Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Daron Acemoğlu’yla övünmek

Daron Acemoğlu’yla övünmek


PROF. M. EFE ÇAMAN | YORUM

Daron Acemoğlu kim? Biz kimiz?

Kolektif aidiyetlerin ulus devlet çerçevesinde yaratıldığı ve şekillendirildiği, inşa edilmiş kimliklerle kendimizi tanımladığımız, sosyal evrenin tümüyle bizim ürünümüz olduğu, kendi var kıldığımız şeyin parçası haline geldiğimiz, çıkışı olmayan bir labirentte oradan oraya çaresizce ilerlediğimiz, bir Borges öyküsünde betimlenen şeyler değil.

Son 150 yıldır dönüştükçe dönüştürülerek dönüşen bir topluluğun en azından neden bir arada yaşadığını sormaması garipsenmemeli midir? Bir yere tıktığınız insan kümesi içerisinde kendilerine “Beraber var ol!” komutunu veren sesi dinleyip, birlikteyiz madem, o halde bir olalım demesi anormal değil. Ancak kaderin bu azizliği karşısında en azından konsensüse dayalı, rızadan meşruiyetini alan, ortak nokta(lar)da buluşmayı becermiş – veya en azından bunu ilkesel olarak mümkün gören – bir tutum içerisinde olmamak ne kadar rasyoneldir?

Biz ve onlar bazlı aidiyet inşası, Türkiye insanlarının üzerinde en çok düşünmeleri gereken konuların başında geliyor. Sorun diyecektim, silmedim buraya ekledim. Akıl yürütme silsilesi daha iyi takip edilmeli; çünkü bu yazıyı yazmak kolay değil. Sinir uçlarında dolaşan fikirler ve çözümlemeler pek çoklarını memnun etmez, bilakis kolektif linç tepkilerini tetikler. Ancak birilerinin bunları yazması lazımdır.

Çünkü bir gün önce Ermeni kelimesini küfür veya hakaret olarak kullanıp, bir gün sonra bir Ermeni Nobel ekonomi ödülünü kazandığında onun Türk (!) ya da Türk vatandaşı olduğunu vurgulayıp bundan duygusal nemalanmaya girişmek, en hafif değimiyle tutarsızlıktır, şahsiyetsizliktir, eziklik tezahürüdür, sahtekârca bir tutumdur.

Daron Acemoğlu’nun “bu toprakların evladı” olmasıyla izah edilmeye çalışılan bu garabet karşısında, bu toprakların diğer evlatlarına ne olduğunu sormamak, şark kurnazlığı olduğu kadar ciddi patolojik bir yaklaşımdır. Bir sabah kalktığımızda ulusal onur duyabileceğimiz, olağanüstü başarısıyla övünebileceğimiz, kolektif gurur sarhoşluğu içerisinde methiyeler düzebileceğimiz bir kişinin hasbelkader milyonlu rakamlardan on binli rakamlara gerilemiş bir topluluğun oğlu olmasını es geçmek nasıl bir psikolojik altyapı gerektiriyor diye sormadan Türkiye toplumunun rehabilitasyonu, medenileşmesi, hukuk devletine kavuşması, yaşam standartlarını yükseltmesi, aydınlanması, hümanistleşmesi ve bölgesel-küresel birlikte varoluş fikriyle barışabilmesi mümkün değil kanısındayım ben.

Bu basitçe geçiştirilebilecek bir mesele değil, bilakis katarsis gerektiren ağır bir travmanın yol açtığı ruh hali. Bunu eleştirenlerin – şimdi ben başta olmak üzere – vatan hainliğiyle suçlanacağının farkındayım ve bu da zaten tezimin en önemli kanıtlarından birini oluşturuyor. Onlara tavsiyem, “vatan hainliğim” karşısında “Ermeni dölü” küfrünü de hak ettiğimden beni bu unvanla da onurlandırmalarıdır. Hrant Dink’in cenazesinde “Hepimiz Ermeni’yiz” diyenlere karşı İslamcı-Turancı ve Ulusalcı kanatlardan gelen eleştiriler de bu minvaldeydi.

Tüm bunların temelinde buharlaşma ya da illüzyon kuramı var: Ermeniler kendiliğinden yok oldular bu topraklarda! Bir sabah kalkmışız, bir de ne görelim! Ermeniler yok! Türk’ün önde gelen ötekilerinden olan Ermeni, tıpkı Yunan gibi, “gâvurdur”, kadir-kıymet bilmemiş, “kahpece arkadan vuran”, “düşmanla işbirliği yapan”, başına gelenleri “hak eden” ve “millet-i sadıka” olmanın kadrini kıymetini bilmeyendir. Bunlar doğru değil diyebilir misiniz?

Çokuluslu, çok etnisiteli, çok dilli ve çok dinli kozmopolit bir imparatorluktan elde kalan topraklarda bir etno-teritoryal devlet kurmak, yeknesaklaştırılarak homojenleştirilen, asimilasyon ve bunun yanında ırkçı Orta Asya’dan göç miti üzerinden tarihi retçilik yaparak ve bunu resmi tarih tezinin temeline koyan bir devlet ve onun “birinci sınıf vatandaşlardan” oluşan halkı, Daron Acemoğlu’nun Nobel’ini kendinden geçerek kutluyor, onu milli bir ayine dönüştürüyorsa, bu işte bir çelişki, hem de yaman bir çelişki yok mudur?

Türk denen şeyin tanımlanmasında ötekine değinmeden bir analiz yapmak olanaklı değil.

Eğer Türk, rafa kalkmış da olsa hala Anayasa’nın yazdığı esaslarda tanımlanacaksa, yani Türkiye devletine vatandaşlık bağı yegâne ölçüt olacaksa ve eğer bu normalse, uyulup uyulmadığını bir tarafa bırakarak bir soru sormamızda bir sakınca olmamalıdır: Madem anayasal vatandaşlıkta Türk etnisitesinin adı bir üst kimliktir ve Türk olmayanların bunu kabul ederek civic bağlamda Türk olduklarını kabul etmelerini beklemek olağandır, o halde var mısınız üst kimliğin adını değiştirelim?

Mesela üst kimlik Ermenilik olsun! Hepimiz anayasal manada Ermeni olalım. Sonuçta Ermeni artık anayasal vatandaşlıktır, etnisite adı değildir nasılsa! Ya da var mısınız, devletin adı Kürdiye olsun, çocuklarınıza Kürt adı koymanız, onları Kürtçe eğitim veren okullarda okutmanız, “vatandaş Kürtçe konuş” sloganları altında aksanlı ve kırık Kürtçenizle kendinizi ifade etmeye zorlanmanız bir civic vatandaşlık aidiyeti ölçütü olsun? Ne oldu? Bir sıkıntı mı var? E, bunların hepsini siz Ermenilerden veya Kürtlerden beklemiyor musunuz?

Daron Acemoğlu, evet Anadolu’nun evladı. Siz de öylesiniz. Ama hiçbiriniz eşit değilsiniz. Eşit olamamayı meşrulaştıran, bunu bir milenyuma yakın süredir endoktrine eden, kimliği birinci sınıf ve ikinci sınıf tebaa ayrımı üzerinden tanımlanmış bir toplum! Ve ekalliyet denerek yeri konsolide biçimde yüzyıllarca hiç değişmemiş, kendisinden beklenen eşit olmak değil sadık olmak olmuş bir alt toplum!

Bu yapının modern ulus devlet inşasınca benimsenmesiyle, okul sıralarında, hem de Galatasaray gibi bir yerde, “Adın Daron mu? Bu nasıl isim ya!” türü hoca tepkilerini beraberinde getirmesi arasında bir bağ görmüyor musunuz sahi? Eşit olmamanın bu derece normalleştirildiği bir toplumda insan hakları, azınlık hakları ve hukuk devletinin gelişmemesine şaşmak mantıklı mıdır?

Daron Acemoğlu ötekidir. Siz beridekiler, onun ötekiliğini ancak Nobel aldığında görmezden gelmeyi başarabildiniz. Oysa Nobel almadığı için ayrımcılığa uğrayan diğer tüm ötekiler ve onların acılar çekmiş atalarıyla ilişkiniz “tarihi rövanşizm” eksenli oldu. Siz galiplerin tarafında, üstünlüğünüzü mağrurca yaşarken, onların kendi topraklarında sessizce yabancılaşması, sonra giderek yok olması, absorbe edilmesi, asimile olup hayatta kalmaya çalışması veya kimliğini gizlemesi sizin gündeminizi fazla meşgul etmedi.

“Bizim okulda da bir Elza veya Beti vardı ya!” diyebilenleriniz, “Ezansız semtlerdeki bohemler” olarak nitelenerek, ayrımcılığa uğrayanlarla aynı zaman ve mekânı paylaşmış olmak “kabahatinden” ayrımcılığa uğradılar. Daron Acemoğlu Nobel alınca tüm bunlar ortadan kalkmadı. Yoksa siz kalktığını mı zannetmiştiniz! Yahu, ben ne diyorum ki? Belki de siz bunların böyle olduğunu siz hiç düşünmediniz! Balıkçı Yorgo, nalbur İshak, inşaatçı Hüso, evet hep vardı, ama onlar sizin evinize misafirliğe kaç kez geldi veya siz onların bir bayramında ya da düğününde kaç kez onlarla omuz omuza durdunuz?

Daron Acemoğlu sadece Nobel almadı. Bize kim olduğumuzu gösteren bir ayna tuttu. Gördüğünüzü beğenmiyorsanız bilin ki siz osunuz. O görüntüyü düzeltmek, yansımanın kaynağı olan şeyi düzeltmekten geçiyor. Ötekiyle kardeş olmak, katarsistir. Ötekiyle barışmak iyileştirecek. Ötekinin acısını kendi acın addetmek seni insan kılacak.

Ben eline bir toplu iğne vereyim, sen kuyuyu kazmaya başla kardeşim! Ya da bana küfret, ederken de “Ermeni dölü” demeyi unutma sakın ama, e mi?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version