NECİP F. BAHADIR | YORUM
“Geriye Putin’le ikimiz kaldık!” çıkışından sonra bir büyük cümle daha; “Diktatör kime denir görmek istiyorsan Suriye’den gelen hapishane görüntülerine baksın…”
Devamı da var; “Diktatörün ne olduğunu gerçekten öğrenmek isteyen Baas rejiminin günah galerisine bir baksın…”
Bu sözlerin kimin söylediğini tahmin etmek hiç de zor değil. “Putin’le ikimiz kaldık!” cümlesi yazılı metinden okunmadı. Sohbet sırasında söylendi. Diğeri promptere bakarak yaptığı bir konuşmadan…
Acaba metin dışına çıktı mı? Olabilir. Metni hazırlayanlar böyle bir cümle yazmaktan çekinir. Çünkü , “Dön de kendine bak…!” deneceğini bilir.
Siyasetçi sözün şehvetine kolay kapılır. Boğazın dokuz boğum olduğunu unutur, dilinin ucuna geleni söyleyiverir. Çevresi de “Bu halk senin doğal halini seviyor. Devam et…” dediyse kim tutar onu. Çam devirmekten, sözü yüzüne gözüne bulaştırmaktan çekinmez. Yeter ki ‘doğal halini’ yansıtsın… ‘Doğallık…’ da bir yere kadar. ‘Camsız’ da olmaz. Prompteri kastettiğimi anlamış olmalısınız.
Bu prompter, cam konusunu Devlet Bahçeli ne çok eleştirmişti! Erdoğan’a kaç kez “Camdan konuşma, candan konuş!” diye çıkışmıştı. O konuşmasını kağıtlardan okurdu. Bir ara mitinglerde konuşmalarının yazılı olduğu defter vardı. Konuştuğu şehrin adını değiştirir aynı metni okurdu. Sonra o da candan geçti, cama…
Çark etmediği ne kaldı ki?
Erdoğan o cümleyi metinden mi okudu, yoksa doğaçlama mı söyledi? Konuşmalarını baştan sona dinleyecek imkan ve fırsatlardan yoksunum. Medyaya yansıyan metinden okuyorum. Bir yazıya konu yaptığım cümlenin neresinden çıktığını çözemedim; Candan mı yoksa camdan mı? Anlayamadım. Bu da benim kusurum olsun. Her iki şık da mümkün.
Diktatörler ve hapishaneleri!
Altında onun imzası olduğuna göre rahatlıkla, “Bu cümle Erdoğan’ın…” diyebiliriz. Aradan saatler geçti, düzeltilmediğine göre ‘maksadını aşmış bir söz’ de değil. Mevzu her ne kadar Suriye olsa da… “Diktatör görmek isteyen hapishanelere baksın…” çok yerinde ve isabetli bir söz. Benim şaşkınlığım bunun Erdoğan’ın ağzından çıkmasına…
Erdoğan’ın diktatör kriteri de ‘hapishaneler…’.
Nasıl ki şaire yılların geçtiğini kuzular söylerse, bir yönetimin dikta veya otoriter karaktere sahip olup olmadığını ‘hapishaneler’ söyler. Sırf hapishanelere bakarak bile o ülkenin yönetimi hakkında kanaat sahibi olabilirsiniz. Ve kanaatinizde de genelde yanılmazsınız.
Diktatörler veya otoriter muhaliflerini susturmak ve seslerinin duyulmasını önlemek için gözünü kırpmadan hapishanelere gönderir. Ve gün gelir o hapishaneler dile gelir, konuşur; zulmü anlatır. O muhaliflerin sesi önce hapishane duvarlarından bütün ülke sathına yayılır sonra sayfalara dönüşür. Hapishaneler konuşur. Ama kendine has diliyle. Şam’da çığlık çığlığa konuştuğu gibi…
Her zalim arkasında bir iki eser bırakır; görkemli saraylar ve hapishaneler…
Esed’in arkasında saltanat yıllarının zulmünü anlatan hapishaneler bırakması sürpriz mi? Beklenmeyen bir şey miydi? Mısır, Suriye zindanları hakkında o kadar çok kitap okudum ki…
Bu ülkelerde sabah polis kapınıza dayanır, 10 dakikalığına karakola götüreceğini söyler, eğer bahtınız yaver giderse, eve geri dönüşünüz yıllar alır. Zindanların karanlık duvarları arasında işkence altında son nefesinizi vermeniz de ihtimaller arasındadır. Medya Esed devrildikten sonra hapishanelerden çok ‘dokunaklı hikayeler’ yazıyor.
Halep oradaysa, arşın burada!
Hele kadın mahpusların anlattıkları karşısında insanın yüreğinin daralmaması, gözlerinin nemlenmemesi mümkün mü? Hayır, kulakları kapatmak değil aksine dinlemek, duymak lazım ki benzer olaylar karşısında duyarlı ve hassas olunabilsin. ‘Halep oradaysa, arşın burada…’
Şam’ı gören gözler, Silivri’yi, Sincan’ı ve Türkiye’deki işkence merkezi gibi kullanılan diğer cezaevlerini de görebilsin.
Komşuya ağlamak var da kendi insanına ağlamak yok mu?
Bir parantez açarak Erdoğan’a hatırlatmak isterim ki yollarına kırmızı halılar sererek ağırladığı Sisi’nin Mısır’ında hapishaneler Şam’dakilerden hiç farklı değil. Fazlası var, eksiği yok. Madem zulmün kriteri hapishane, Sisi’yle can ciğer görüntülere ne demeli? Mursi tutuklu olarak getirildiği mahkeme salonunda son nefesini verdi. Esed’in arkasından konuşmak kolay… Haydi Sisi’ye de konuş!
Beşar Esed, Melek İpek’i tutuklatır mıydı?
Erdoğan’ın o cümlesini okuduktan sonra bir soru kafamın içinde dönüp dolaşıyor; Acaba Esed, hayatında ‘hayır’ yapmaktan başka ‘suçu’ olmayan ve yaşına bağlı çok sayıda hastalığı bulunan 79 yaşındaki Melek İpek’i cezaevine gönderir miydi? Hapishaneleri, bebek ve çocuklarla doldurur muydu?
Hayır, bir cevabım yok; sadece soruyorum ve düşünüyorum. Hangi yönetici 79 yaşındaki bir kadını iktidarı veya saltanatı için tehlike ve tehdit görür? Firavun görmedi, bırakın yaşlıyı kadınlara da ilişmedi.
Erdoğan’ın yönetimindeki Türkiye’de hapishanelere bir bakın… Sosyal medyada dolaşan haberler kanaat oluşturmak için yeter de artar.
AKP zindanları masum ve mağdurlarla dolu değil mi? Normal bir ülkenin hapishanelerinde 162’si kız olmak üzere 3835 çocuk olabilir mi? Çocuktan geçtik ana sütüyle beslenen minik yavrular, bebekler var hapishanelerin soğuk duvarları arasında. Bu ülkede yeni doğum yapmış onlarca lohusa kadın bebekleriyle birlikte tutuklandı! Doğumhanenin kapısından alınan kadınlar cezaevlerine konuldu!
Esed’in hapishanesi Şam’da, Halep’teyse, AKP’nin hapishaneleri burada, Silivri’de, Sincan’da…
Çıplak arama rezaleti Suriye’de mi oldu?
Masumların Meclis’teki sesi insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu, hapishanelerde insanlık onurunu ayaklar altına alan ‘çıplak aramayı’ örnekleriyle çığlık çığlığa anlattı, AKP sıralarına dönerek, “Utanmıyor musunuz?” diye sordu sonra da “Nerede Özlem Zengin…” diye haykırdı.
Utanmıyorlar maalesef, Allah’tan da korkmuyorlar. Yoksa bu manzaralar yaşanmaya devam eder miydi?
Bu satırları yazarken 14-15 yaşındaki kız çocuklarının yargılandığı davanın duruşması sürüyordu. Avrupa Parlemontosu Türkiye raportörü Nacho Sanchez Amor bile isyan ettiği davadan söz ediyorum. Ne demişti Amor, Türkiye heyetinde yer alan ‘İsmail’e: “Siz 14 yaşındaki kız çocuklarını terörden yargılıyorsunuz İsmail… Mahkemelerde hakimleriniz kız çocuğuna, “Neden komşuna ders çalışmaya gittin?” diye soruyor İsmail…”
Bu İsmail o toplantıda bulunan AKPM üyesi bir AKP milletvekili olmalı.
Keşke soru sadece ders olsa, sırtını AKP iktidarına dayayan hakim duruşma salonunda “Evde Kur’an okutuluyor mu?” diye sordu, sorabildi. Şam’daki hapishanelere bakarken, AKP Türkiye’sinde sorulan soruya bakmayacak mısınız? Ne yazık ki kimse bakmadı, medya da üç maymunu oynadı ve hala oynamaya devam ediyor. Toplumun kahır ekseriyeti görmezden, duymazdan geldi ve geliyor. ‘Çıplak arama’ utancının hesabı sorulmadı ve sorulmuyor.
Erdoğan’ın, ‘hapishane kriteri’ son derece isabetli… Keşke, siyasetten, “Dön kendine bak…” diyen birileri çıksaydı. Şam, Halep oradaysa, arşın burada! 14 yaşında kız çocuklarının yargılandığı, bebekler, hasta ve yaşlılarla dolu AKP’nin suç galerisi hapishaneler de çok şey anlatıyor.
Erdoğan’ın cezaevleri de günü geldiğinde konuşacak; tıpkı Esed’in cezaevleri gibi . Ve o gün mutlaka gelecek. O zaman neler yazılacak, neler söylenecek… Her şeyi Mısır’daki sağır sultan bile duyacak. Ben biraz bakabildim, bu yazı çıktı.
Ey AKP kavmi! ‘Mümini’ olduğunuz Erdoğan’ı dinlemeyek misiniz? Hapishanelere siz de bakmayacak mısınız? Taaa Şam’ı gören gözler İstanbul’u, Anadolu’yu görmeyecek mi?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***