Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Paris Olimpiyatları açılış töreninin özgürleştirici anlamı


Slavoj Žižek

Çeviren: Özlem KIRTAY & Bekir DEMİR


Eleştirmenlerinin yerdikleri Paris Olimpiyatları açılış töreninin ironik, müstehcen gösterisi, basmakalıp, mizahtan yoksun politik doğruculuktan olabildiğince uzaktı. Sadece Avrupa’yı en iyi şekilde sunmakla kalmadı gösteri dünyaya böyle bir törenin sadece Avrupa’da mümkün olduğunu hatırlattı.

Bu yaz gerçekleşen iki büyük kültürel olay, 2024 Paris Olimpiyatlarının açılış töreni ve Deadpool & Wolverine filminin gösterime girmesi, her ikisi de ironiye doymuş göz kamaştırıcı gösteriler sunuyor. Ne var ki ikisinin tek ortak noktası bu kadar ve aralarındaki farkları analiz ederek günümüzde ironinin son derece muğlak yapısını daha iyi anlayabiliriz.

Egemen toplumsal düzene karşı ironik bir mesafe, çoğu zaman konformizmin üstü örtülü bir biçimi olarak işlev görür. The Observer‘dan Wendy Ide’nin Marvel süper kahraman filmlerinin sonu gelmeyecek gibi görünen döngüsünün son halkası olan Deadpool & Wolverine için yazdığı gibi, film “iğrenç ve aynı zamanda çok komik olabilir… Ama aynı zamanda baştan savma, tekrarlayıcı ve kalitesiz bir görünüme sahip mimlerden türetilmiş esprilere ve çizgi roman hayranlarına yönelik esprilere aşırı bel bağlıyor.”[1]

İdeolojinin günümüzde nasıl işlediğinin mükemmel bir açıklaması. Artık kimsenin asıl mesajı ciddiye almadığı bilindiğinden, kendine göndermeli şakalar, çoklu evrenlerde gezinme ve dördüncü duvarı yıkan alaycı espriler sunuluyor. Aynı yaklaşım (yani statükonun hizmetindeki ironi), halkın büyük bir kısmının giderek daha çılgın ve şiddet dolu bir dünyaya nasıl katlandığını da gösteriyor.

Ne var ki Olimpiyat açılış töreninin yönetmeni Thomas Jolly bize farklı bir ironi tarzının da mümkün olduğunu hatırlatıyor. Ev sahibi şehri ve Fransız kültürünü sergilerken Olimpiyat İlkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmasına rağmen epey eleştirildi. Bacchanalia şenliklerinin tasvirini Son Akşam Yemeği ile alay etmek olarak algılayan Katolikleri bir kenara bırakırsak, olumsuz tepkileri en iyi Macaristan Başbakanı Viktor Orbán dile getirdi:

Batılılar ulus devletlerin artık var olmadığına inanıyor. Ortak bir kültür ve buna dayalı bir kamu ahlakı olduğunu reddediyorlar. Ahlak diye bir şey yok ve eğer dün Olimpiyat Oyunlarının açılışını izlediyseniz bunu görmüşsünüzdür.

Bu da tehlikenin daha büyük olamayacağını gösteriyor. Orbán için bu tören Avrupa’nın manevi açıdan intiharı anlamına gelirken, Jolly (ve umarım birçoğumuz) için Avrupa’nın gerçek kültürel mirasının nadir bir tezahürüydü. Dünya, radikal şüphesi evrensel -dolayısıyla “çokkültürlü”- bir perspektife dayanan modern felsefenin kurucusu Descartes’ın memleketinin keyfini çıkardı. Kendi geleneklerinin diğerlerinin sözde “aykırı” (eccentric) geleneklerinden daha iyi olmadığını anladı: [2]

[D]aha kolejden beri filozofların herhangi biri tarafından zaten dile getirilmiş olmayacak kadar tuhaf ve inanılması güç bir şeyin hayal edilemeyeceğini öğrenmiştim ve o zamandan beri de yolculuk yaparken bizimkilere oldukça aykırı duygu ve düşüncelere sahip tüm insanların bu yüzden ne barbar ne de vahşi olduklarını, aksine çoğunun aklını bizim kadar ya da bizden daha fazla kullandığını gör[müştüm].

Sahici bir evrenselci konuma ancak tikelliği göreceleştirerek ulaşabiliriz. Kantçı terimlerle ifade edecek olursak, etnik köklerimize bağlı kalmak, bizi, olumsal dogmatik ön kabuller tarafından kısıtlandığımız özel bir akıl kullanımına götürür. “Aydınlanma Nedir?”de Kant, aklın bu erginleşememiş, özel kullanımına karşı daha kamusal, nesnel kullanımını savunur. İlki yalnızca kişinin kendi devletini, dinini ve kurumlarını yansıtır ve bunlara hizmet ederken, kamusal akıl kişinin beynelmilel bir pozisyon almasını gerektirir.

Paris Olimpiyatları açılış töreninde gördüğümüz şey evrensel akıldı: modern Avrupa’nın özgürleştirici özüne nadir bir bakış. Görüntüler Fransa ve Paris’e ait olsa da, kendine göndermeli espriler bunun aklın özel bir kullanımı olmadığını açıkça ortaya koyuyordu. Jolly, Fransız devleti de dahil olmak üzere tüm “özel” kurumsal çerçevelerle arasına ironik bir mesafe koymayı ustalıkla başardı.

Töreni LGBTQ+ ideolojisinin ve politik doğrucu tekdüzeliğin bir göstergesi olarak kınamakla muhafazakârlar büyük bir hata yaptı. Elbette törende muhafazakâr milliyetçiliğe üstü kapalı eleştiriler vardı; ancak içeriği ve tarzıyla daha çok katı PD [politik doğrucu] ahlakçılığına -ya da “vokculuğa”- yönelikti. Standart PD tarzında (belirli bir kapsayıcılık kavramına uymayan herkesi dışlayan) çeşitlilik ve kapsayıcılık konusunda endişelenmek yerine, gösteri herkesin içeri girmesine izin verdi. Marie Antoinette’in giyotinle kesilmiş şarkı söyleyen başı, Seine Nehri’nde yüzen Mona Lisa ve yarı çıplak bedenlerden oluşan neşeli bir Bacchanalia’nın önüne yerleştirildi. Notre Dame’ı tamir eden işçiler iş başında dans etti ve gösteri bir stadyumda değil, dünyaya açık olan tüm bir şehirde gerçekleşti.

Böylesine ironik ve müstehcen bir gösteri, sıradan ve mizahtan yoksun politik doğruculuktan olabildiğince uzaktır. Tören yalnızca Avrupa’yı en iyi şekilde temsil etmekle kalmadı, dünyaya böyle bir törenin yalnızca Avrupa’da mümkün olduğunu hatırlattı. Evrenseldi, çok kültürlüydü ama mesaj dünyanın en büyük şehri olan Fransa’nın başkentinin bakış açısından veriliyordu. Bu gösteri, savaşa ve nefrete yer vermeyen, büyük bir çeşitliliğe sahip bir dünya adına onu betimleyen bir umut mesajıydı.

Bu mesajı, sağcı Rus siyaset filozofu Aleksander Dugin’in Brezilyalı gazeteci Pepe Escobar’a verdiği son röportajdaki bakışla karşılaştırın. Dugin’e göre Avrupa artık önemsizdir, yüksek bir duvarla korunan kokuşmuş bir bahçedir. Tek seçenek ABD’nin küreselci derin devleti ile egemen devletlerden oluşan barışçıl bir yeni dünya düzeni arasındadır. Dugin’e göre bu düzen barışçıl olacaktır çünkü Rusya tüm gelişmekte olan ülkelere nükleer silah dağıtacak ve böylece karşılıklı güvenceli imha ilkesi her yerde geçerli olacaktır.

Dugin’e göre bu yılki ABD başkanlık seçimleri, Amerikan derin devleti ile Donald Trump arasındaki bir çekişme olarak insanlığın kaderini belirleyecektir. Trump kazanırsa, gerilimin azaltılması olanaklı olsa da, bir Demokratın kazanması durumunda küresel savaşa ve insanlığın sonuna doğru gidiyor olacağız.

Orbán ve Dugin gibi insanların düşünceleri karşısında Jolly’nin mesajı son derece etik. Milliyetçi muhafazakârlara şunu fısıldıyor: Bu töreni tekrar dikkatlice izleyin ve dönüştüğünüz şeyden utanın.


Kaynak: Bu çeviri Corpus Dergi‘de yayınlanmıştır.

NOTLAR

[1] https://www.theguardian.com/film/article/2024/jul/27/deadpool-wolverine-review-marvel-achingly-meta-gagfest-is-going-to-be-huge-ryan-reynolds-hugh-jackman-shawn-levy

[2] Descartes’ın Yöntem Üzerine Konuşma kitabından. Çeviri Murat Erşen. (Ed.)

Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version