Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Batı, Türkiye ve Kürtlere aynı görevi verdi

Batı, Türkiye ve Kürtlere aynı görevi verdi


M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME

Beştepe Sarayı, ülke gündemini başka konularla meşgul ediyor. 911 kilometrelik Suriye sınırımızın hemen alt tarafında ise çok önemli gelişmeler yaşanıyor. 8 Aralık 2024 sonrası Beşar Esad’ın ülkesini bırakıp kaçmasından sonra Türkiye’de birtakım çevreler düğün bayram etse de durumun öyle olmadığına, bu işin perde arkasını bilenler daha ilk günlerde vurgu yapmıştı.

Suriye’de önümüzdeki dönemi iki güç belirleyecek. Bunlardan birinin ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın olacağına şüphe yok. Diğerinin kim olacağını söylemek yerine, kendinden istekte bulunan çocuklara Nasrettin Hoca’nın verdiği cevapla tanımlamaya çalışayım.

Bunun ilk işaretini geçtiğimiz günlerde yaşadık bile. Türkiye, yeni yönetime Suriye ordusunun modernizasyonu ve eğitimi konusunda bir teklifte bulundu. Ancak adı açıklanmayan bir Körfez ülkesinden bu konuda daha cazip bir teklifte bulunulduğu gerekçesiyle Türkiye’nin teklifi geri çevrildi. Zaman içinde nasıl bir şekle evrilir bilemiyorum.

Her aktöre eşit mesafede durmak istediği anlaşılan yeni Suriye yönetiminin rotasını belirleyecek olan faktör, en çok ihtiyaç duyduğu parayı temin edecek kaynak olacak.

TRUMP’TAN NETANYAHU’YA ‘ORTAK DÜŞMANLA MÜCADELE’ ÇAĞRISI

Bu konuya tekrar döneceğim ama önce Suriye’nin rotasını belirleyecek iki unsurdan diğeri olan Trump’ın diplomatik hamlesine dikkat çekmek istiyorum. ABD Başkanı Trump, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’ya bir davet gönderdi.

Netanyahu, 4 Şubat’ta Trump’ın Beyaz Saray’da ağırlayacağı ilk devlet adamı olacak. Bu davetin mektubu da İsrail tarafından birilerine korku salmak amacıyla olsa gerek kamuoyu ile paylaşıldı. Mektupta Trump’ın, “Ortak düşmanlarımıza karşı koyma çabalarımızı görüşmeyi dört gözle bekliyorum.” dediğini okuyoruz.

Görüşmede ele alınacak iki temel konu var. Biri Gazze, diğeri Suriye. Trump, Gazze ile ilgili planını birkaç gün önce açıkladı. İsrail’in içindeki Filistin bölgelerinin boşaltılmasını ve burada yaşayanların Ürdün ve Mısır’a gönderilmelerini istedi.

Bu köşenin müdavimleri hatırlayacak. Daha Trump, Gazze ile tek cümle etmemişken 17 Aralık 2024’te aynen şunu yazmıştım: “Gazze, İsrail toprağı oldu. Filistinliler için yeni vatan Ürdün seçildi.” 

Trump’ın açıklaması üzerine Mısır, Ürdün böyle bir girişimin asla kabul edilemeyeceği açıklamasını yaptı. Bazı bölge ülkelerinden de benzeri tepkiler geldi. Bunların pek bir kıymet-i harbiyesinin olmadığını kendileri de biliyor olmalı. Mısır ve Ürdün’ü ayakta tutanın ABD yardımları olduğu hatırlanırsa gerisinin sadece zamana bağlı olduğunu görmek zor olmasa gerek.

14 Mayıs 1948’de resmen kurulan İsrail’in gelişme sürecine bakarsanız, gidişatın İsrail’in sınırları içindeki Gazze ve Batı Şeria’nın yaşatılmayacağı anlaşılabilir.

ERDOĞAN İLE NETANYAHU’NUN BARIŞTIRILMASI

Gelelim Beyaz Saray’da 4 Şubat’ta ele alınacak öteki konuya. Suriye konusu emin olun Gazze ve Batı Şeria’nın geleceğinden daha karmaşık ve zorlu bir süreç. Trump-Netanyahu görüşmesinden Erdoğan ile Netanyahu’nun barıştırılması çıkarsa kimse şaşırmasın.

“O da nereden çıktı!” derseniz biraz gerilere götüreyim sizi. Hatırlarsanız 9 Türk vatandaşının hayatını kaybettiği 31 Mayıs 2010’daki Mavi Marmara baskının ardından Türkiye ile İsrail arasındaki ipler kopmuştu. O sıralar Erdoğan, İsrail’in bugünlerdeki Gazze saldırılarında olduğu gibi İsrail’e her türlü sözü savurduğu zamanlardı.

Dönemin ABD Başkanı Obama, resmi ziyaret için gittiği İsrail’de Türkiye ile İsrail ilişkilerinin düzelmesine büyük önem verdiklerini söylemiş, bölgesel barış ve güvenlik için iki ülke ilişkilerinin düzeltilmesi gerektiğini açıklamıştı. Obama, ardından da Netanyahu ile birlikteyken 23 Mart 2013’te Başbakan Erdoğan’ı aramıştı. Obama, “Dostum Recep!” diye başladığı telefon konuşmasında, İsrail Başbakanı ile birlikte olduğunu söylemiş ve sözü Netanyahu’ya bırakmıştı.

Görüşmenin devamını, o sırada odada bulunan İsrail’in ABD Büyükelçisi Michael Oren’in ‘Ally’ (Müttefik) adlı kitabından okuyalım:

“Obama ve Netanyahu aralarında küçük bir masa ve telefon olduğu halde karşılıklı oturdular. Obama, Erdoğan’a ‘Dostum Recep’ dedi. Netanyahu ise hepimizde birer kopyası olan metni okuyordu. İsrail ordusunun yapmış olabileceği hatalar için özür, tazminat teklifi, diplomatik ilişkilerin restore edilmesi, savaş suçu suçlamalarının kaldırılması… 

Erdoğan çevirmen aracılığıyla konuştu: Siyonizm hakkında söyledikleri bağlamından koparılmıştı ve İsrail’e karşı düşmanlık beslemiyordu. Özür kabul edilmişti. Obama ve Netanyahu telefonu kapadı. Herkes ayaklarını uzatıp sevinmeye başladı. Beşlik çakmalar, sarılmalar vardı.”

4 Şubat’taki Trump-Netanyahu buluşmasında Erdoğan ile benzeri bir telefon görüşmesi olur mu bilemiyorum. Ancak bu görüşmede Erdoğan ile ilişkilerin düzeltilmesi konusunun gündeme geleceğinden şüphe yok. Trump, bu aşamada Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmesi gerektiğine inanırsa, Obama’nın nezaketli üslûbundan hayli farklı bir yöntemle bu konuyu çözmeye kalkacağı muhakkak.

BATI’NIN TÜRKİYE’YE VE KÜRTLERE VERDİĞİ GÖREV

Suriye’de iç savaş çıkarıldıktan sonra Türkiye’ye milyonlarca sığınmacı akın ettiğinde, bunların Avrupa’ya gitmelerinin önüne geçilmesi gerekiyordu. Avrupa Birliğinin lideri konumundaki Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye ile mekik diplomasisine başladı.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir dizi görüşme yaptı. Görüşmeler sonrasında sığınmacıların Türkiye’de tutulması karşılığında AB’den parasal destek sözü verildi. Bir diğer ifadeyle Türkiye’ye bir tür ‘gardiyanlık’ görevi verildi. O tarihten bu yana Türkiye’ye doğu sınırlarından giriş serbest ama Türkiye’den batıdaki ülkelere çıkış yasak.

Irak ve Suriye’yi kana bulayan IŞİD’li teröristler, ABD ve bazı Batılı ülkelerin desteği ve Suriye’deki Kürt güçleri tarafından durduruldu. Yalnız durdurulmakla da kalmadı pek çoğu yakalandı ve Suriye’nin doğusundaki Suriye Demokratik Güçleri denetimindeki bölgelerde hapse atıldı.

Batılı ülkeler, kendilerinin zorlandığı bir dönemde SDG’nin verdiği bu kahramanca mücadeleyi unutmuyorlar ve Kürtlere büyük bir sempati besliyorlar. Fırat’ın doğusunda bir Kürt bölgesinin varlığına da bundan dolayı sıcak bakıyorlar.

TÜRKİYE’DEN IŞİD’İN GARDİYANLIĞINI BİZ YAPALIM ÖNERİSİ

SDG, varlığını korumak için gerekçe olarak hapiste tuttukları 20 bin dolayındaki IŞİD’li teröristi gösteriyor. Türkiye de SDG’yi ortadan kaldırmak için ABD’ye, “IŞİD hapishanelerini biz koruyalım!” çağrısı yapıyor.

Halen SDG bölgesinde ISİD’lilerin tutulduğu 12 hapishane olduğu biliniyor. Hapishanelerin bulunduğu yerlerin yakınlarında da IŞİD’lilerin yakınlarının yaşadığı kamplar yer alıyor. Kamplardakilerle birlikte 80 bin dolayında insanın durumu söz konusu.

Türkiye’nin “Biz koruyalım!” önerisi, Batılı ülkeler tarafından sıcak karşılanmıyor. Bunun Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’de kalıcılığını sağlayacağı endişesi taşıyorlar.

Batı tarafından Türkiye ile Suriyeli Kürtlere aynı görev verilmiş durumda. Trump’ın bu konuya nasıl bakacağı bilinmiyor. Dahası, Türkiye’nin elindeki kartlar karşılığında Trump, “Hapishanelerin kontrolünü Türkiye yapsın” diyebilir mi? Söz konusu Trump ise bu ihtimal devre dışı bırakılamaz.

Suriye’deki bilinmezler, düne göre çok daha fazla. Riskler düne göre daha artmış durumda.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version