M. AHMET KARABAY | HABER İNCELEME
Renkler sıfat olmalarının yanı sıra kültür, din, dil ve hatta siyasi olarak çok farklı anlamlar taşır. Buradan hareketle bu Pazar günü siyasi ve ekonomik konulardan uzaklaşıp renklerin dünyasına dalalım.
Renkler Doğu kültürünün temel sembolü konumunda olduğu bilinir. Türk kültürü ise yönleri bile renklerle ifade eder. Bugün farkında olmadan kullandığımız sıfat taşıyan isimlerin temelinde bunlar yatıyor.
Yer yüzünde insanoğlu bir diğer ifadeyle homo sapiens ilk var olduğundan bu yana ilk dikkatini çeken şey doğa olayları olduysa ikincisi de doğadaki renklerdi. Kullanılan eşyalar, zaman içinde renleri ile anlamlanmaya başladı.
Türk tarih ve kültüründe renklerin taşıdığı sembolik değer, ilk olarak batılı Türkologların dikkatini çekti. Alman Türkolog Annemarie von Gabain (1901-1993) ve Macar Torkolog Andreas Alfödi (1895-1981) oldu.
- von Gabain‘e göre Türkler ve Çinliler yönleri aynı renklerle ifade ederlerdi.
- Doğu tarafının sembolü yeşil, kimi zaman da gök/mavi rengi idi.
- Batının rengi ise her zaman ak idi.
- Güneye al/kırmızı, kuzeye ise kara/siyah denirdi.
- Merkez ise sarı renkle ifade edilirdi.
Tarihçi Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, Mete Han’ın Çin ordusunu kuşattığı döneme ilişkin Çin kaynaklarından şu bilgileri aktarır: “Hun atlı birlikleri (Çin ordusunun çevresinde, şöyle düzenlenerek yer) almışlardı: Beyaz atların hepsi batı yönünde yer almışlardı. Mavi (yani kır) atlar ise doğuda sıralanmışlardı. Bütün siyah atlar kuzeyde; kırmızı (yani doru veya al) atlar ise güneyde yer almışlardı.”(1)
ETRAFIMIZDAKİ DENİZLERİN İSİMLERİ NEREDEN GELİYOR?
Türklerin ana yurtları olan Orta Asya’daki yer isimleriyle kafanızı karıştırmadan, Anadolu’ya yerleşim sonrası da aynı yaklaşımla isimlendirmenin devam ettiğini görüyoruz. Kuzeye kara dendiği için kuzeydeki denize Kara deniz, batıdaki denize Ak deniz, güneye kırmızı dendiği için de güneydeki denize Kızıl deniz dendiğini hatırlatayım.
Ak renk, İslam öncesi şaman Türk toplumunda ululuk, adalet ve gücü temsil ederdi. Ülgen, Türklerin iyilik tanrısı idi. Şaman dualarında ona Beyaz Parlak (Ak Ayas), Parlak Hakan (Ayas Kaan) vb. şekilde hitap edilir.
Çok sonraları Ülgen’i temsil eden ak cennet olarak kullanılır oldu. Şamanların beyaz külah giyinmesinin temelinde de ak rengin temiz ruhların hoşuna gitmesi yatıyor. (2)
SİYAH KUL, BEYAZ HÜKÜMDAR RENGİ
Beyazın İslam inanışındaki yeri ile Türk inanışındaki yeri büyük ölçüde örtüşüyor.
İlk Müslüman Türk devletinin bilge devlet adamı Yusuf Has Hacib, siyahı “kul rengi” diye adlandırır. “Siyah kul rengidir, bey (hükümdar) beyaz olur ve siyahla beyaz nasıl kolayca birbirinden ayrılır ise, tıpkı onun gibi hükümdar da sahip olması gereken üstün niteliklerle, erdemlerle kolayca halktan ayırt edilebilmelidir.” der. (3)
Hz. Muhammed’in (sas) savaşa giderken Bedir’den itibaren hem beyaz hem de siyah sancak taşıdığı kayıtlarda yer alır. Emevi ve Abbasi dönemlerinde mezhep gerginlikleri arttığından renklere verilen sembolik anlamlar öne çıkmaya başladı. Emeviler, hakimiyet alameti olarak beyaz renk ile birlikte kırmızı ve yeşili kullandı. Abbasiler ise Kerbela yasını taşımasının da verdiği önemle birlikte Emevi renginin karşıtı olan siyahı seçti. Siyah renk Abbasoğullarının ayırt edici özelliği oldu. (4)
750 yılında Zap suyu yakınlarında cereyan eden Emevi-Abbasi savaşı, siyahın beyaza galip geldiği savaş olarak hatırlanır.
Sünni-Hanefi İslam’ın iktidarını temsil eden Selçuklular, her yönü ile Abbasi halifesine bağlı idi. Abbasi halifeleri, Selçuklu hükümdarlarına hakimiyetlerinin sembolü olarak siyah elbise gönderirlerdi.
İlk Selçuklu sultanı Tuğrul Bey, Bağdat’a geldiğinde kendisine yedi siyah cübbe giydirilip başına da siyah sarık sarılarak halife huzuruna çıktı. (5)
Daha sonraları Anadolu’yu işgal edip bugünkü İran’ın Tebriz kentini kendilerine başkent yapan Moğollar ise kırmızı ve beyaz renkleri sembol olarak seçti. Moğollar da İslam öncesi Türk geleneğindeki gibi ak uğur, kara ise uğursuzluk alameti sayılırdı.
Osmanlı döneminin en eski kaynaklarını yazmış olan Âşık Paşazade, kırmızı ve beyazın kullanıldığını anlatır. Fatih’in çağdaşı Tursun Bey’in yazdıklarından anlaşıldığına göre, Osmanlı donanmasında kırmızı, yeniçeri kıtalarında ise beyaz bayraklar kullanılırdı. (6)
- Selim, Mısır’ı aldığında otağının üzerinde ak ve kızıl iki sancak diktirmişti.
Osmanlı ordusunun yüzyıllar boyu temelini oluşturan Yeniçeri Ocağı’nın sancağı, yarısı kırmızı, yarısı yeşil renkte idi. Kenarları sarı sırma harçlı ve ortasında yine sarı sırma bir Hz. Ali’nin Zülfikarını sembolize eden bir kılıç vardı.
OSMANLI SULTANLARININ KIYAFETTE RENK TERCİHİ
Osmanlı hükümdarları ise kişisel kıyafet tercihlerinde hayli renkli idi. Minyatürlerde Osmanlı padişahlarının giydikleri kıyafetler, bugün “Ne oluyoruz!” şaşkınlığıyla karşılanacak kadar zengindi.
Bilindiği gibi Osmanlı’da dini kaygılarla resim yapılmıyordu. İslam dininin realist tarzda tasvirleri yasakladığı kabul ediliyordu. Bundan dolayı soyut formlar öne çıkıyordu. Minyatür sanatının İslam dünyasında itibar görmüş olması bu yasaktan dolayı idi. Minyatür sanatı 18. yüzyıla kadar resim yerine kullanılan bir sanat türüydü.
Bundan dolayı tarihi olay ve önemli simaları minyatür sanatçılarının çizimleriyle görüyoruz. Levnî, Abdullah Buhari, Nakkaş Nigarî, Matrahçı Nasuh, Haydar Hatemi, Nakkaş Sinan Bey dönemini yansıtan minyatür sanatçılarından oldu.
1. Selim (Yavuz), II. Murad, II. Bayezid, Kanuni, II. Selim, III. Murad, IV. Mehmet (Avcı lakaplı) gibi Osmanlı hükümdarlarının pembe kıyafetler içinde resmedilmiş görmek, bugün pek çok kişiyi rahatsız edebilir.
Bu minyatürleri gören, “Pembe rengin erkeği bozacağı” hükmünü verebilir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde 1554-1562 yılları arasında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun özel elçisi olarak İstanbul’a gönderilen Ogler Ghislain De Busbecq, hükümetine gönderdiği mektuplar, daha sonra kitap olarak yayınlandı.
“Türk Mektupları” olarak Türkçeye çevrilen kitapta Budin’e giden Osmanlı ordusunu şöyle betimler:
“Parlak boyalı kalkanları, mızrakları, değerli taşlarla süslü palaları, rengarenk sorguları, kar beyazı sarıkları, pembe veya mavimsi ve yeşil kıyafetleri, muhteşem atları ve koşumlukları ile….”
Busbecq, pembe renkten söz ederken, “Pembe ise seçkinlik alameti olarak kabul edilir” diye yazar.
Erkekleri, siyah, gri, beyaz gibi renklere mahkum eden hükümdarın kim olduğunu ise belki önümüzdeki haftalarda başka Pazar yazılarında konu ederiz.
————————–
- Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, cilt 6, Ankara 1984, s. 176-177
- Abdulkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler, I. cilt, (II. baskı) Ankara 1987, s. 412-413.
- Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, 2080. Beyit
- Bernard Lewis, “Abbasids”, Encyclopedia of Islam2 , vol. I, Leiden, 1986, s. 15-16.
- Fuad Köprülü, Türkiye Tarihi, s. 171, 206, not 111; Uzunçarşılı, a.g.e., s. 3; V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, (çev. A. Yaran), Onur Yayınları, Ankara, 1988, s. 149, 273; Barthold, İslam Medeniyeti, s. 174
- Aktaran Köprülü, “Bayrak”, İA, II, s. 416; Pakalın, “Alem” OTDTS, I, s. 48
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***