Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Devlet Aklı, Bahçeli ve Öcalan

Devlet Aklı, Bahçeli ve Öcalan


MAHMUT AKPINAR | YORUM

Devlet aklı doktrini, özellikle devletin ve toplumun güvenliğine, ulusal ve kamusal çıkarlara yönelik kayda değer tehditlerin, “krizlerin” varlığında kendini göstermekte, bunların bertarafı için gerekli olan araçların bilgisini ve kullanımını gerektiren “yönetim sanatına” işaret etmektedir. Devletin varlığını, güvenliğini ve uzun vadeli çıkarlarını korumak için izlediği akılcı, stratejik ve pragmatik politikaları ifade eder.

Eskilerin “hikmeti hükümet” dedikleri devlet aklı kısa vadeli siyasi çıkarların ötesine geçen, uzun vadeli ve bütüncül bir bakış açısını gerektirir. Devlet aklı kavramı bazen “devletin bekası” adına otoriter uygulamaları meşrulaştırmak için de kullanılabilir. Bu nedenle, kavramının demokratik ilkelerle uyumlu şekilde uygulanması büyük önem taşır. Devlet aklı, devletin hem güçlü hem de adil olmasını sağlayacak bir dengeyi gerektirir.

Devlet Bahçeli’nin ortaya attığı, DEM’in ve Öcalan’ın ihtiyatlı sahip çıktığı yeni çözüm arayışı tuhaf yolculuğuna devam ediyor. Kimse bu yolculuğun, sınırlarını, yöntemini, nereye varacağını kestiremiyor. Ortada alacakaranlıkta yürütülen bir İmralı trafiği ve kamuoyuna verilen mesajlar var. Belirsizlikler nedeniyle kimse, “Yeni bir çözüm süreci başladı.” diyemiyor.

MHP Genel Başkanı ve iktidar ortağı Bahçeli son grup konuşmasında “terörsüz Türkiye” hedefinden bahsederek, PKK’nın IŞİD ve Taliban gibi  “büyük küresel paylaşım savaşının maşası” haline geldiğini, “PKK terörünün yok denecek kadar azaldığını ve sığındığı komşu coğrafyalarda hareket edemez hale geldiğini” belirtmektedir. Örgüte tekrar ‘silah bırakma’ çağrısı yapan Bahçeli, “Geliniz, silahlarınızı öldürülmeden önce siz kendi iradenizle bırakınız. Pişman olduğunuzu, bu mücadelenin asla sonuç vermeyeceğini açıklayınız. Binlerce insanımıza yaşattığınız acılardan duyduğunuz pişmanlığı duyurunuz. Küresel güçlerin hizmetinde bölgesel aktörler olmaya bir son veriniz!” dedi ve İmralı görüşmelerinin bir sonucu olarak Öcalan’ın bir an önce ‘silah bırakma’ çağrısı yapmasını istemektedir. Bu çağrı üzerine PKK’nın bütün silahlı unsurlarının tasfiyesini ve ‘terörsüz Türkiye’ye ön şartsız destek olmalarını naif şekilde beklemektedir.

Bahçeli, durup dururken Öcalan ve PKK’nın bunu neden, hangi iyileşmenin mukabili veya anlaşmanın karşılığı yapması gerektiğini izah etmemektedir. Tamamen temennilerini dile getirmektedir.

Yeni çözüm arayışı sürecinde DEM heyeti ikinci defa Öcalan’la buluştu ve görüşlerini paylaştı. “Çalışmalarına devam ettiğini, küresel ve ulusal krizlerin üst üste bindiği tarihsel bir dönemden geçildiğini” söyleyen Öcalan, DEM heyetine, “Bahçeli’nin yaklaşımının devlet aklıyla buluşması halinde barışa hizmet edecek tarihsel bir çıkışa hizmet edeceğini” ifade ediyor. Sözlerine, “Bu üst üste binmiş kriz döneminde Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi ile ilgili oyalama, zaman kazanma, bekle-gör politikalarına tevessül etmek Türkiye halklarına yapılacak en büyük kötülük olur.” diye devam ediyor.

Açıklamalardan Öcalan’ın çözüm arayışını demokratik siyaset zeminine çekmeyi, demokrasinin, hukukun olduğu bir ortamda sorunların çözülmesini hedeflediği anlaşılıyor. Ayrıca Öcalan AKP politikalarına kökten ve felsefi bir eleştiri de getiriyor. “Sürekli beka kaygısı üreterek işçi ve emekçinin alın terinin güvenlik politikalarına harcandığı, yoksulluğun derinleştiği, hukuksuzlukların sıradanlaştığı, sömürünün yaygınlaştığı, kadın ve çocuk düşmanlığının arttığı bir kısır döngü” olduğunu vurgulayarak, “Bu döngüden çıkmanın yol haritasını sunmaya hazırım.” diyor. Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda oyalama, zaman kazanma, bekle-gör politikalarına tevessül etmenin Türkiye halklarına yapılacak en büyük kötülük olacağını söylüyor.

AKP iktidarının son yıllarda izlediği ayrıştırıcı, herkesi “düşman” gören ve hapse atmaya çalışan güvenlik politikaları, devletin meşruiyet krizini derinleştirirken, toplumsal barışı ciddi şekilde zaafa uğrattı. Devletin, hukuk temelinden uzaklaşarak çeteci reflekslerle hareket ettiği bir dönemde, Öcalan’ın “devlet aklına” vurgu yapması, makul olanı gündeme getirmesi dikkat çekiyor. Bunun yanı sıra, Devlet Bahçeli’nin terörle mücadeleye ve çözüm sürecine dair açıklamaları, sorunun köklerini anlamaktan ve gerçeklerden uzak kaldığına işaret ediyor.

Devlet Bahçeli’nin, PKK ile IŞİD gibi yapıları aynı kefeye koyarak yaptığı açıklama, bu iki yapının sosyolojisini, onları doğuran ve besleyen etkenleri anlayamadığını gösteriyor. IŞİD ve uzantılarının kimler tarafından üretilip, hangi hesapla kullanıldığı oldukça karışıktır. Bu örgütler üzerinden üretilen korku ve şiddet bölgedeki emperyal operasyonlara gerekçe ve yeni haritalara malzeme yapılmıştır.

PKK ise, Kürt halkının kimlik ve hak taleplerinden beslenen, 40 yılı aşkın bir süredir varlığını sürdüren bir silahlı harekettir. Bu süreklilik, PKK ve uzantılarını silahlı bir terör örgütünün ötesinde bölgede geniş bir sosyolojik tabana hitap eden politik bir aktör yapmaktadır. Ortadoğu’da son 15 yılda yaşanan değişim YPG ve PYD’nin bölgedeki etkisini artırmıştır.

Türkiye engel olmaya ve yok etmeye çalışsa da PKK’dan türemiş siyasi ve silahlı yapılar Suriye’de geniş bir alanı kontrol etmektedir. ABD ve Avrupa’nın yanı sıra Rusya gibi küresel güçler bu unsurları desteklemektedir. Dolayısıyla, Bahçeli’nin, “PKK en zayıf dönemini yaşıyor, silah bırakmalı ve teslim olmalı.” söylemi, PKK’nin bölgesel ve uluslararası bağlamdaki etkisini anlamayan bir yaklaşımı yansıtmaktadır.

PKK, özellikle Suriye iç savaşı sırasında YPG üzerinden uluslararası koalisyonun bir ortağı haline gelmiş, IŞİD’e karşı mücadelede Batı dünyasının desteğini kazanmıştır. ABD’nin Suriye’deki askeri varlığı ve PYD/YPG ile kurduğu ittifak, örgütün sadece askeri bir yapı değil, aynı zamanda diplomatik bir aktör olarak da kabul edilmesine yol açmıştır. Bu durum, PKK türevi YPG ve PYD’nin bölgesel ve küresel güçlerin stratejik hesaplarında yer aldığını göstermektedir. Bahçeli’nin, PKK’nın küresel destekten yoksun olduğunu ima eden açıklamaları, bu gerçeklikle çelişmektedir. YPG, Batı dünyası tarafından IŞİD’e karşı mücadelede bir müttefik olarak görülmüş, bu da örgütün uluslararası alandaki meşruiyetini artırmıştır.

Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli ve müzminleşmiş, ivedi çözülmesi gereken sorunudur, kanayan yarasıdır. İlginç olan şudur ki böyle hayati ve hassas bir konuda “terör örgütü lideri” olan 25 yıldır hapiste ve tecritte kalan Öcalan olaylara daha isabetli, kuşatıcı bakabilirken, devleti temsil edenler, iktidar namına çözüm söylemini başlatanlar olaylara ‘köy muhtarı’ kıvamında dar, ufuksuz, seviyesiz yaklaşmaktadır.

AKP ve ortağı MHP ülkeyi otoriterleştirip uçuruma yuvarlarken Öcalan sorumlu açıklamalar yaparak iktidarı devlet aklına davet etmekte, Kürt sorunu dahil, problemlerin çözümünün demokratikleşmede aranmasını söylemektedir.

 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version