VEYSEL AYHAN | YORUM
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin vefatı sonrası Türk medyası tarihte örneği görülmemiş bir linç refleksi gösterdi. Herkül Millas güzel özetledi yaşananları: “Gerçekten büyük bir şok. Benim yaşadığım şok, ölümden sonra Türkiye’de yapılanlar ve söylenenler. Çok tuhaf şeyler söyleniyor. Hasım sayılan düşman sayılan insana bile söylenmeyecek şeyler söyleniyor. Bu kadarını beklemiyordum. Bu, Türkiye’nin hastalıklı bir döneme girdiğini gösteriyor. Patolojik bir şey. İdeoloji ve siyasetle açıklanacak bir şey değil. Histeri diyebiliriz. Başka bir kelime bulamıyorum.”
Taziye dileyenlerin tutuklandığı bir ülke…
Bu histeride şunların da etkisi var: Bekledikleri şeyler vardı. Cemaatin içinden birilerinin lider olarak ortaya atılması… Cemaatin üçe beşe bölünmesi…
Bunlar gerçekleşmediği gibi vefat sonrası beklenmedik bir şekilde kenetlenme gerçekleşince çıldıracak hale geldiler.
Kur’an öfkeden çıldıracak hale gelişlerini şöyle tasvir ediyor: “…kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar.” (Âl-i İmrân, 119)
‘KOBRALAR KOALİSYONU’
Peki bu kin ve nefretin sebebi ne?
Hocaefendi’ye ve Hizmet Hareketi’ne bu korkunç nefret diliyle saldıranları analiz ettiğimizde şaşırtıcı bir koalisyonun varlığını fark ediyoruz.
Dürüst bir insan bana hakaret etse, kötü gözle baksa ben bundan rahatsız olurum. Rahatsız olmalıyım. Varsa böyle insanlar bu öfkenin kaynağını mutlaka sorgulamalıyım. Ama bu hakareti yapan insan geçmişi karanlık, hırsız, kriminal biri ise bu tahkirler beni rahatsız etmemeli.
Linç koalisyonunun temel ortaklarını kabaca analiz edelim.
En tepedekinden başlayalım:
17-25 Aralık’ta ortaya saçılan yolsuzluk ve rüşvet skandalından sonra ‘Hizmet gönüllüsü insanlar ona destek olmadı’ diye Fethullah Gülen Hocaefendi’ye bitip tükenmez biçimde nefret bilemişti. Çünkü Hizmet destek olsaydı ümmetin tartışmasız tek lideri olacaktı. Aklı başında insanlar nezdinde değeri olacaktı. Şimdi peşinde koşanların neredeyse tamamı menfaatlerini kovalayan eyyamcı güruhu.
Bu tür rüşvet çarklarına çomak sokulan hemen herkes Hizmet’e, dolayısıyla Hocaefendi’ye düşman oldu.
Ergenekon, Balyoz ve benzeri darbe girişimleri deşifre olanlar ve onların siyasi aparatları bozulan tezgahlarının faturasını Hocaefendi’ye çıkardı.
Mafya şebekelerinin siyasi bağlantıları… Siyasilerin mafya uzantıları, ne kadar şer şebekesi varsa ve bunlar devletten tasfiye edildiğinde fatura yine Hocaefendi’ye Hizmet’e kesildi.
Devlet ihaleleriyle Hazine’yi iğfal edenlerin, devlet bankalarını boşaltarak medyalarını büyütenlerin gözünde, Hizmet gönüllüleri ‘satın alınamaz’ bir grup oldu. Onlar yok edilmeden istedikleri gibi devleti soyamayacaklarını gördüler. Bu mani ortadan kalkınca ülkenin geldiği hal ortada.
Devletin yüksek bürokrasisini belli zümrelere tahsis edenler, bu inhisarın yıkılmasının, Anadolu insanının o mevkilere çıkabilmesinin faturasını da Hocaefendi’ye çıkardı.
Nefret koalisyonunun asli ortakları bunlar.
Bir de bunların propagandasına takılıp gidenler var. ‘Uhuvvet’ risalesinin ruhundan habersiz bir kısım zavallı nur talebeleri gibi…
Her şey yerli düşmanla bitmiyor; harici güç odakları var. Bunlar, tepedekini satın aldığında aşağıda problem çıkmamasını bekler. Bir komşumuzda savaşı azdırmak mı istediler; eskiden kolaydı. Tepedekini satın almak kâfi geliyordu. Ama devir değişip devletin savcısı, devletin polisi görevi gereği, ülke ve millet menfaatlerini öne aldığında, mesela kaçak silah katarlarını önlemeye çalıştığında, cephane yüklü TIR’lara “dur” dediğinde o güçler için bu, basit bir şok değildir. Tepedekinin canını yakarlar ve o da faturayı size keserler.
Bunlar sizin ordunuzu kendi paralı askerleri gibi kullanmaya, istediği zaman istediği topraklara sokmaya alışmışsa gün gelip o ordunun generalleri buna karşı çıktığında, “Bizim ne işimiz var, Suriye’de Irak’ta!” dediğinde bu çıkış, o güçler için hafife alınır bir şok değildir.
Bu güçler için en büyük tehlike ülkesini önceleyen askeri ve sivil bürokrasidir. Hizmet Hareketi düşmanlığının pek fark edilmeyen bir yanı da bu.
Halk bir gün, “Bizim Suriye’de ve Irak’ta binlerce askerimiz ne için şehit oldu? Bundan memleketimiz ne kazandı?” diye sorana kadar da bu fasit daire bozulmaz.
Başa dönelim.
Şunu ister miydik: “Keşke bu şer güçleriyle iyi geçinseydik, tavizler verseydik. Böylece mal, mülk ve makamlarımızı korusaydık! Ülkenin iflasına, amme malına çökülmesine, umumun hakkına girilmesine ses çıkarmasaydık!”
Peki bunu demediğimiz sürece bu şer odaklarının Hocaefendi ve Hizmet Hareketi hakkında iyi bir şeyler söylemeleri mümkün müydü?
Bu sebeplerle saydığım koalisyon ortaklarının öfke ve nefreti sadece iftihar vesilesi olabilir.
Eğer basiret sahibi namuslu ve dürüst bir kısım insanların öfke ve nefretini kazandıysak işte bu üzülmeye ve sorgulamaya değer.
VUSLAT ÖZLEMİ
Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hayatı 11’lerle örgülenmişti. Hicri olarak hesaplandığında 88 yıllık ömrünü bu yıl tamamlıyordu. Gözü son yıllarda zaten hep öte taraftaydı:
“Hissediyorum yavaş yavaş ihtiyarlığı,
Çatladı artık hayat rüyâsının billûru;
Kirpiklerimin ucunda ötelerin nûru,
Bir başka aydınlık görüyorum yaşlılığı…”
O’nun için ölüm bir bayram sevinciydi, sevdiklerine kavuşmaydı. Bu dizeleri bir sohbette irticalen söylemişti:
“Ölüm herkes için endişe ve korku…
Bizim için yolda bulunmuş inci!
Ne zaman gelir bizi bulur,
O bizim için bir bayram sevinci!”
O nedenle artık Hocaefendi’nin vefatını bir üzüntü olarak değil yeniden bir Hizmet döneminin daha büyük bir motivasyonla başlangıç sevinci olarak görmeye çalışmak lazım. Fethullah Gülen Hocaefendi’yi yas tutmak değil aşk ve şevkle koşmaya devam etmek sevindirecektir.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Dışarıdan bakıp Hizmet Hareketi’nin temel yapısını ve kodlarını bilmeyenler ‘yeni lider’ falan çıkmasını bekledi.
AfSV daha ilk gün yaptığı açıklamada, “Fethullah Gülen Hocaefendi’nin makamına kimse geçmeyecektir.” ifadesi çok önemli. Demek ki Hocaefendi’den geriye bir ‘koltuk’ kalmamış. Oturulacak bir ‘lider sandalyesi’ söz konusu değil. Oysa Hizmet Hareketi’ni tanımayanlar bir tarikat şeyhi değişimi beklemişti. O nedenle “Falan başa geçecek, filan lider olacak!” dediler.
Hocaefendi, son 3-5 yıldır cemaati, heyetlerle yönetilmeye alıştırdı. İdari kararların tek kişi değil heyet mutabakatıyla alınmasında ısrar etti. Kendisi son yıllarda teberrüken dahi o toplantılara betahsis katılmadı.
Öğrendiğim kadarıyla Hocaefendi’nin eline kalem alıp tek tek isimlerini yazdığı bir heyet var. Bu heyet periyodu belli değişimlerle gençleşecek, yenilenecek. Yapılacak tek iş koordinasyon içinde olmak ve güzellikleri paylaşarak her yerde yapılmasını temin etmek. O sebeple kin ve nefret odaklarının yatıp kalkıp birilerine post dağıtmasının ciddiye alınır yanı yok.
Hizmet Hareketi artık dünya çapında yerelleşmiş bir sivil toplum kuruluşu. Dünyanın her yerinde Hizmet faaliyetleri o çalışmalarla ilgili istişare mekanizmalarında alınan kararlarla devam ediyor. Her ülke kendi heyetiyle hizmete devam ediyor.
Hizmet’in kaideleri belli. Yapılacak hizmet kalemleri de belli. Hocaefendi’nin hayatta olduğu ‘dün’ ile ‘bugün’ arasında bir fark olmayacak.
Hocaefendi’den geriye onların sandığı gibi milyon-milyar dolarlar falan da kalmadı. Havuzun bitmeyen yalanları… Öyle bir para yok. Mirası açıklandı. Bizi ilgilendiren tek mirası bıraktığı kaideler ve kitaplar.
“YOL İKİ GÖRÜNÜYOR”
Hizmet, Hocaefendi’nin vefatıyla belki daha da hız kazanacak. Şu an milyonlara baliğ bir kitle onun rehberliğinde hizmet ediyor. Hemen her akşam Almanya’nın en küçük yerleşim biriminden Tanzanya’nın mini bir beldesine kadar insanlar toplanıyor, risale okuyor, pırlanta eserleri takip ediyor. Yapılacak hizmetleri istişare ediyor, enerji ve motivasyon yüklenip ertesi gün hizmete koşuyor.
Şimdiden sonra Hizmet gönüllüleri için “yol iki görünüyor.”
İlki “meyve” vermeyip laf üretmek, kadere taş atmak ve “bağcıyı dövmek”…
İkincisi Hocaefendi’nin ıstırap, çile ve gözyaşıyla örgülediği Hizmet yoluna ara vermeden, deneyimlerden ders alarak, olumsuzlukları istişarelerle aşarak “bünyan-ı mersus” keyfiyetiyle yola devam etmek.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***