Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hastane mi darphane mi?

Hastane mi darphane mi?


BÜLENT KORUCU | YORUM

“Doktor efendi! O elini hastanın cebinden çeeek!”

Bir dönem Recep Tayyip Erdoğan’ın miting konuşmalarının ana maddelerinden biriydi bu cümle. Bir sektörü dönüştürecek ve ele geçirecekse önce yaş-kuru demeden herkesi ateşe atmak gibi bir stratejisi var. Hem en karlı hem de kimsenin harcama yapmaktan kaçınamayacağı bir alan sağlık. Devletin de en büyük harcama kalemlerinden… Para kokusu aldığında gözü kararan AKP lideri, sektöre züccaciye dükkanındaki fil gibi daldı.

Sağlıkta dönüşüm projesinin altında Bakan Recep Akdağ’ın imzası vardı. Devraldığı durum öylesine kötüydü ki her düzelme gerçekten devrim gibi algılandı. Kısa süre sonra rantsal dönüşüm bütün çıplaklığıyla kendini gösterdi.

AKP’lilerin özel hastane zincirlerine, Hazine’ye bağlanmış imtiyazlı hortumdan başka bir şey olmayan şehir hastaneleri eklendi. Döner sermaye ve performans gibi kavramlar işin iyice ticarete döküldüğünün göstergesi. Sistemin performansını göz ardı edip, niteliği boş verip sadece niceliği ölçmeye odaklandılar. Doktora günde kaç hasta baktığı soruluyor, kaç dakika ayırdığı ya da doğru teşhis ve tedavi umurlarında değil.

Kaliteli doktoru, kamuda çalışmaya teşvik için iyi maaşı ‘havuç’ gibi kullandılar. Zamanla havuç bir sopaya dönüştü, maaş önce iki sonra üç parçaya bölündü. Sabit maaşa döner sermaye payı geldi. Döner sermayede birimler arasında uçurumlar oluşunca sabit döner sermaye payı ve ekler ortaya çıktı.

Emeklilik gibi özlük haklar sabit maaş üzerinden hesaplandığından hoşnutsuzluk arttı. Özelden kaçıp kamuda çalışmaya ikna olan doktor, devletin vahşi kapitalist yüzüyle tanıştı. Özel sektöre döndüğünde, şirket kurup, fatura kesen bir taşerona dönüştü. Böylece yandaş girişimciler, hem önemli bir bürokrasiden hem de vergi yükünden kurtuldular. Özel içinde özel diyebileceğimiz uygulamayla neredeyse her klinik taşeron şirketlere devredildi.

Doktorlar Türkiye’den kaçıyor. Bunun temel sebebi ise düşük ücretler, ağır çalışma şartları ve sağlıkta şiddetin önün geçilememesi…

Devlet para kazanacak ve bütün paydaşları parayla hizaya getirecekti. Elhak patronlar bilhassa hasta garantili şehir hastanelerinde iyi para kazanıyor, ama sağlık çalışanını yazar kasaya dönüştürmek işe yaramadı. Sistem eskisinden beter hale geldi; tek fark kuyrukların telefon başında oluşması.

Ağır ve riskli operasyonları yapmak cezalandırıldığı için mevcut kadrolar çekinik davranıyor, yeni mezunlar arasında da tercih edilmeyen branş haline geldi. Ölçme ve değerlendirme mantığı bir fabrikada çıtçıt üreten işçiden farklı değil hatta bazı açılardan ondan bile kötü. Ve giderek daha da kötüleşiyor.

‘Yenidoğan Çetesi’ aslında lağımdaki küçük bir sızıntı. Sadece özel değil kamu hastaneleri, döner sermayeye akar olması için hangi tahlil, görüntüleme ve ameliyatları fazladan yapıyor, bilemiyoruz. Özelde kaç kişiye gereksiz stend ya da platin takıldı, sayamıyoruz.

Bu arada sağlık ocakları da özelleştirildi, yerini Aile Sağlığı Merkezlerine (ASM) bıraktı. Sağlık hizmetini kalın hatlarla ayrılmış kademelerle yönetmek dünyanın tercih ettiği akıllıca bir düşünce. Lakin bütün sistemi zehirleyen ‘performans’ uygulaması ASM’yi de felç etmek üzere.

Devlet, işine gelince ‘deve’; gelmeyince ‘kuş’ ve bunu en fazla ASM’lerde hissettiriyor. Muayenehaneleri kapatırken özel sağlık ocağını ihdas ettiler. “‘Dükkan’ın her türlü ihtiyacı sizin boynunuza ama özel sektör gibi davranamazsınız benim maaşlı personelim olacaksınız. Maaşı da kafama göre belirlediğim kriterlerle ödeyeceğim!” diyor. Başta ‘havuç’ gösterdiler demiştim ASM’lerde iş tamamen sopaya döndü.

Aile Sağlığı Merkezleriyle ilgili hekimlerin tepkisini çeken yeni yönetmelikte bunlar ve daha fazlası var. Seslerini duyurabilmek için grev de yapıyorlar.

Peki duyurabildiler mi? Elbette hayır.

Neden, çünkü medya tamamen ele geçirilmiş durumda. Siyasi muhalefet ise hastayı ve sağlık personelini mağdur eden düzenlemeyi gündeme taşımıyor. 2-6 Aralık tarihlerindeki grev bile söz konusu vurdumduymazlığı etkilemedi.

Mesela kendisi de eczacı ve aslında sistemin parçası ama CHP lideri Özgür Özel bir twit bile atmamış. Grup konuşmasında bir milyon konu içinde üç satır bahsetmiş o kadar.

Basın özgürlüğünü gazeteciliğin sorunu sanan halk, sağlık sistemindeki açmazları da doktorların problemi olarak görüyor. Daha fenası nefret objesi haline getirdikleri doktoru dövmeyi hak ve imtiyaz olarak gören bir kitle türedi.

Doktorlar kaçmasın ne yapsın?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version