NECİP F. BAHADIR | YORUM
“Arkamızdan bir Tayyip Erdoğan vardı, dürüst adamdı, ahlaklı adamdı, mert adamdı, vicdanlı, merhametli adamdı, milletine ve memleketine çok sevdalı bir adamdı, ‘Allah ondan razı olsun’ denilmesi, bizim en büyük arzumuzdur…”
Erdoğan bu sözleri ‘emeklileri konu alan’ bir toplantıda söyledi. Söylediklerinin toplantının içeriğiyle uzaktan yakından ilgisi yok. O cümleleri doğaçlama değil, camdan yani yazılı metinden okudu. Belli ki konuşma metnini kaleme alan danışmanlarına böyle bir bölüm yazmalarını istedi. Yoksa durup dururken kimin aklına bu satırlar gelir. ‘Bir Tayyip Erdoğan vardı’ diye mazi sigasıyla cümle kurmak kimin, hangi danışmanın haddine…
Evet, o da bir gün mazi olacak. ‘Vardı!’ diye söz edecekler. Sultan Süleyman’a kalmayan dünya ona mı kalacak? Bugüne kadar hangi babayiğit zamana direnebilmiş ki? Bir gün herkes tarihe karışacak. ‘Bir varmış bir yokmuş!’ olacak. ‘Kaybedecek çok şeyi’ olanlar ölümü pek hatırlamak istemez. Kendilerini ve koltuklarını ‘beka sorununa’ dönüştürürler. Tahtlarını korumak için her türlü gaddarlığa başvururlar.
Erdoğan gelgitleri olan bir siyasetçi. Bazen bir ‘fani’ gibi konuşur, çoğu zaman da gitmemek, koltuğunu muhafaza etmek için her yolu dener.
O günler eskide kaldı!
Erdoğan’ın yukarıdaki cümlelerini sosyal medyada dolaşıma girdiğini görünce çok şaşırdım. Ağzımdan, “Allah Allah! Veda mı bu?” sorusu çıktı. Geçmişte Erdoğan’ın ölüm üzerine, dünyanın ve hayatın anlamsızlığı üzerine konuştuğu olurdu. İlk başbakanlığı döneminde telefonuna “Gururlanma padişahım senden büyük Allah var…” yazdırdığı haberlere bile konu olmuştu. Fakat bu yöndeki duygu ve düşünceleri geride kaldı. Sonra dünyaya kök salacakmış gibi duruş sergiledi.
31 Mart seçimlerine, “Son kez adayım!” diye girdi. Ağır bir yenilgi aldı. Seçmen herkesin anlayacağı bir şekilde, “Artık git…” dedi. ‘Sadece uyardı’ falan dediğine bakmayın, o da istenmediğinin farkında. Fakat Anayasa’ya göre tekrar adaylığı mümkün olmamasına rağmen o yolu açmak ve zorlamakla meşgul. Birkaç gün önce Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, ‘yeni Anaya için yeniden parti turuna çıkacağını’ söyledi.
Erdoğan bırakmak istese, çevresi müsaade etmez!
Erdoğan’ın siyasi açıdan vedaya hazırlandığını söylemek çok zor. 31 Mart’tan sonra yavaş yavaş, en azından veliahtını ortaya çıkarması, AKP’yi seçimlere götürecek ismi işaret etmesi beklenirdi. Şu sıralar AKP il kongrelerini yapıyor. Oralarda da değişen bir şey yok. Erdoğan bırakmak istese bile çevresi itiraz eder. Erdoğan’a ‘iman etmiş’ olanlar ve iktidarından geçinenler onsuz ne yapacak? Normal şartlarda Mehmet Uçum gibi birinin yüzüne kim bakar? Ama şimdi Saray’ın biricik danışmanı ve her sözü manşet…
‘Veda hazırlığı’ siyaseten yok ama… Meselenin bir de ‘ama’sı var. Hayat sadece siyasetten ibaret değil. Siyaset de, hayat da, insan da duygu ve psikoloji yok sayılarak değerlendirilemez. Zaman zaman duygular, düşüncelerin önüne geçer. Aklın yerini, kalp alır. Ben Erdoğan’ın o cümlelerini psikolojine bağladım.
“Ne var ki psikolojisinde…?” diye sorulabilir. “Tekrar aday olmanın yollarını arayan biri ‘bayram değil seyran değil’ iken neden geçmiş zaman dili kullansın ve ağzından ‘Bir Tayyip Erdoğan vardı’ cümlesi çıksın” denebilir.
Esed’in gidişinde kendini gördü!
Ahaliye daha “Nasıl bilirdiniz?” diye sorulmadı ki… O gün de gelecek kuşkusuz. Sadece AKP’lilere değil, herkese sorulacak. O zaman her bir kişinin ‘tanıklığı’ kıymetli ve değerli olacak. Marifet hep bir ağızdan ‘iyi bilirdik’ dedirtebilmek. Devri iktidarı istibdat ve zulümden ibaret olan Erdoğan’a ‘müminleri’ dışında kim, “İyi bilirdik!” der?
Erdoğan’ın ‘vedayı’ hatırlatan o cümlelerini neden söylediğini çözdüğümü sanıyorum. Daha ilk gün Esed’in gidişinde kendi geleceğini gördüğünü yazmıştım. Siyasi açıdan zafer kazandığını düşünse bile, Esed’in düşüşünün iç dünyasında ‘fırtınalar koparacağını’ tahmin etmiştim. Yanılmadım. Bizzat kendisi söylemedi mi? “Esed’den sonra geriye Putin’le ikimiz kaldık…” demedi mi?
Bu sözü normal bir insan söyleyebilir mi? İç dünyasını, psikolojisini dikkate almadan bu cümleleri anlamlandırmak mümkün mü? O zaman da “Keşke psikologlar, psikiyatristler bu sözleri yorumlasalar…” demiştim. Tıbbın bile konuşamadığı bir ortam var Türkiye’de. Erdoğan’ın ruh halini, psikolojisini değerlendirmek kimin haddine…
Henüz erken ama şimdiden söylemek isterim ki ‘Erdoğan portresi’ sadece siyasi açıdan yazılamaz. Psikolojinin mutlaka devreye sokulması gerekir. Erdoğan’ın kişiliğini ve politikalarını en doğru ve en sağlıklı biçimde çözümleyecek olanlar gazeteciler ve yazarlar değil, pskolog ve psikiyatristlerdir. Onu ve politikalarını anlatmak için siyaset aciz kalır. Psikolojinin yardımı gerekir.
Esed’in gidişi Erdoğan’ın psikolojisini fena bozdu. Esed’in şahsında kendini gördü. Ve endişeye kapıldı. Hiç de iyi anılmayacağını, arkasından iyi konuşulmayacağını bildiği için arzusunu söylemek zorunda kaldı.
O da biliyor, gittiği gün ‘gerçeklerin’ konuşulacağını… Hapishanelerin dile geleceğini. Aynı siyasi mahallere yaşadıkları 9 genç bile maruz kaldıkları kötü muamelenin ve bir haftalık mahpusluklarına hesabını sormayacak mı? AKP hapishanelerinin, Esed’in zindanlarından ne farkı var? Erdoğan’ı iyi finalin beklediğini kim söyleyebilir? Davasını, ideallerini, kutsallarını koltuğu karşılığında Mekke’nin egemenlerine sattı. Onca değer çok ucuza gitti. Nokta.
Yolun sonu çok yakın!
Belli ki, Erdoğan da yolun sonunun çok uzak olmadığını gördü. Ve iç dünyası dile geldi. ‘Yaklaştı yaklaşmakta olan…’
Şüphesiz ‘Bir Erdoğan vardı’ denecek. Bütün zırhları düşecek. Arzusu, “Dürüst adamdı, ahlaklı adamdı, mert adamdı, vicdanlı, merhametli adamdı…” olabilir. Arzu başka, gerçekler başka. Hiç de bunları söyletecek siyaset izlemedi. Tam aksine, ‘dürüstlüğü’ sorgulanacak ne varsa yaptı. Hele ‘vicdan ve merhametin’ zerresini göstermedi. Zulüm ve acımasızlıkta Firavunlar, Nemrudlarla yarıştı. Merhamet olmayana merhamet olunur mu?
Peki bundan sonra toparlayabilir mi? Son düzlükte arzusunun gerçekleşmesini sağlayabilir mi?
Dönülmez yola çoktan girdi, çıkması zor. Yine de umut edilir tabii. Bütün mesele ‘yarın ki arzusuna’ göre yaşayıp, yaşayamayacağında… Yitip giden ‘vicdan ve merhametini’ yüklenip yüklenmeyeceğinde…
Eğer arzusunda samimiyse yapacakları belli… Önce helalleşmek ki en zor tarafı. Tek yönlü değil çünkü. Sonra istikametini yeniden belirlemek. Kıblesini seyyardan, sabite dönüştürmek. Egemenlere rehin verdiği dava ve kutsallarını tekrar kuşanmak…
Dışı farklı konuşsa da galiba Erdoğan, Esed’in de etkisiyle iç dünyasında ‘veda sürecini’ başlattı.
Ne dersiniz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***