Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Sanmak!

Sanmak!


M. NEDİM HAZAR | YORUM

Alttaki görselde bulunan kişinin ismi Mustafa Erol. Muhtemelen ilk kez görüyorsunuzdur. Tanımıyorsunuz yani, ben de dün tanıdım zaten.

Aydın’ın Efeler ilçesinde yaşıyor Mustafa. 43 yaşında ve serebral palsi hastası. Size bu hastalıktan bahsedeyim azıcık.

Serebral Palsi (SP) (Orijinali Cerebral Palsy (CP)) erken çocukluk döneminde ortaya çıkan bir tür kalıcı hareket bozukluğu. Doğumdan önce veya erken gelişim döneminde beyin hasarı veya anormal gelişim nedeniyle kas tonusunu ve motor becerileri etkiliyor. Durum geri döndürülemez ancak dejenere olmaz; etkileri değişkenlik gösteriyor: Bazıları hareketlilikte sadece minimal zorluklar yaşarken, diğerleri hareketlilik ve koordinasyonda önemli ölçüde engelli olabiliyor. Yani çocuğunuz Serebral Palsi ise çok ama çok zorlu bir hayat sizi bekliyor.

Serebral palsi tedavisi birçok farklı terapiyi bir araya getiriyor. Fizik tedavi gücü ve kas tonusunu artırırken, mesleki terapi kendi kendine yeterlilik becerilerine yardımcı olmakta. Diğer tıbbi müdahaleler arasında kas gevşetici ve botoks uygulaması yer alıyor ve genellikle bunu ameliyat izliyor. Konuşma ve dil terapisi konuşma becerilerini geliştirirken, yardımcı cihazlar ve uyarlanabilir teknolojiler bağımsızlığı ve toplumsal katılımı artırıyor.

Zorluklara rağmen, serebral palsili birçok kişi başarılı olmuş…

Bunlardan biri de Breaking Bad’in Walter ’Flynn” White Jr. rolüyle akılda kalan oyuncusu RJ Mitte. Dizideki karakteri gibi Mitte de (hafif) bir serebral palsi hastası, ancak gerçek hayattaki durumu karakterininkinden daha az şiddetli. Mitte’nin hayat hikayesi de ilginç ama ben Mustafa’nın hikayesine odaklanmak istediğim için bugünlük “es” geçeceğim.

Bonner Paddock da bir SP hastası. Onun başarı öyküsü ise bambaşka.

Bonner Paddock, serebral palsi hastası olmasına rağmen olağanüstü başarılara imza atmış ilham verici bir şahsiyet. Özellikle iki büyük başarısıyla dikkat çekmekte: Kilimanjaro Dağı’na yardımsız tırmanan ilk serebral palsili kişi olması (2008’de) ve Kona, Hawaii’deki Ironman Dünya Şampiyonası’nı tamamlaması (2012’de).

Bonner Paddock normal insanların zar zor tırmadığı dağa tırmanan SP hastası. Peki RJ Mitte’yi hatırladınız mı? Ünlü Breaking Bad’de oynamıştı.

Mustafa’nın hikayesine döneceğiz ancak, onun hayatı hakkındaki ayrıntılara muttali oldukça başka bir engelli kahraman geldi aklıma.

Sanırım 2019 yılıydı okuduğumda.

Tekirdağ’da yaşayan yüzde 98 engelli Okan Cihan, belediyede memur olarak çalışıyordu.

Kalemi ağzı ile tutan, kitaplarının sayfalarını diliyle çeviren, bilgisayarı ise dudaklarıyla kullanan Cihan, geçen yıl Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden başarıyla mezun olmuştu!

Okan Cihan, yüzde 98 engelli ama ona vız geliyor zorluklar!

Okan’ın ailesine mutsuzluk ve sadece zorluk getireceğini sananlar, fena halde yanılmışlardı. Okan başta annesi olmak üzere tüm ailesini gururlandırıyordu.

Dönelim Mustafa Erol’un hikayesine…

Bir ailede bir kişi Serebral Palsi hastası ise, sadece hasta olan değil, başta evin annesi olmak üzere tüm hane halkının muazzam sabırlı olması gerekiyor. Bu hastalığın insana ilk öğrettiği şey sabır.

Emekli memur Mehmet Emin ve ev hanımı Hatice Erol’un iki çocuğundan biri olan Mustafa doğar doğmaz bu hastalık ile tanışıyor ailesi.

Sonrası zon günler, zor yıllar. Mustafa kendi çabasıyla okuma yazmayı öğreniyor. İlkokulu dışarıdan bitiriyor ama durmuyor, ardından orta okul ve lise…

Bu menfur hastalığın insana verdiği bir özellik olsa gerek, muhteşem bir pozitif inadı var Mustafa’nın. Yine uzaktan Anadolu Üniversitesi Halkla İlişkiler bölümünü bitiriyor. Bununla da yetinmiyor, ardından işletme okuyor. Yine yorulmuyor Mustafa ve bu kez Adnan Menderes Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı yüksek lisansı yapıyor.

Mustafa, ev hanımı olan annesi Hatice ve emekli memur babası M. Emin.

 

Mustafa’nın en büyük aşkı ise okumak. Bugüne kadar 500’den fazla kitap okumuş.

Çok daha zor bir şey yapıyor Mustafa; yazmaya başlıyor. Yazarlığın zor olduğunu zanneden benim gibiler için adeta tepemize inen bir örs Mustfa. Çünkü burnuyla yazıyor Musafa…

Evet evet yanlış okumadınız burnuyla. Son yazımın üzerinden neredeyse bir hafta geçti. Bir türlü bilgisayar başına oturup bir şeyler yazamadım.

Tamam kafam gidik, kalbim pil ile çalışıyor ama ellerim de zihnimde berrak çok şükür. Ama binbir türlü bahane ile bir türlü oturup yazmaya yoğunlaşamıyorum.

Beni tanıyanlar bilir, bir başladım mı saatlerce mola vermeden giderim ama, bir başlayabilsem hani…

Sanatla yakından ilgilenenler bilirler. Tiyatroda “trak gelme” ya da “trak olma,” Fransızca “trac” kelimesinden gelen ve oyuncunun performansı sırasında aniden repliklerini unutması, sahnede donup kalması veya rolünden çıkması durumunu ifade eden bir terim. Bu durum genellikle aşırı stres, yetersiz prova, konsantrasyon kaybı, seyirciden gelen beklenmedik tepkiler veya fiziksel yorgunluk gibi sebeplerden kaynaklanabiliyor.

Deneyimli tiyatro oyuncuları trak gelme durumunu yönetmek için doğaçlama yapma, diğer oyunculardan yardım alma, prompter desteği ve anlık çözümler üretme gibi çeşitli teknikler kullanırlar. Bu durumu önlemek için ise yeterli prova yapma, metni iyi çalışma, nefes ve konsantrasyon egzersizleri uygulama, sahne öncesi ritüeller oluşturma ve stres yönetimi teknikleri öğrenme gibi yöntemler uygulanır.

Hatta bir örnek efsane gibi anlatılır; bir oyuncu tıkanıp kalmış ve oyunun yarınsından sonra sahneye bir türlü gelmeyince “Antrakt oldu bu!” demişler filan.

Meşhur “Nerde trak orda bırak” lafını hatırlayınız.

Yazarlar için de benzer bir durum var. Bir yazara trak geldi mi ne kadar zorlarsa zorlasın ilerleyemez. Saatlerce, günlerce, haftalarca bir şeye yazamadığı olur çoğu yazarın.

Mustafa’nın durumu öyle değil. Burnuyla yazıyor. Bu sebeple ilk kitabı Herkes Beni Engelli Sanıyo’yu 7 yılda yazmış.

İkinci kitabı ve yüksek lisans tezini ise 2025’te yayınlayacakmış. İkinci kitabı bir engelli kahramanı anlatıyormuş.

Peki siz burnunuzla yazmayı denediniz mi?

Ben denedim, felaket zor bir şey. Klavyede harfe odaklanıyorsun, burnunla yaklaştıkça harfler birrine giriyor. Bir noktadan sonra odaklandığın harfte misin emin olamıyorsun, basıyorsun: tık…

Kafanı kaldırıp ekrana bakıyorsun; yok, yanlış yazmışsın. Bu sefer sil butonuna yaklaştır burnunu. Adımı neredeyse yarım saatte yazabildim ben. Bir kitabı yazma süresini düşünemiyorum.

Adımı yazarkın klavyem sırılsıklam oldu. Burnumun ucu kızardı, hani bir de adresimi filan yazsam heralde kanama filan olurdu burnumda.

Abarttığımı sanmayın.

Sanmayın sakın…

Yazmak zaten zor bir iş.

Serebral Palsi hastası olmak ise zorların zoru.

Düşünün bir hem SP hastasısınız hem de yazar!

Mustafa tüm bahanelerim için öyle bir utandırdı ki beni, burnumun büyüklüğünden utandım!

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version