Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Barışın sesi sustu…

Barışın sesi sustu…


YÜKSEL DURGUT | YORUM 

Tarih, zulme karşı dimdik duran âlimlerin ve velilerin hikâyeleriyle dolu. Bu kutlu insanlar, adeta zamanın ötesine geçerek, geleceği temaşa eden birer seyyah gibidirler. Tıpkı Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yaptığı gibi…

Hocaefendi, sanki tarihin seyir terasına çıkmış, geleceği temaşa edip not düşüyor gibiydi. Onun vizyonu, fetret döneminden sonra gelecek bir rönesansı müjdeledi. Bu vizyon, dostun vefasını, düşmanın insafını adeta test etti. 

Geçmişe baktığımızda, birçok âlim zatın hayatı bize ilham verir. İmam-ı Şafiî’nin öğrencisi İmam Ahmed bin Hanbel, İslam Devleti’nin sınırlarının genişlemesinde rol oynayan önemli bir şahsiyettir. Abbasî halifeleri Me’mun, Mu’tasım ve Vâsık’ın kabul ettiği ve baskıyla kabul ettirmeye çalıştıkları Kur’an’ın mahluk olduğu fikrini kabul etmediği için işkenceye maruz kalan bu büyük imam, iki yılı aşkın süre hapiste kalmıştır. Ancak o, zindanda bile ilimden geri durmamıştır.

İmam-ı Azam Ebu Hanife, Abbasi halifesi Mansur’un kadılık teklifini reddettiği için hapsedilmiş ve işkence görmüştür. Ebû Hanîfe, bütün zorlamalara rağmen Emevî ve Abbâsî saltanat sahiplerine boyun eğmemiş, yönetim anlayışını onaylamadığı Abbasi Devleti’nin ikinci halifesi Mansûr tarafından Bağdat’ta hapsedilip işkence görmüş ve zehirleterek öldürülmüştür.

İmam Gazzali, döneminin yöneticileri tarafından baskı altına alınmış, eserlerinin yakılması emredilmiştir. İmam Serahsi, Karahanlı hükümdarını eleştirdiği için Özkent kalesinin kuyusuna hapsedilmiş, meşhur eseri el-Mebsut’u bu kuyuda yazdırmıştır. İbn Teymiyye, görüşleri nedeniyle defalarca hapsedilmiş, son hapsinde kitapları ve kalemleri elinden alınmış, zindanda vefat etmiştir.

Bediüzzaman Said Nursi, Osmanlı’nın son döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında sürgünler ve hapishaneler arasında ömür geçirmiştir. Üstad o günler için şöyle der: “Bir günü, bir hücre hapsi kadar beni sıkıyor. Bu gurbet, yaşlılık, hastalık, yoksulluk ve güçsüzlükle, kışın şiddetli soğuğunda her şeyden mahrum bir halde hayatımın en ağır günlerini geçiriyorum.

Günümüz dünyasında da Hocaefendi, tıpkı seleflerinin yolundan giderek, hak bildiği yolda yürümekten asla geri durmamış ve zalime boyun eğmeyerek 15 Temmuz sonrası yaptığı açıklamada, “İdam kararı çıkarsalar, güle güle ipe de giderim ama her gün 50 defa da öldürseler ve tekrar diriltseler bir zalimden özür dilemem.” demiştir.

Gülen’in insanlık adına söyledikleri, onun vizyonunun ne denli geniş olduğunu gösterir. O, “İnsanlığın İftihar Tablosu” adlı eserinde, “İnsanlık, ancak sevgi, hoşgörü ve diyalog yoluyla birbirine yaklaşabilir.” diye yazmıştır. Bu sözler, onun barış ve kardeşlik mesajının özeti gibi. Eğitim ve diyalog çalışmalarıyla dünya çapında tanındı ve sevildi. Ne yazık ki kendi ülkesinde iftira ve karalama kampanyalarına maruz bırakıldı.

Hocaefendi, İbrahimi dinler arasında hep diyalogdan yana olmuştur. İstanbul’da büyük dinlerin liderlerini aynı sofra etrafında bir araya getirmeyi başarmıştır. “Kendinden ve inançlarından emin olanlar, başka inançlara saygıda kusur etmez. Kendi değerlerini bilen, başka değerleri de bilir. Herkesin inancı kendinedir. Kimse kimseye inancını zorla kabul ettiremez.düşüncesine sahiptir. 

Gülen’in geride bıraktığı mirası sadece yerde serili bir döşeği ve raflar dolusu kaleme aldığı kitapları oldu. Bu sade yaşam tarzı, onun dünyevi zenginliklerin gelip geçici, manevi değerlerin ve geride bıraktığı yeşeren ümitlerin ne kadar değerli olduğunu ortaya koyuyor.

Gandhi’nin torunu yazar Tushar Gandhi, Gülen’in ölümünün ardından sosyal medya hesabından şu mesajı paylaştı: “Barışın bir başka sesi sustu. İnsanlık adına büyük kayıp.

Bu sözler, Gülen’in sadece Türkiye’de değil, dünya çapında tanınan ve saygı duyulan bir şahsiyet olduğunu gösterdi.

Tarih boyunca âlimler ve veliler zulme uğramalarına rağmen hakikati söylemekten geri durmadı. Onlar biliyorlardı ki gerçek kurtuluş Allah’ın rızasındadır. Bu yüzden dünyevi makamları ve geçici iktidarları değil, ebedi saadeti hedeflediler.

Muhterem Gülen Hocaefendi de bu geleneğin günümüzdeki temsilcisiydi. O, tüm baskılara ve iftira kampanyalarına rağmen sevgi ve hoşgörü mesajını yaymaya devam etti. Hocaefendi’nin duruşu, bize hakikatin er ya da geç galip geleceğini gösterdi.

Tarihteki âlimlerin çektikleri çileler ve gösterdikleri sabrı Hocaefendi de gösterdi. Zulüm elbet bir gün son bulacak. Bizlere düşen bu değerli şahsiyetlerin mirasına sahip çıkmak ve onların açtığı yolda yürümek. Gülen’in hayatı ve öğretileri, bize insanlığın ortak değerlerini hatırlamamız için bir ışık gibi. Hocaefendi, “İnsanlar arasındaki farklılıklar, bizi ayırmak için değil, birbirimizi tamamlamak içindir.” diye söyler. Bu düşünce, günümüz dünyasında her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir anlayıştır.

Hocaefendi’nin eğitim alanındaki çalışmaları tüm dünyaya meyve verdi. Dünyanın dört bir yanında açılan okullar, onun “İlim Türkiye’den çıkıp dünyaya yayılmalı” vizyonunun yansıması. Bu okullar, farklı kültürler arasında köprüler kurdu, barış ve kardeşlik tohumları ekti.

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin hayatı, öğretileri ve mirası sadece yazdığı kitaplar veya kurduğu kurumlar değil, aynı zamanda insanlığın vicdanında bıraktığı izdir. Bu iz, gelecek nesiller için de aydınlık bir yoldur.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version