Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Senaryosunun kurbanı olan film; Tuzak

Senaryosunun kurbanı olan film; Tuzak


M. NEDİM HAZAR | YORUM

Eğer sinema sanatıyla birazcık alakanız varsa, illa ki önceden ismini duymuşsunuzdur; M. Night Shyamalan, 1999 yılında “The Sixth Sense” filmiyle büyük bir çıkış yakaladıktan sonra Hollywood’da belli bir şöhret yakalayan Hint asıllı yönetmen. Kariyerini belirgin dönemlere ayırmak mümkün… İlk döneminde Spielberg’le karşılaştırılan ve “A-list” bir vizyoner olarak görüldü ve “Unbreakable”, “Signs” ve “The Village” gibi başarılı filmler yönetti. Bu dönemde özellikle sürpriz sonlarıyla (twist endings) tanındı.

İkinci döneminde “Lady in the Water” ve “The Happening” gibi filmlerle kendi tarzının parodisi haline gelmeye başladı ve sürpriz son kullanımı artık bir imza olmaktan çıkıp klişeye dönüştü. Ardından “The Last Airbender” ve “After Earth” gibi filmlerle daha anonim bir bilim kurgu yönetmeni olarak çalıştığı bir dönem geçirdi. Ve bence hızla kazanılmış ününü aynı hızla tüketti.

2016’da “Split” filmiyle tekrar popülerlik kazandı ve B-film tarzında, daha cesur ve deneysel işler yapmaya başladı. En son filmi “Trap-Tuzak” (2024) de yine sürpriz içeren bir gerilim filmi olarak karşımıza çıkıyor.

Afiş şahane ama film için aynı şeyi söylemek zor!

Yönetmenimiz tarz olarak gerilim unsurlarını ustaca kullanması, korku ve gerilimi karakterler üzerinden işlemesi, sürpriz sonlar ve beklenmedik dönüşler yapması, aile ilişkileri ve psikolojik unsurlara odaklanması ve genellikle tek mekanda geçen hikayeler anlatması ile tanınıyor.

Bir yönüyle günümüzde orijinal senaryolar yazıp yöneten nadir Hollywood yönetmenlerinden biri olarak görülmekte. Her filmi tartışma oluşturmaya devam etmekte ve eleştirmenler tarafından bazen övülüp bazen yerilse de kendine has tarzını korumayı sürdürmekte.

Bugün sizinle bu sıra dışı yönetmenin son filmi üzerine konuşacağız.

Önce kısaca konusundan bahsedelim:

Cooper (Josh Hartnett) adında bir itfaiyeci, kızı Riley’i (Ariel Donoghue) Lady Raven adlı popüler bir şarkıcının konserine götürür. Lady Raven karakterini Shyamalan’ın kendi kızı Saleka Shyamalan canlandırmaktadır ve şarkıları da kendisi yazmıştır. Konserde olağandışı bir polis yoğunluğu dikkat çeker. Cooper, bir tişört satıcısından tüm konserin aslında “Kasap” lakaplı bir seri katili yakalamak için düzenlenmiş bir tuzak olduğunu öğrenir.

Ben bunları böyle gayet anlaşılır şekilde yazıyorum ama izlerken neredeyse filmin ortalarına kadar mevzunun bu olduğunu anlamak mümkün değil. Aynı zamanda filmin senaristi de olan Shyamalan, idrak trenini kaçırdığını anladığı anda didaktizm tuşuna basıyor ve sadece diyaloglar ile filmin konusunu bir anda seyircinin üzerine boca ediyor.

Özellikle Hollywood sineması için orijinal hikaye bulmak artık çok zor. Bundan dolayı Shyamalan gibi ters köşe yapabilen yönetmenler her zaman ekmek bulabiliyor. Trap da böyle bir proje aslında.

Trap, 1985 yılında yaşanan “Operation Flagship”ten serbest esinleme

Esasen film gerçek bir operasyondan serbest ya da gevşek olarak esinlenerek senarize edilmiş.

Nedir bu gerçek olay, ona bir bakalım.

Operation Flagship, 15 Aralık 1985’te ABD Marshals Servisi ve Washington D.C. Metropolitan Polis Departmanı tarafından ortaklaşa düzenlenen bir tuzak operasyonuydu. Operasyon sonucunda 101 aranan suçlu yakalandı. Bu operasyon, ABD kolluk kuvvetlerinin gerçekleştirdiği en büyük ve en başarılı toplu tutuklamalardan biri olarak kabul edilmekte.

Operasyonun hazırlık aşamasında, yaklaşık 3000 aranan kişinin son bilinen adreslerine, hayali bir şirket olan Flagship International Sports Television’dan davetiyeler gönderildi. Davetiyede, Washington Redskins-Cincinnati Bengals maçına iki ücretsiz bilet ve Super Bowl XX için bilet kazanma şansı sunuluyordu. Gönderilen 3000 davetiyeden 167’si olumlu cevap aldı.

Operasyon günü, 166 polis ve marshal görevlisi, smoking giyen görevliler, amigo kızlar, sunucular, yiyecek servisi yapanlar, maskotlar ve bakım personeli olarak kılık değiştirdi. Güvenliği sağlamak için kongre merkezinde iki ayrı alan oluşturuldu: Biri “misafirleri” karşılamak için, diğeri ise suçluları küçük gruplar halinde tutuklamak için. Kadın görevliler amigo kızlar kılığında sarılma bahanesiyle suçluları gizlice silah kontrolünden geçirdi.

Operasyonun toplam maliyeti 22 bin dolar oldu, yani tutuklama başına yaklaşık 218.81 dolar harcandı. Bu rakam, Marshal Servisinin 1985’te tutuklama başına harcadığı ortalama 1,295 dolara kıyasla oldukça düşüktü. Operasyon o kadar başarılı oldu ki, 1989 yapımı “Sea of Love” filminde Al Pacino’nun oynadığı bir sahneye ilham verdi ve operasyonla ilgili 2016’da NFL Films ve 2017’de ESPN tarafından belgeseller yapıldı.

Yönetmen yine kendi filminde kendine rol yazarken bu kez kızına da epey ağırlıklı bir rol vermiş. Genç kız her ne kadar yeterince işlenmemiş bir karakteri canlandırsa da rolünün altından kalkıyor.

Yukarıda konusunu özetlediğimiz ‘Trap’ filmi ile ilk bakışta çok fazla benzerliği görünmese de, Shyamalan’ın ana fikri ilham aldığı aşikâr.

Şimdi filme geçebiliriz…

M. Night Shyamalan’ın son filmi “Trap”, açıkçası yönetmenin alışılagelmiş sürpriz sonu formülünü tersine çevirerek başlıyor. Henüz filmin başında, sevimli baba Cooper’ın aslında azılı bir seri katil olduğunu hissediyor ve öğreniyoruz. Bu cesur tercih, filme farklı bir dinamik katıyor da denebilir ama yönetmenin alıştığımız o finaldeki tersten vurma formülünü de boşa çıkarıyor.

Hikaye, Cooper’ın kızı Riley’i Lady Raven adlı pop yıldızının konserine götürmesiyle başlıyor. Lady Raven rolünde yönetmenin kızı Saleka Shyamalan’ı görmek ilginç bir tercih. Ki Shyamalan bunu hemen her filminde yapıyor, kendisi zaten Cameo’yu aşan bir uzunlukta kendine rol yazmakla beraber, akraba ü taalukatını filmlerinde oynatmakla ünlü. Hiç olmasa Last Airbender’da olduğu gibi filmlerine alakalı alakasız Hintli doldurmakla biliniyor. Bu arada genç kızın hakkını yememek lazım, hem oyunculuğu hem de yazdığı 14 orijinal şarkıyla dikkat çekiyor, ancak Taylor Swift benzeri bir yıldız karizmasından fersah fersah uzak elbette!

Hartnett’ın performansı başta epey çuvallasa da -ki bu yönetmenin gevşekliğinden kaynaklanmakta- gittikçe artan performansı filmin tartışmasız en güçlü yanı. Sevgi dolu bir baba ile soğukkanlı bir katil arasındaki geçişleri ustalıkla canlandırıyor. Özellikle giderek artan gerilim altında çatırdayan maskesini izlemek etkileyici. Ancak filmin adeta tost içindeki kaşar gibi sündürülmesi bu etkileyiciliği de büyük oranda zedeler mahiyette.

Görüntü yönetmeni Sayombhu Mukdeeprom’un çalışması ve konser sahnelerinin düzenlenişi takdire şayan. Arena atmosferini başarıyla yakalayan film, kalabalık içindeki yalnızlık hissini ustaca veriyor.

Shyamalan’ın Hitchcock’vari bir yaklaşımla seyirciyi katille empati kurmaya zorlaması ilginç bir deneme. Cooper’ın çaresizliği ve köşeye sıkışmışlığı, seyirciyi ahlaki bir ikilemle baş başa bırakıyor. Ne var ki film üçüncü perdeye geldiğinde mantık hatalarının kurbanı oluyor. Özellikle Cooper’ın kaçış planının dayandığı tesadüfler zinciri ve Lady Raven’la olan sahnenin yapaylığı, o ana kadar kurulan gerilimi baltalıyor.

Art posterler afili ama böyle sahneler yok filmde söyleyelim.

“Operation Flagship”ten esinlenen senaryo, gerçek olayın aksine kontrolsüz bir ortamda geçiyor. Binlerce masum sivilin hayatını riske atan bu operasyon planı, filmin en büyük mantık hatalarından biri olarak göze batıyor.

Bir filmin en önemli yönü içerdiği çatışmadır. Eğer çatışmanın taraflarını karakter olarak iyice inşa ederseniz seyirci izlemekten muazzam haz duyar. Hele hele ‘Trap’ gibi gerilim dolu anlatılarda lezzetinden yenmez. Ancak Shyamalan, karakter inşa ederken neredeyse tek ağırlığı itfaiyeci seri katil babaya verdiği için mesela onun büyük çatışma yaşadığı FBI profil uzmanı yaşlı kadın neredeyse iki saat boyunca fonda martı gibi gezinip duruyor filmde. Evet Hayley Mills’in FBI profil uzmanı rolü yazık ki yeterince geliştirilmemiş. Tecrübeli oyuncunun varlığı sadece “The Parent Trap” filmine göz kırpmaktan öteye gitmiyor.

Şarkıcı, katilin ailesi ve hatta film boyunca neredeyse her sahnede görünen kızı Riley çok cılız karakterler olarak kalmış ne yazık ki.

Hele küçük kıza çatışma oluştursun diye filme eklenen okul arkadaşı ve annesi karakterleri var ki tam evlere şenlik. Asla hakaret amacıyla söylemiyorum ancak botokstan jest ve mimikleri buruşuk eriğe dönmüş yaşlı anneyi o rolde oynatmak nasıl bir kafadır anlamadım şahsen.

Film, yönetmenin son dönem çalışmalarının karakteristik özelliklerini taşıyor: Güçlü bir başlangıç, etkileyici orta bölüm ve giderek zayıflayan bir final. Yine de Shyamalan’ın risk alma cesareti ve Hartnett’ın performansı takdiri hak ediyor.

‘Trap’, Shyamalan’ın kariyerinin ilginç bir dönemeç noktasında durmuyor. Yönetmen alışılagelmiş sürpriz sonu formülünü tersine çevirerek cesur bir denemeye girişmiş, ancak bu risk tam anlamıyla karşılığını bulamamış. Josh Hartnett’ın etkileyici performansı ve Sayombhu Mukdeeprom’un görsel ustalığı, filmin parlayan yönleri olarak öne çıksa da senaryo zayıflıkları ve özellikle üçüncü perdenin mantık hataları filmin potansiyelini zedeliyor. Sinema salonlarında orijinal hikayelerin giderek azaldığı bir dönemde, Shyamalan’ın deneysel yaklaşımı takdire şayan.

Ancak ‘The Sixth Sense’ ile zirveye çıkan yönetmenin bu son filmi, ne yazık ki o büyülü dokunuştan yoksun. ‘Trap’, tüm kusurlarına rağmen gerilim severler için ilgi çekici malzemeler barındırıyor olsa da yönetmenin filmografisinde vasat bir B-movie olmaktan öteye gidemiyor. Görünen o ki, Shyamalan hâlâ kariyerinin en parlak günlerindeki o sihirli formülü arıyor.

Nerede 6. His nerede bu kekremsi tat veren ham yapım!

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version