Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bir babayiğit aranıyor!

Bir babayiğit aranıyor!


YÜKSEL DURGUT | YORUM

Birleşmiş Milletler (BM), İsrail’in üyeliğini askıya alabilir mi? Bu konu, İsrail’in Gazze’deki askeri operasyonları ve BM kuruluşlarıyla yaşadığı gerilimler nedeniyle bir kez daha gündeme geldi.

BM’nin bir üye ülkeyi askıya alması teorik olarak mümkün, ancak pratikte oldukça zor ve karmaşık bir süreç. Bu konuda öncelikle bir yasal dayanak olması gerekiyor. Buna konuya yasal dayanak BM Antlaşması’nın 5. ve 6. maddelerinde yer alıyor ve bir üye devletin askıya alınmasını veya ihraç edilmesini mümkün kılıyor.

Bir üye devlet, BM Antlaşması’nda yer alan ilkeleri “ısrarla ihlal ettiği” tespit edilirse askıya alınabilir. Askıya alma kararı için de Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi ve Genel Kurul’un onayı gerekiyor.

ABD’nin Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisi, İsrail’e yönelik her türlü yaptırım girişimini daha başlamadan sümen altı ediyor. Ünlü düşünür Noam Chomsky’nin yıllar önce söylediği gibi, “BM, ABD’nin bir aracıdır.” Ancak Güney Afrika örneğinde olduğu gibi, bir ülkenin sadece Genel Kurul’dan uzaklaştırılması ile bu seçeneğin devreye girmesi mümkün.

BM’nin İsrail’i askıya alması yasal olarak mümkün, ancak siyasi ve pratik engeller nedeniyle gerçekleşmesi de oldukça zor.

Gazze’de katledilen mazlumların tek sığınağı ve dillerine doladıkları soru şu: “BM nerede?” İsrail’in Gazze’ye yönelik ablukasının başladığı günden beri bu soru dillerden düşmüyor. Ölü sayısı arttıkça, çatışmalar yayıldıkça, BM’nin kuruluş amacı olan insanlığı “savaş belasından kurtarma” görevi adeta bir serap gibi uzaklaşıyor.

İsrail ile BM arasındaki ilişkiler uzun yıllardır gergin ve artık kopma noktasına geldi. Bu gerilimin temelinde, BM’nin İsrail’in Filistin topraklarındaki varlığını “işgal” olarak nitelendirmesi yatıyor. Son bir yılda Gazze’de yaşanan çatışmalar ise bu hassas ilişkiyi daha da zedeledi.

Uluslararası toplumun büyük bir kesimi, İsrail’in Gazze’deki operasyonlarının BM kararlarını ve uluslararası anlaşmaları, hatta soykırım sözleşmesini ihlal ettiğini yönünde. Bazı BM yetkilileri, sadece İsrail’i değil, bazı Filistinli grupları da savaş suçu işlemekle itham ediyor. Bu süreçte İsrail, BM kurumlarıyla doğrudan karşı karşıya geldi. Çatışmalar sırasında 230 civarında BM personelinin hayatını kaybetmesi ve İsrail’in Lübnan’daki BM barış gücü askerlerini kasıtlı olarak hedef aldığı iddiaları, durumun vahametini gözler önüne seriyor.

İlişkilerdeki gerilim, 28 Ekim’de İsrail parlamentosu Knesset’in aldığı kararla zirve yaptı. Knesset’in, BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nın (UNRWA) İsrail sınırları içindeki faaliyetlerini yasaklaması, uluslararası arenada geniş çaplı bir kınama dalgasına yol açtı.

BM Genel Sekreteri António Guterres’in İsrail’i defalarca kınaması ve bu yüzden ülkeye girişinin yasaklanması, çağrılarının dikkate alınmaması, BM’nin acizliğinin en açık göstergesi. ABD Başkanı Donald Trump’ın deyimiyle, “Konuşmaktan başka bir şey yapmayan insanların kulübü” haline gelen BM, İsrail’e yaptırım uygulama girişimlerinde de başarısız oldu.

Kofi Annan’ın veciz sözü, günümüzde yeniden anlam kazanıyor. BM’nin kusursuz olmadığını kabul eden, ancak onun vazgeçilmezliğini vurgulayan bu ifade, şu günlerde adeta turnusol kağıdı işlevi görüyor.

Güney Afrika’nın 1974’te BM Genel Kurulu’ndan uzaklaştırılması örneği, İsrail için de bir emsal olabilir mi? Eski İsrail Başbakanı Golda Meir’in, “BM’nin İsrail’i kınamasından korkmuyorum, asıl BM’nin İsrail’i övmesinden korkuyorum.” açıklaması, bugün ironik bir hal alıyor.

BM’in İsrail-Filistin savaşındaki etkisizliği, uluslararası düzenin temellerinin sarsıldığının açık bir göstergesi. Yaşanan gelişmeler, dünya düzenini yöneten mekanizmaların derin bir çıkmaza girdiğini açıkça ortaya koyuyor.

Tıpkı 1960’larda Sovyet lider Nikita Kruşçev’in BM Genel Kurulu’nda ayakkabısını çıkarıp masaya vurarak yaptığı unutulmaz protesto gibi, bugün de dünya kamuoyu BM’nin bu konudaki sessizliğine karşı sesini yükseltecek bir babayiğit arıyor. Bu sembolik hareket, o dönemde nasıl ki uluslararası toplumun dikkatini çektiyse, bugün de benzer bir tepkiye ihtiyaç var.

Albert Einstein’ın ünlü sözünü hatırlayacak olursak: “Üçüncü Dünya Savaşı’ndan sonra Dördüncü Dünya Savaşı taş ve sopalarla yapılacak.”

Bu öngörü, günümüzde yaşanan çatışmaların kontrolden çıkması durumunda insanlığın karşılaşabileceği yıkıcı sonuçların bir işareti.

Dolayısıyla, BM’nin bu kritik meselede daha etkin bir rol üstlenmemesi halinde, uluslararası barış ve güvenlik ciddi tehdit altına girecek. Aksi halde Einstein’ın karamsar öngörüsünün gerçekleşme riski yüksek.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version