NECİP F. BAHADIR | YORUM
Çinliler beddua ederken, “Tuhaf zamanlarda yaşayasın.” derlermiş. Medyaya yansıyan tuhaf haber bir ikiyle sınırlı değil. Türkiye’de her şey tuhaf olunca haberlerin normal olması beklenir mi? Erdoğan, Narin cinayetini yorumlarken, “Toplum olarak nereye gidiyoruz?” diye sordu. Oysa onun soru sorma hakkı yok, cevap verme makamında oturuyor!
Toplumun hali pürmelalinden Erdoğan’ın da şikayetçi olması tuhaf değil mi? Bülent Arınç kadar cesur değil, ‘Sodom Gomore ve Cahiliye Dönemi’ diyemedi. Toplumu ‘cahiliye dönemine’ benzetse kendisine de ‘rol biçilecek’ çünkü. Bugün, “Mekke’nin egemenleri kim?” sorusunun tek cevabı var: AKP’nin kodamanları…
Erdoğan ‘Ebu Cehil’e mi yoksa, Ebu Leheb’e mi’ daha çok benziyor tartışılır. Belki bir başkası da olabilir.
Tuhaf haberlerden ikisine dikkat çekeceğim. İlki Bilal Erdoğan’ın açıklamaları… Damatlardan sonra ‘şehzade’ de sahneye çıktı. Gençlik, eğitim falan değil, siyaset ve ekonomi konuştu. Babasının politikalarını eleştirdi. Tam da ‘Kramer, Kramer’e karşı’ durumu. Oğul Erdoğan’ın, baba Erdoğan’ın yaptıklarına ciddi itirazları söz konusu. Bilal Oğlan, babasına ‘verdi veriştirdi’ desek yeridir.
Babasının yerine mi hazırlanıyor acaba? Damatlardan Berat olanı proje olarak denendi, başarısız oldu. Onun başarısızlığı diğer damadın da önünü kesti. Berat Albayrak tam bir fiyaskoydu. Ekonomiyi batırdı. Oysa Kayınpederi’nin ne hayalleri vardı onun hakkında. Koltuğunu ona bırakacaktı. Bırakın ülkeyi, tek bakanlığı bile idare edemedi. Ekonomiyi de siyaseti de yüzüne gözüne bulaştırdı.
Eğer bir yönetimde ‘Saray’ başrolü oynuyorsa orada entrikalar ve aile içi kavgalar eksik olmaz. Bilal Erdoğan’la, Berat Albayrak’ın arasının hiç de iyi olmadığı uzaktan bakınca bile belli oluyor. Neyse Saray içi dedikodular başka yazının konusu. Eğer ülke yönetimini etkiliyor, siyasi senaryolara kaynaklık ediyorsa Saray’da olup bitenlere kulak kabartmak caizdir, yadırganmaz.
‘Tuhaf haberimize’ dönecek olursak… Bilal Erdoğan “Bir ekonomist olarak konuşuyorum!” diye başlamış söze… Babası da ‘ekonomist’ olduğunu sık sık hatırlatırdı. Üslubu babasından miras olmalı. Babası ‘ekonomist’ olmasına rağmen ‘nass’ dedi, ‘sebep sonuç’ dedi, tüm itirazlara kulaklarını kapattı ve sonunda ekonomiyi çökertti. Kurtarıcı olarak dışarıdan Mehmet Şimşek’i getirdi. Şimşek’in pozisyonu kabinede AKP kökenli bakandan çok, bir ‘IMF yetkilisini’ andırıyor. Kemal Derviş’ten hiçbir farkı yok, sadece adı farklı.
Bilal Erdoğan: EYT büyük felaketti!
Baba Erdoğan bir süredir ‘ekonomist’ titrini kullanmıyor. Nasıl kullansın ki karşısında enkaza dönüşmüş bir ekonomi var. Şimdi sıra oğul Erdoğan’da… Oğul Erdoğan bir ‘ekonomist’ olarak dedi ki; “EYT yanlış uygulamaydı ve gençler bu konuda daha bilinçli olmalıydı. Bu konuda ses çıkarmadılar, sosyal medyada EYT karşıtı bir hareket görmedik. 42-45 yaşındakiler emekli oldu. Ben de EYT’ye hak kazandım bu arada, karşı olmama rağmen. Kim ödeyecek onların maaşını. Kandırıldık mı? Evet, kandırıldık. EYT büyük bir felaketti…”
Bu ağır sözlere baba Erdoğan’ın bir cevabı olacak mı? Acaba bu satırları okuyunca neler hissetti? “Yeni bir ekonomist siyasetçi yetişiyor!” diye oğluyla gurur mu duydu yoksa politikalarını ‘büyük felaket’ gibi bir üslupla eleştirdiği için kızdı mı? Bana sorarsanız, “Ne gerek vardı şimdi buna!” demiştir önce, sonra öfkelenmiş ve “Sana mı düştü konuşmak?” diye ağzını bozmuştur.
AKP içinden herhangi bir isim aynı sözleri söylemiş olsaydı işi bitmişti. O sözleri yedirirdi sahibine. Ve partiyle ilişkisini keserdi.
‘Ekonomist’ olduğu için herhâlde EYT’nin sadece ekonomik yönünü konuşuyor oğul Erdoğan. İşine gelmediği için siyasi yönüne hiç değinmiyor. EYT, babasına ‘seçim’ kazandırdı. Bunu nasıl görmez? Eğer EYT şubat ayında, seçimden hemen önce Meclis’ten geçmeseydi, Mayıs seçimlerini babasının kazanması mümkün müydü? Kazandı mı, o da kuşkulu ya… Nasıl olduysa, İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirleri kaybetti ama Türkiye’yi nasıl kazandı. Bu işe kimse akıl sır erdiremedi. Ben de çözebilmiş değilim.
Bilal bugün Saray’da oturuyorsa, odalar arası gezintiye çıkıyorsa bunu EYT’ye borçlu. EYT olmasaydı, Saray’a ancak uzaktan bakardı. Babasına eleştiri acaba sadece EYT ile mi sınırlı yoksa diğer politikalara da itirazı var mı? Pek sanmıyorum ama konuşmaya devam ederse EYT dışındaki düşüncelerini de öğrenme fırsatımız olur.
Haberde tuhaflık nerde mi? Oğulun, babasını eleştirmesinde… EYT kararını ‘büyük felaket’ diye nitelemesinde. SETA araştırmasında AKP içinde ‘Erdoğan’ın dokunulmazlığı kalktı’ demiş, partililerin kendisini ‘kötü gidişatın sorumlusu’ olarak gördüğünü rapor etmişti. Erdoğan bırakın partiyi aile içinde bile eleştirilir hale geldi. Uzak olmayan bir zamanda bu eleştirilerin, isyana dönüşmesi sürpriz olmaz. Artık Erdoğan AKP’de ‘dokunulmaz lider’, aile içindeyse ‘dokunulmaz baba’ değil. Tuhaf haberin bize söylediği bu.
Erdoğan’dan Şimşek’e: “Bu iş nasıl olacak?”
Diğer ‘tuhaf haber’ ise Fatih Altaylı’nın yazısından… Bir ‘kulis haber’ aslında. Ankara’da kulis haberciliğin bittiği doğru. Manşetlerin, haberlerin malzemesi hep ‘resmi açıklamalar’. Perde arkası bilgisi yok denecek kadar az. Erdoğan ve AKP söz konusu olduğunda ‘kulisi’ yazacak gazeteci bulmak da zor. Erdoğan’ın kapalı bilgilerin haberleştirilmesini sevmediğini herkes bilir. “Konuşan bakanı kapının önüne koyarım!” sözü arşivlerde duruyor.
Erdoğan, kabine toplantısında Mehmet Şimşek’e dönerek, “Ekonomiyi tam olarak kitaba göre yönetiyorsunuz maşallah… Ama kitapla siyaset her zaman uyuşmuyor. Siz kitabı çok iyi biliyorsunuz ama biz de siyaseti biliyoruz. Bu iş nasıl olacak?” demiş. Haberin üzerinden bir tam gün geçti, yalanlandığını görmedim. Haber üslup ve içerik açısından doğru gibi duruyor. O sözler Erdoğan’ın üslubuna benziyor.
Şimşek’in bir AKP’li bakandan ziyade, IMF yetkilisine benzediğini söylerken kastettiğim işte tam da buydu. Erdoğan, Şimşek’in politikalarından rahatsız ama elinden de bir şey gelmiyor. Sitem etmekle yetiniyor. Ama ‘şimdilik’! En ufak bir çıkış görse rahatsızlığı ‘söz’ olarak kalmaz, Şimşek’i geldiği yere gönderir. Neylersin ki eli kolu bağlı. Denize düştü, Şimşek’ten başka cankurtaranı yok. Şimşek kurtarabilir mi? O da zor ya…
Mehmet Şimşek, o sözleri nasıl sindirdi?
Eğer ‘tuhaf zamanlarda’ olmasak bu sözleri duyan bir bakan ‘basar istifayı’ kapıyı çarpar giderdi. Şimşek de düşünmüştür istifayı. Şimşek’in bakanlığa ihtiyacı yok ama Erdoğan’ın Şimşek’e ihtiyacı var. Şimşek o sözleri nasıl sindirdi merak etmiyor değilim. “Vatan, millet, ekonomi…” dedi herhalde. Şimşek’in ‘ekonomiyi’ kendisinden daha iyi bildiğini Erdoğan’ın kabullenmesi aslında üzerinde durulması gereken bir gelişme. Kabinede bir şeyi Erdoğan’dan daha iyi bilen bir bakan var.
Bu hallere de mi düşecektin Erdoğan!
Neyse ki siyaseti Şimşek’ten de, herkesten de daha iyi biliyor.
Erdoğan’ın ekonomiden de siyasetten de anladığı, seçmeni ‘müşteri’ olarak görmesi ve devletin kaynaklarını seçim uğruna heba etmesinden ibaret. “Satın alınamayacak adam yoktur!” sözü Erdoğan’ın şiarı olmalı. 31 Mart seçimlerinde ‘para’ devreye sokamayınca sandık sonuçları bozguna dönüştü.
Erdoğan’ın durumu toparlayabilmesi için kan gibi paraya ihtiyacı var. Hazine boşaldı, deniz tükendi. Şimşek de dışarıdan eli boş döndü. Kıvranması bu yüzden. Erdoğan’ı artık ‘para’ da kurtaramaz. Taban çözüldü çünkü. Giden, dönmez.
Zaman ‘tuhaf’, haberler ‘tuhaf’…
Nereye gidiyoruz?
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***