Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

“Ben insanlığı seçiyorum!”

“Ben insanlığı seçiyorum!”


YÜKSEL DURGUT | YORUM

Dünya, 1945’te yeni bir umuda yelken açtı. Adı: Birleşmiş Milletler.

Savaşın yıkıntıları arasından doğan bu kuruluş, başlangıçta mütevazı bir aileye benziyordu. Sadece 51 üye. Bugün ise 193 ülkeyi kucaklıyor. Kağıt üzerinde etkileyici bir rakam. Ama gelin görün ki, sayılar her zaman gücü yansıtmıyor. BM, kuruluşundan bu yana hep beklentilerin gölgesinde kaldı.

Yine de BM’nin en büyük başarısı belki de hala ayakta durabilmesi. Düşünsenize, Soğuk Savaşın buz gibi atmosferinde bile sıcak diyalog kanalları açık tutmayı başardı. Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF gibi kuruluşlarıyla milyonlarca insana umut oldu. Çocuklar gülümsedi, hastalar şifa buldu. Barış Gücü askerleri, mavi bereleriyle dünyanın en karanlık köşelerine ışık götürdü. Çatışmalar durdu, istikrar filizlendi.

Birleşmiş Milletler 80 yıllık serüveninde parlak başarılar kadar, derin hayal kırıklıkları da yaşattı. Kuruluş amacı olan “gelecek nesilleri savaş belasından kurtarma” hedefi, ne yazık ki kağıt üzerinde kaldı.

Her çatışmayı sonlandırma girişimi, adeta BM’nin yetersizliğini gözler önüne serdi. Ruanda’da yaşanan soykırım, BM’nin önleyemediği trajedilerden biri. Srebrenitsa’da yaşanan katliam, gözleri önünde gerçekleşti. Suriye’deki iç savaşta ise etkisiz bir seyirci rolüne büründü.

Bu başarısızlıklar, BM’nin güvenilirliğini derinden sarstı. Ve ne yazık ki liste burada bitmiyor. Günümüzde Filistin’de yaşanan insanlık dramı karşısında da BM, tribünlerde oturan bir seyirci konumunda. Bu olaylar silsilesi, dünya barışının bekçisi olması gereken bir kurumun acı karnesi. BM’nin geleceği, bu başarısızlıkların üstesinden gelebilme yeteneğine bağlı. Yoksa tarih, onu “iyi niyetli ama etkisiz” bir girişim olarak anacak.

Birleşmiş Milletler (BM) kurulduğunda, dünya barışı için büyük umutlar vardı. Ne yazık ki bu umutlar kısa sürede sönmeye başladı. Daha mürekkebi kurumadan, yeni çatışmalar patlak verdi.

BM hızla büyüdü. Üye sayısı arttı. Yeni kuruluşlar eklendi. Bu genişleme etkileyiciydi. Ancak sorunları da beraberinde getirdi. Bazı BM kuruluşları gerçekten takdire şayan işler yaptı. Zor koşullarda bile başarılı oldular. Ama madalyonun diğer yüzü de var. Yapısal sorunlar ve para sıkıntısı, BM’yi zayıf düşürdü.

En kötüsü de BM’nin kötüye kullanılmasıydı. Kore Savaşı bunun acı bir örneğiydi. Teknik olarak bir BM operasyonuydu. Ama gerçekte, ABD’nin ideolojik savaşıydı. Herkes bunun farkındaydı.

BM, barışı korumak için kurulmuştu. Ama çoğu zaman savaşların aracı oldu. Bu, kuruluşun temel amacına bir ihanetti. Bugün BM’ye baktığımızda, karışık duygular hissediyoruz. Başarılar var, evet. Ama başarısızlıklar da göz ardı edilemeyecek kadar büyük.

Hatırlayalım, Irak Savaşı öncesinde ABD, konseyin onayını almaya çalışmıştı. Başarılı olamadı. Bu olay, konseyin yapısının sorunlu olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Düşünsenize, “Dünya barışını koruma” iddiasındaki bir kurum, kendi içinde çelişkiler barındırıyor.

Herkes reform istiyor. Bu reform kuruluşun daimi üyeleri artırarak mı yoksa tamamen yeni bir yapı oluşturarak mı ortaya çıkacak?

En çarpıcı eleştiri ise Küresel Güney’den geliyor. “Biz yok sayılıyoruz” diyorlar. Bu konuda haklılar da…

Hindistan, Brezilya ve Nijerya gibi ülkeler konseye girmeye can atıyor. Birleşik Krallık, 80 yıl önce koca bir imparatorluktu. Şimdi ise kendi iç sorunlarıyla boğuşuyor. Dış politikada ABD’nin gölgesinde kalmış durumda.

Fransa, biraz daha bağımsız. Ama Avrupa’nın sesi olmaktan epey uzak.

Asıl sorun ise veto yetkisi. Bu yetki, konseyi felç ediyor. Daimi üyelerin veto yetkisinin kısıtlanması veya daha iyisi tamamen kaldırılması hayati önem taşıyor. Rusya Ukrayna’yı işgal ediyor ama kendini kınayan kararları veto ediyor. Çin, Uygurlara yaptıklarının hesabını vermiyor. ABD ise İsrail’i her türlü eleştiriden koruyor.

Bu sistem artık işlemiyor. Değişim şart. Veto yetkisi ya sınırlandırılmalı ya da tamamen kaldırılmalı. Yoksa BM, dünya barışını sağlama görevini nasıl yerine getirebilir ki?

BM’nin asıl amacı insanlığa hizmet etmek olmalı. Ama gelin görün ki, bu dev organizasyon sık sık sendeliyor. Kritik anlarda yaşanan başarısızlıklar, BM’nin önemsiz olduğunu değil, yapısal sorunları olduğunu gösteriyor. Adeta dev bir fil gibi; güçlü ama hantal.

António Guterres, Genel Sekreter koltuğunda genellikle akıllıca davranıyor. Ama son olaylar onu da şaşırttı. Bir üye devlet tarafından istenmeyen kişi ilan edileceğini kesinlikle aklının ucuna getiremezdi. Dahası, sadece 104 ülkenin ona destek vermesi de düşündürücü. Şili’nin çabalarına rağmen, dünya liderlerinin çoğu sessiz kalmayı tercih etti.

İsrail’in tutumu ise ayrı bir konu. 1948’den beri Filistinli mültecilere yardım eden BM kuruluşlarına karşı yürüttüğü saldırıları her geçen gün arttırıyor. Lübnan’daki barış gücüne saldırıları da malum.

Görünen o ki, bazı ülkeler için insan hakları ve barış sadece kağıt üzerinde güzel kavramlar. Uygulamaya gelince iş değişiyor. BM, bu çıkmazdan kurtulabilir mi bilinmez.

Kağıt üzerindeki kararlar bile uygulanmıyor. Sadece retorik malzemesi oluyorlar. Sonra da unutulup gidiyorlar. Sürdürülebilir kalkınma, iklim değişikliği gibi hayati konulardaki çabalar da aynı kaderi paylaşıyor. Hayal olmaktan öteye geçemiyor.

Çözüm olarak belki de Genel Kurul’un yetkilerini artırmak gerekiyor. Ama son toplantıda gördüklerimiz umut verici değil. Liderler barış yerine savaş naraları attılar. Netanyahu ve Lavrov başı çekti bu utanç tablosunda.

Tek umut ışığı Güney Amerikalı liderlerden geldi. Şili Devlet Başkanı Boric’in sözleri tarihe not düştü: “Barbarlıklar arasında seçim yapmayı reddediyorum. Ben insanlığı seçiyorum.

İsrail’i durdurmak artık çok güç. İstediğini yapacak güçte ve büyük değişimin öncülüğünü üstlendi. Durdurmak için bazıları, İsrail’e karşı uluslararası yaptırımları öneriyor. Tıpkı geçmişte Güney Afrika’daki ırkçı rejimi sona erdiren yaptırımlar gibi. Diğerleri ise ABD’nin İsrail’e verdiği desteği kesmesini istiyor.

Öncelikle, BM’nin yapısı artık günümüz gerçeklerine uymuyor. Güvenlik Konseyi’ndeki beş daimi üyenin veto yetkisi, küresel krizlere hızlı müdahaleyi imkansız kılıyor. 1945’te mantıklı görünen bu yapı, bugün BM’nin en büyük handikabı.

Bu durum BM’nin kendini yenileyip yenileyemeyeceği sorusunu ortaya çıkartıyor. Üye ülkeler, BM’yi reforme etme konusunda kararlı davranabilmeleri de önemli. Çünkü BM’nin geleceği buna bağlı.

80 yıllık tarihinde BM, insanlığın hem umutlarını hem hayal kırıklıklarını yansıttı. Şimdi ise kritik bir kavşakta. Ya kendini yenileyecek ya da giderek önemsizleşecek. Unutmayalım ki dünya barışı ve refahı için güçlü bir BM’ye her zamankinden daha çok ihtiyaç var.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version