CUMALİ ÖNAL | HABER ANALİZ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2012’de dile getirdiği, “Emevi Camii’nde namaz kılacağız,” sözü, Suriye iç savaşında Türkiye’nin politik duruşunu simgeleyen önemli bir dönüm noktasıydı. Ancak bu tarihten sonra Suriye, adım adım Türkiye için bir bataklığa dönüştü. 8 Aralık’ta Şam’ın düşmesiyle, Suriye’ye giden ilk üst düzey uluslararası yetkililer MİT Başkanı İbrahim Kalın ve ardından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan oldu. Savaşa ilk dahil olan Türkiye, şimdi ganimetten en büyük payı alma çabasında.
Türkiye’nin uluslararası dengeleri gözetmeden ‘defakto’ lider görünen Ahmet Hüseyin el Şara (Colani) üzerinden Suriye’yi dizayn etme çabalarının tıpkı iç savaşın başladığı 2011’deki gibi ters tepme ihtimali çok yüksek. Şu an işler Türkiye açısından olumlu ilerliyor görünse de bu durum, savaşın ilk günlerindeki iyimserliği çağrıştırıyor.
Şara’nın oluşturmaya çalıştığı geçici hükümetteki isimlerin çoğu Türkiye’ye yakın militanlardan ya da Türkiye’de yaşamış veya eğitim almış isimlerden oluşuyor. Şu ana kadar bakanlıklar, valilikler, kritik görevler vs Esad rejimini deviren milis güçler arasında belli bir dengeye göre pay edilmeye çalışılıyor.
Türkiye sergilediği tavırla Şara ve mensubu olduğu HTŞ’nin hamisi ve en büyük destekçisi görünümünde.
Peki Türkiye açısından oluşan bu bahar havası sonuna kadar devam edebilir mi?
Türkiye’nin hevesini kursağında bırakabilecek pek çok mayın tarlası var.
Kasada para yok, ülke harabe
Öncelikle ülkenin hazinesi bomboş, şehirler harabe, insanların geliri yok. Hiçbir yere doğru düzgün elektrik ve su verilemiyor. Yeni yönetimin Esad rejimi gibi, Rusya’dan buğday ve İran’dan petrol getirtme şansı da yok. Zafer sarhoşluğundan uyanacak halk bir süre sonra yeni yönetimden aş ve iş talebinde bulunacak. Geçici hükümetin bu taleplere ne ölçüde cevap vereceği meçhul.
Silahlı gruplar eller tetikte ganimet paylaşımını izliyor
Asıl sorun ise Esad’a karşı savaşan 100’den fazla silahlı grup, gidişatı dikkatlice izleyen ulusalararası ve bölgesel güçler, bir anda tıpkı Saddam birlikleri gibi ortadan kaybolan Esad birliklerinin atacağı adımlar.
Türkiye’nin umudu olan Şara’nın (Colani) gücü konusunda da pek çok soru işareti bulunuyor. Şara’nın başında bulunduğu HTŞ, birkaç milis gücün şemsiye yapısı. Milis sayısının da en fazla 10 ila 30 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. HTŞ çatısı altında olanların dahi pek çoğu geçmişte birbiriyle kanlı bıçaklı örgütlerden oluşuyor.
Şara’nın silah bırakma ve Savunma Bakanlığı bünyesine geçme çağrısına bu grupların nasıl cevap verdiği büyük bir soru işareti. Her ne kadar Şara, milislerin silah bırakmalarını sağlamak için liderlerini önemli görevlere getirse de bunun sahadaki etkisinin ne olduğu bilinmiyor.
Benzer bir durum Irak’ta da denenmiş ancak başarısız olmuştu. Şu anda Irak’ta ordudan bağımsız yüzlerce silahlı örgüt bulunuyor. HTŞ’nin sınırlı gücünün yanı sıra, Suriye’nin kabile ve aşiret yapısı, pek çok silahlı grubun yurt dışı bağlantıları da Şara’nın işini zorlaştıracak başka bir durum.
Arapların Osmanlı korkusu yeniden depreşti
Türkiye’nin parmağını dünyanın gözüne sokar gibi attığı adımların başta ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE olmak üzere pek çok ülkeyi rahatsız edeceği muhakkak. Öncelikli olarak İsrail, Suriye’deki durumu lehine çevirmeye çalışıyor. Oluşacak güçlü yapıdaki bir Sünni oluşum İsrail’in varlığı için büyük bir tehdit oluşturacak.
Kim ne derse desin, Esad rejimi İsrail için bir nefes borusuydu; hem “yönetilebilir bir tehdit” idi ve hem de etrafındaki Sünni bloku dağıtıyordu. ABD’nin politika değiştirerek Suriye’de varlığını yeniden artırması da İŞİD ile mücadele görüntüsü altında İsrail’in çıkarına olacak bir oluşumu sağlamak için. Trump’la birlikte ABD’nin Suriye’de daha agresif politikalar izlemesi mümkün.
Türkiye’nin Suriye’deki adımları Arapların Osmanlı algısını da körüklüyor. başta Suudi Arabistan, BAE ve Mısır olmak üzere güçlü bölgesel oyuncuların Suriye’nin politik ve ekonomik yeniden inşasında söz sahibi olmamaları, ülkeyi hızla yeni bir iç savaşın içine çekebilir.
İran; bana yar olmadı, ben de yar etmem
Esad rejimini ayakta tutan özel birlikler, İran ve vekillerinin militanları muhaliflerin Şam’ı ele geçirmesiyle bir anda ortadan kayboldular. İran Rusya’nın yardımıyla Suriye’deki yaklaşık 4 bin kişilik sivil ve resmi görevlilerini çektiğini duyururken, silahlı militanların ise karadan Irak’a geçtikleri öne sürülüyor. Aynı şekilde Hizbullah militanlarının da İsrail’e farkettirmeden Lübnan’a kaçtıkları tahmin ediliyor.
Ancak İran ve Hizbullah militanlarının tamamının çekilip Suriye’den kaçıp kaçmadıkları bilinmiyor. Ayrıca rejim militanlarının da kaderi meçhul. Büyük çoğunluğunun resmi kıyafetlerini çıkararak halkın arasına karıştıkları tahmin ediliyor. Ancak hala bazılarının yer altına inerek, yeni yönetimin göstereceği zaafiyetleri kullanarak ortaya çıkmak için fırsat kolladıkları tahmin ediliyor; ki buna yönelik son günlerde pek çok işaret ortaya çıktı.
Ayrıca yeni yönetime bağlı kontrolsüz bazı milis güçlerin Humus’ta bir Alevi türbesine yaptıkları saldırının Alevileri sokağa dökmesinde rejimin eski unsurlarının dahili olduğu yönünde şüpheler de bulunuyor. Yeni yönetim ise perde arkasında İran olduğunu öne sürüyor.
Türkiye ikinci kez bataklığa saplanırsa, çıkamaz…
Eski İŞİD’çi kimliğini kenara bırakarak dünyanın istediği mesajları vermeye çalışan Şara’nın tüm bu zor şartlarda sıfırdan yeni bir ülke inşa etmesi gerçekten kolay değil. Ama Şara ile birlikte Türkiye de bu ağır yükün altına girmiş durumda. Herkes kenardan seyrederken Türkiye ordunun yeniden oluşumundan, ülkenin yeniden imarına, hatta deniz sınırlarının yeniden belirlenmesine yönelik atacağı adımları bir bir açıklıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan neredeyse her konuşmasında Suriye’de nasıl başarılı olduğunu anlatıyor.
Ancak ikinci kez Suriye’de bataklığa saplanacak bir Türkiye’nin buradan çıkma şansı çok zayıf. Bir yandan mülteciler, diğer yandan içine çekilebileceği bir savaş, Erdoğan’ın hesaplarını alt üst edebilir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***