Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Gündemi bırakın, Saray’daki veliahtlık yarışına bakın

Gündemi bırakın, Saray’daki veliahtlık yarışına bakın


M. AHMET KARABAY | HABER YORUM

Gündemin hızına yetişmek mümkün değil. Yakın zamana kadar dışarıdakiler adrenalini yükseltmek istediklerinde dönüp Türkiye gündemine bakarlardı. Şimdi dünya gündemi de Türkiye ile yarışır oldu. Bölgeyi ve ülkeyi saran savaş bulutlarının sonu nereye varacak? Herkes bu sorunun cevabı peşinde. Bugün sizi gündemden koparıp birlikte Saray entrikaları arasında bir gezinti yapacağız.

36 OSMANLI PADİŞAHINDAN 25’İNDEN DAHA UZUN SÜRELİ İKTİDAR

Biz bütün bunları bir kenara bırakıp saray entrikalarına odaklanacağız. Saray entrikası dendiğinde niye şartlanmış olarak Osmanlı ya da Bizans dönemini hatırlıyoruz ki? Bir lider 22 yıldan bu yana iktidarını sürdürüyorsa ve kendine Osmanlı saraylarında oturan hükümdarları kıskandıracak büyüklükte 1100 odalı Beştepe Sarayı’nı inşa ettirmişse Sultan Recep Tayyip’in her şeyi ile Osmanlı hükümdarlarından fazlası var eksiği yok!

Beştepe Sarayı, Osmanlı’nın yaptırdığı bilinen büyük saraylarının toplamından daha büyük. Osmanlı’nın en büyük sarayı olarak bilinen Topkapı Sarayı’nın 402, Dolmabahçe Sarayı’nın 319 odası bulunuyor.

Sultan Recep Tayyip, hükümdarlık süresi olarak da 36 Osmanlı padişahından 25’inden daha uzun süre iktidarda kaldı. Şimdi de 24 yıl iktidarda kalan ve 24. Osmanlı hükümdarı I. Mahmud’un (1730-1754) saltanat süresini geride bırakma çabasında. Türkiye demokrasiyle yönetilme iddiasında olsa da Erdoğan, oluşturduğu ortamla hiçbir Osmanlı hükümdarının hayal edemeyeceği bir lüks ve zenginlik içinde, dahası ‘tek adam’ olarak ülkeyi yönetiyor.

Osmanlı hükümdarları, tek isim olarak öne çıksa da sadrazam, şeyhülislam, Anadolu ve Rumeli beylerbeyinin ne düşündüğü son derece önemliydi. Padişahlar baş üstünden kelle alabilirdi ama ülkeyi ilgilendiren konularda asla tek başına karar veremezlerdi. Erdoğan, bütün güçleri kendinde toplamasıyla seleflerinin hemen hepsinden daha “şanslı”. “Türkiye’de de muhalefet ve medya var!” diyenlere tek bir hatırlatma yapmak istiyorum.

Osmanlı döneminde Yıldırım Bayezid (1389-1402) döneminde sarayda soytarı geleneği başlatıldı. Bu uygulama Tanzimat’ın ilanı (1839) ile birlikte unutulup gitti. Bu soytarılar, her istediğini söyler, tuhaf hareket ve yaklaşımlarla padişaha hoşça vakit geçirtirdi, kimi zaman da hünkarı öfkelendirirdi.

Maalesef günümüzde Beştepe Sarayı’nın medyaya ve muhalefete bakışı ve konumlandırması bundan farklı değil. Eski dönemlerde, “Soytarısız padişah olur ama padişahsız soytarı olmaz!” yaklaşımı vardı. Bugün de Beştepe’nin kafasında “Muhalefetsiz iktidar olur ama iktidarsız muhalefet olmaz!” anlayışı var.

Sultan Recep Tayyip bu kadar güçlü olur ülkeyi parmağında oynatır da Osmanlı hükümdarları gibi veliahtlarını belirlemez mi? Gerçi Osmanlı hükümdarları, kimin veliaht olacağını kendileri belirlememiş, kimi zaman şehzadeler kendi aralarında kıyasıya mücadeleye hatta ülkeyi kana bulayan çatışmalara girişerek sonuca ulaşmışlardı. Sonraki dönemlerde ise “ekber ve erşed” uygulaması devreye girdi.

18 Kasım 2023’te Erdoğan, halefini gitmeden seçecek başlıklı yazımda kimlerin veliaht olabileceğine ilişkin detaylı bir yazı yazmıştım. Ülkenin demokratik bir sistemle yönetildiğini düşünüp Erdoğan sonrasına hazırlanan isimlerden söz etmiştim. Süleyman Soylu, Hulusi Akar, Hakan Fidan, Numan Kurtulmuş bunlar arasındaydı. Artık bunların adından söz edilmez oldu. Bunlardan bir tek Hakan Fidan var. Onu da “Dışişleri’nde işleri birbirine karıştırdı, beceriksiz çıktı!” diye yakın zamanda bir kenara çekebilir.

ESKİLER SIK ARAMAYA BAŞLADI

Şu sıralarda yıllardır görüşmediğim eski arkadaşların araması sıklaşmaya başladı. Benim bir kenarda kendi halimde okumalarla meşgul olduğumu bilmelerine rağmen güncel olaylara ilişkin görüşlerimi soruyorlar.

Ben de siyaseti ve gelişmeleri eskisi gibi takip etmediğimi söylememe rağmen ısrarla Erdoğan’ın “İsrail’e de gireriz!” sözlerini ve Hamas lideri İsmail Haniye’nin öldürülmesi sonrasındaki gelişmeleri soruyorlar. Ben de bir iki cümle kendi görüşlerimi ifade ettikten sonra onları konuşturmaya çalışıyorum. Genelde onlar da fazla yorum yapmaya yanaşmadıkları için sohbet 10-15 dakikalık telefon muhabbetinden öteye geçmiyordu.

AK Parti hükümetlerinde bakanlık görevi yapan, şimdi kendi ifadesiyle “dostlarıyla keyifli zaman geçirdiğini” söyleyen 30 yılı aşkın süreden bu yana tanıdığım biri aradı. Silivri sonrası ortak bir dostumuz aracılığıyla geçmiş olsun mesajı göndermişti. Anladığım kadarıyla o zaman aramaya cesaret edememişti.

Neyse… kısa bir “Nasılsın. Neler yapıyorsun!” muhabbetinden sonra uzatmayıp hemen konuya girdi. Geçmiş dönemde bazı öngörülerimin aynen çıktığını bildiği için, “Senin öngörülerini önemsiyorum ve onlara güveniyorum.” diyerek “Nereye gidiyoruz?” diye sordu.

Bugün paylaşmak istediğim bu konular değil. Sık sık ben muhatabıma sorular sordum, onu konuşturmaya çalıştım. O da hâlâ AK Parti içinde “ağır toplardan” sayıldığı için verdiği cevaplar benim için önemliydi. Aslında AK Parti’nin geleceğini bana soran kendisi olmuştu. Ben de bir iki cümle laf ettikten sonra, “Erdoğan bir şekilde çekilecek. Ya hak vaki olacak ya da seçimle… Bir şekilde gidecek. Erdoğan gibi bir lider kendinden sonrasını şekillendirmeden gitmez.” diye topu onun kucağına attım.

İKİ DAMAT VE BİR ŞEHZADE DEĞERLENDİRMESİ

Muhatabım da hanedan dışındakilerin şansının olmadığını vurguladıktan sonra yaptığı yorumlar hayli ilginçti. Büyük damat Berat Albayrak’ın bakanlık dönemini çok yanlış bir şekilde noktaladığına dikkat çekerek, Reis’in güvenini çok sarstığını vurguladı. Kimi kesimler tarafından yapılan, “Erdoğan nadasa bırakmak için biraz geri plana çektiği” yorumlarına çok katılmadığını söyledi. “(İstifasını)Instagram’daki sosyal medya hesabından paylaşması, doğrudan Reis’e yönelik bir hareket olarak algılandı.” dedi.

Albayrak’la ilgili eklediği bir söz vardı. “Soru işareti koydu ama üstünü çizmedi!” dedi. Anladığım kadarıyla Damat Berat’ın son zamanlarda TÜGVA’nın etkinliklerine katılması, yeni bir vakfın kurucuları arasında yer alması bu üstünün çizilmediğinin bir göstergesi. Küçük oğlu Bilal Erdoğan’ın ciddi bir kapasite sorunu olduğunun altını çizen muhatabım, “Eğer Reis, onda biraz partiyi ve ülkeyi yönetebileceğine ilişkin parıltı görse, şimdiye kadar partide ya da hükümette önemli görevler verip test etme yoluna giderdi.” dedi.

Buna rağmen Şehzade Bilal’in kendi önemli görevlere gelmese de arkadaşlarının ve dostlarının önemli yerlerde olması için büyük çaba harcadığını söyledi. Dahası, bu atamaların gerçekleşmesi için işin her aşamasını takip ettiğini örneklerle anlattı. Devlette kadrolaşma konusunda en güçlü olanın Bilal Erdoğan olduğunu vurguladı.

Muhatabım, Selçuk Bayraktar’ın parti tabanında ve gençlik üzerinde büyük bir etkisinin bulunduğuna dikkat çekti. Bayraktar’a ise hem Bilal’in hem de Berat’ın dirsek gösterdiğini söyledi. Küçük damadın her yıl yaptığı Teknofest’in bile bu sene önceki yıllara göre daha sönük geçeceğini söyledi. Ben de çalıya taş atmak babında, “Desene bu sene Teknofest’in yapılmama ihtimali gündemde!” diye araya girdim. “O kadar da değil. Çünkü onun iç kamuoyuna yönelik olduğu kadar dışarıda ticari bir tarafı var. Onun için iptal edeceklerini sanmam.” dedi.

Erdoğan’ın iki damadı bir kenara atmadığını, Bilal’i biraz daha donanımlı hale getirmeye çalıştığını ama bunda ne kadar başarılı olacağı konusunda şüphelerinin bulunduğunu söyledi.

“Peki Erdoğan’ın kendi iktidarının sürmesi?” diye sorduğumda ise “O işin bambaşka tarafı.” dedi.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version