 2025 tarihinde yayınlanan ve Doug Bandow tarafından yazılan “Donald Trump’s Dream: Taking Over Panama, Canada and Greenland Is Nonsense” başlıklı yazı ve France 24’te, 08 Ocak 2025’te yayınlanan ve Sébastian Seibt tarafından yazılan “Trump’s expansionist designs, from Greenland to the Panama Canal” başlıklı yazılardan çevirilerek hazırlanmıştır.

Kaynak: Dünya Siyaseti
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version