Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Saray modernleşmesi ve sokak köpekleri


Dilaver DEMİRBAĞ


Kişi kendine temsilci seçer seçmez varlığından, mahremiyetinden ve rüyalarından vazgeçer; kendini kaybeder, temsilin taklidine ve tebaasına dönüşür.

Abdulgaffar El Hayati

“Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, ‘ama onlar hayvan’ diye düşündüğünde başlar”

DEM Parti Yasa Şerhi

Artı Gerçek Gazetesi Yayın Yönetmeni ve yazarı Ali Topuz, “Ötanazi tasarısı: Çöpçü Mehmet mi olacağız, Zehirci mi?” başlıklı köşe yazısında[1] Sait Faik’i bir kaldıraç gibi kullanarak sokak köpekleri ile İstanbul’un birbirine sarmalanmış, gündelik hafıza tarafından şekillendirilmiş bir kolektif hafızası olduğunu, bu kentin bir sokak hayvanı kenti oluşunu anlatıyor. Son dönemlere kadar çok doğru diyeceğim bir tespit. Ama yazık ki, o İstanbul giderek mazi haline geliyor.

Ardından Erdoğan’ın “bayram değil seyran değil” dercesine birdenbire neden sokak köpeklerinin canına yapıştığını sorarak bu yasada nedeni hala bilinmeyen şeyler olduğunu da belirtiyor. Açıkçası ben de Erdoğan’ın beynini Güvenli Sokaklar Derneği gibi gerçekten nefret ve şiddetin örgütlendiği, militer söylemleri olan bir “STK” yapılanmasının[2] adeta bir virüs gibi girip ele geçirdiğini merak edenlerdenim. Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapan yasa sonrası Peygamberin ölü köpeğin cesedine bakıp “ne de güzel dişleri varmış” diyerek her zaman vurguladığı “Medeniyetimiz” ifadelerinden sonra “kimse bize merhamet öğretmeye kalkışmasın” deyip Auschwitz çağrışımları yapan bir yasayı dayatıyor olmasındaki gizemi çözebilmiş değilim.

Ancak “sırrı” ne olursa olsun bu yasa bize “ya sev ya terket”i çağrıştıran, sosyal medya üzerinden kendileri gibi olmayanlara her gün küfürler ve nefretler savuran aktroller üzerinden her geçen gün daha fazla totaliterleşme alametleri gösteren bir iktidar biçiminin, bize ölümü gösterip sıtmaya razı etmesinde bir kilometre taşı daha. Foti Benlisoy ile Meltem Oral’ın “Negatif” diye adlandırdığı benimse “Faşist” adını tercih edeceğim bir (yine Benlisoy ile Oral’a atfen) “sadist popülizm” biçimi.[3]

O nedenle başta hayvan hakları aktivistleri bu öldürme, yok etme, arındırma üzerine bina edilmiş devlet şiddetinin üzerimize boca edilmesine karşı farklı bir Gezi direnişi örgütlüyorlar. Çünkü köpeklerin bir “sarı öküz”[4] olduğunu çoktan kapılmış elin ardından tüm gövdenin geleceğinin farkındalar. Tam da bu nedenle yasa etrafında bir vicdan ve özgür yaşama koalisyonu örgütlüyorlar yani gezi de olduğu gibi sokaktaki isyanın nedeni iktidarın devlet baskısı üzerine bina ettiği tam bir Almanya ve Rusya benzeri totaliter düzenin sonunun tüm muhalefeti bir söylemsel gaz odasının beklediğinin farkında olunuşu. O nedenle şimdiden bir haysiyet ayaklanmasına dönüşüyor mücadele.

TEMİZLİK GÖREVLİSİNDEN BAŞ BELASINA: BURJUVA HİJYEN MODELİ İLE SOKAĞIN “TEMİZLENMESİ”

Sokak köpeği denilen gerçekte uygarlıkla birlikte kentlerde insanlarla beraber yaşayacak biçimde evrimleşen bir köpek türü olan bu hayvanlar çağlar boyunca hayatın doğal bir parçasıydı. Bir tür dört ayaklı belediye olarak kentsel hijyene katkıda bulunuyorlardı. Ev hayvanı olarak “pet”e dönüşmeleri ise Aydınlanma Çağı’na, Viktorya İngiltere’sine kadar gider.

Konu “pet” yani ev hayvanı olarak köpek olgusuna gelmişken bazı istatistikler paylaşmak istiyorum. Dünya’nın en önde gelen istatistik derleyicileri olan Statista ve World Atlas’tan ve Evcil Hayvan Maması Üreticileri Federasyonu (FEDIAF) tarafından yayınlanan verilerle hazırlanan aşağıdaki haritada, Avrupa’da 1000 kişiye düşen köpek sayısı bakımından Romanya’nın 216 ile lider, Türkiye’ninse 14 ile son sıradadır. İngiltere’de 1000 kişiye 128 köpek, Almanya’da 129 köpek, İspanya’da 142, İtalya’da 140 köpek düşüyor. Kıyas olması bakımından Hindistan’ın bazı yerlerinde 1000 kişiye düşen köpek sayısı bazı yerlerde 140’a kadar çıkmaktadır ve bu durum, Türkiye’nin 10 katı bir köpek yoğunluğuna işaret etmektedir![5]

Sorun haline dönüştürülen olgunun ana kaynağı da burası. Köpek sahiplenen ve evinde/bahçesinde bakanların çok ama çok az olması. ABD’de milyonlarla ölçülen hayvan evde bakılırken biz de sahiplenilmediğinden bu hayvanlar “sahipsiz” “başıboş”, sokak köpeği haline geliyor. Bu kavramların her birinin içeriğine yönelik birçok siyasi sosyolojik analiz yapılabilir ama yazının çok uzamaması için bu kavramların sorunlu ve insan merkezci olduğunu ifade etmekle yetiniyorum.

Pasteur’un kuduz aşısını bulması ile birlikte modern hijyen anlayışına sosyolog Norbert Elias’ın Uygarlaşma Süreci’nin kente damgasını vurması ile birlikte önce şehir köpeklerinin, sonra da şehir kedilerinin de ölüm fermanı çıkarıldı. Modern Hijyen mantığı gereği Köpekler ve Kediler birer Kuduz potansiyeli olarak görülüp tıpkı şu anda çıkarılma sürecindeki yasa gibi barınaklara kapatılıp sonra da öldürerek sokakları tamamı ile “ıssızlaştırdı”lar.

Kurulan söylem çok tanıdık.

1883 yılında eczacı Emile Capron, ‘bu korkunç itlerin sonsuz sayısı’ kuduz yaydığı, atları korkutarak çok sayıda trafik kazasına neden olduğu ve yayaları alarma geçirdiği için başıboş köpeklerin Paris sokaklarından uzaklaştırılması çağrısında bulunmuştur.1 Capron’un sözlerinden de anlaşılacağı üzere, birçok yorumcu başıboş köpekleri, serbest dolaşımı engelleyen ve şehrin üretken insan ve insan olmayan sakinlerinin sağlığını tehdit eden, tehlikeli bir şekilde hareket eden baş belaları olarak görmüştü. Sokak hayvanları, Paris’in suç, pislik ve güvensizlikle boğuşan patolojik bir şehir olduğu hissine katkıda bulunmuş ve elit yorumcular onları şehrin suçlu, kirli ve köksüz ‘tehlikeli sınıflarının’ üyeleri olarak görmüştü.[6]

Bu söylem medeniyetimizden gelişmiş medeniyetlere nasıl geçiş yapıldığının da adeta tanığı. Doğrusu AKP Lider kadrosunun ve trollerinin oportünistliği insana parmak ısırtacak nitelikte. Süleyman Demirel bile Erdoğan kadar “dün dündür bugün bugün” pragmatizm ve esnekliğinde üstatlık düzeyine ulaşamamıştı.

Lakin özellikle Paris bu tutumunun sonucu tam bir lağım faresi kenti olarak hijyenin nasıl tersine döndüğünün bir kanıtı durumunda.

DEMOGRAFİK DEĞİŞİM VE KÖPEKLERİN ‘SORUN’ HALİNE GELMESİ

İstanbul, Paris, Londra New York gibi Batı kentlerinin ve Batıcı yöneticilerinin Batı özentisi “hijyen” kurgularının aksine köpeklerle, kedilerle, kuşlarla hatta farelerle bile birlikte yaşadı. Ta ki kentin demografisi değişmeye kapalı zengin ve üst orta sınıf sitelerinin, kenti dönüştürmesine kadar.

“Küreselleşen” İstanbul, bir merhamet şehrinden ve Heidegger’in olmaya bırakmak dediği her şeyin kendi doğasının ortaya çıkmasına olanak sağlayan bir bilgelikten; kapitalizmin tüketim ayinlerine kapılan bir görgüsüz sözde burjuva kültürü tarafından insana, hayvana ve hatta ağaca kayıtsız bencil bir yaşam modeli hegomonik biçim alıncaya kadar dönüştürülen bir kent oldu. Bu nedenle de Batı’da değişmeye başlayan ve hijyen yerine tüm canlılar ile barış ve uyum içinde yaşamayı vazeden bir kültürü savunanlar tarafından örnek gösterilen bir kent olarak var oldu.

Ancak özellikle son 25 yılda hızlanan demografik değişimle birlikte sokak köpekleri bir “sorun” olmaya başladı. Bölünen kültürel kimlikler arasında da adeta bir savaş nedeni oldular. Bugün toplumsal olarak sokak köpeklerinin fiziken ortadan kaldırılmasına olumlu bakmasalar da toplumun önemli bir kısmı bu köpeklerin sokakta olmaması konusunda hemfikir yazık ki ve Erdoğan da sayıları çok fazla olmasa da bu talebin çözümü olarak bu yasayı dayatma gücünü kendinde buluyor. Kısacası hayırsız ada sonrası beddualar edecek kadar kentle hayvanın bütünleştiği zaman geride kaldı.

AKP’NİN TOTALİTERLEŞEN İKTİDAR BİÇİMİ VE “ÖTEKİ”NİN TASFİYESİ

Durum bu ancak bu yasa başta da belirttiğim gibi esas olarak yaşam biçimi ile iktidarın arzu ettiği gibi olmayanlara dönük yeni dayatma, onların hayat alanını biraz daha daraltan bu yaşamın alanını erozyona uğratan yeni bir hamle. Yani Gezi için kullanılan “mesele ağaç değildi” söylemi aslında iktidarın bir uygulaması. Hedef esas olarak köpekler değil, köpekler üzerinden sevgiye, çeşitliliğe ve daha özgürlükçü bir hayata açık olanlara bir gözdağı.

Ve tam da alanlarda giderek daha fazla “itaat etmiyoruz” sloganı, “insana, hayvana, yeryüzüne, özgürlük” sloganında cisimleşen “özgürlüğüme dokunamazsın” sözü kendini “toplayamazsın, hapsedemezsin, öldüremezsin” üzerinden ifade ediyor.

Bu itiraz, feminist eylemler hariç şu ana dek yapılan eylemlerin en kadın ve en genç eylem olmasıyla da bu baskılara karşı en fazla “bunaldık”, “artık yeter” diyenlerin de sosyolojisini ortaya koyuyor. Bu eylemlerin ses bulduğu bütünsel özgürlük talebi “sokakta bağ kurduğum hayvanıma” dokunamazsın diyerek bu eylemi bir yandan da “kadının soyadını kullanma hakkını” yok sayan kadın özgürlüğüne de bağlıyor. Bu noktada sanki Etin Cinsel Politikası‘nı yazan Carol J. Adams konuşuyor hissine kapılarak onun kadınlarla hayvanlar arasında kopmaz bir bağ fikri öne çıkıyor.

Bu arada bir kurnazlık daha gözümüze sokuluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yasaya karşı çıkanlara dönük olarak “yasa çıktıktan sonra köpekleri en kısa zamanda sahiplenmelerini bekliyorum” derken AKP İslam’ının özü haline gelen tarikatçı kılıklı Vehhabi-Selefiler okullarda çocuklara “Müslüman evde köpek bakmaz, köpek olan evde bet bereket kalmaz” diyerek Hadis kitaplarında “Köpek giren eve Melekler girmez” diye yer alan uydurma bir hadise gönderme de bulunuyor ve olumsuz propaganda yaparak köpekleri sokağa mahkûm ediyor.

Aynı İslamcı kaynaklar diğer yanda da hem hayvanların da insanlar gibi ümmet olduğunu söyleyip hiçbir hayvana kıyılamayacağını söyleyip, hem de Peygamberin Mekke’de köpek katliamı yaptırdığını belirterek “gerekirse köpekler öldürülebilir” diyerek kendi Peygamberlerine adeta soykırımcı bir cellatlık rolü atfederek soykırımı meşru gösteren fetvalarla, İslamo-Faşizm diyenlere de meşru dayanak sunmaktalar.

Kısacası bir azgın azınlığa dayanan İktidar, hayvanın, kadının, çocuğun ve hatta onlar gibi olmayan ne kadar Müslüman varsa onların da hayat alanını daraltarak din adına Tahakküm uygulamakta. Tam da bu nedenle bugün bu iktidar farklı olan herkes için ciddi bir güvenlik sorunu haline geliyor her geçen gün. Çünkü yönetemem sorunundan muzdaripleştikçe meşruiyet kaybına uğrayan iktidar çareyi zorbalıkta bulmakta.

GAZZE İSLAMI AKP İSLAMI: MERHAMET Mİ GADDARLIK MI, DİN HANGİSİ?

Bu arada iktidarın dilinde bir cesede dönüşen Gazze, her fırsatta Müslümanlık vurgusu yapan, dindarlığı bir dayatma iktidarı olmanın gücüyle benim gibi olmayanın yaşamaya hakkı yoka dönüştüren, AKP’nin militan tabanın da cisimleşen bağnaz ve mütehakkim, zorba, İdeolojileşmiş Muaviye İslamcılığına din konusunda, dindarlık konusunda ders veriyor.

Sosyal medyadan yansıyan görüntüler Gazze sokaklarında hayvan beslemesi yapanları gösteriyor. [7] Açlıkla yiyecek sıkıntısı ile cebelleşen Filistin halkı Nazileri andıran soykırımcı İslam algısına merhamet dersi veriyor. Bu aynı zamanda Arap düşmanlığı yapanlara da bir cevap, çünkü Gazze halkı aynı zamanda Arap da olan bir halk olarak sözde “Türk İslam”ına “neyi unuttun hatırla” diyor.

Hâsılı bu yasa daha başlangıç ve zorbalaşan bir iktidar pratiği içinde bu mücadeleler her defasında bir başlangıca dönüşüyor.

Naziler döneminde yaşayan Lüterci Pastör (Rahip), Martin Niemöller tarafından yapılan bir itiraf vardır bu itiraf bir kez susuldu mu ardının geleceğini anlatır.

Önce sosyalistler için geldiler, sustum—çünkü sosyalist değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, sustum—çünkü sendikacı değildim. Daha sonra Yahudiler için geldiler, sustum—çünkü Yahudi değildim. Sonra benim için geldiler—benim için konuşabilecek hiç kimse kalmamıştı. [8]

Bu anlatılanları unutmamakta fayda var. Unutmayalım bugün sessiz kaldığımız şey bumerang gibi dönüp bizi vurabilir.

Yazıya Ali Topuz’la başladım yine onun yazısından bir alıntı ile bitireyim.

Hayır, her kötülük Batı’dan gelir, hayvan katliamı da onların eseri diyecek değilim elbette, sadece kapitalizmin insan için de, hayvan için de, ortak yaşam dünyası için de facialar üretmeye meyyal bir sistem olduğunu söylüyorum. [9]


KAYNAKÇA

[1] https://artigercek.com/makale/otanazi-tasarisi-copcu-mehmet-mi-olacagiz-zehirci-mi-312216

[2] Bu dernekle özellikle de kurucusunun ithal kedi ve köpek satışı, üretimi konusunda kamuoyuna epey bir bilgi saçıldı Nevşin Mengü ise bu derneğin üyelerinin insan öldürmeyi normalleştirip, hele de öldürdükleri insanın bir hayvan hakları savunuru olması nedeni ile “bir itsever temizlendi” şeklindeki sosyal medya paylaşımlarını gösterdi. Hâsılı güvenli sokaklar üyeleri hâlihazırda tür İslam faşizmini kendine düstur edinmiş kişiler imajı veren, bir tür paramiliter örgütlenme gibi. Mussolini faşizmi dönemindeki Kara Gömleklileri hatırlatıyor, sokakları muhtemelen kendi hayat biçimlerini, düşüncelerini paylaşmayanlardan “arındırarak” güvenli hale getirmeyi tasavvur ediyorlar gibi görünüyor. https://www.instagram.com/reel/C92vwECAVrh/?igsh=MWNyODJ0N2x5dGM0eQ%3D%3D

[3] “Aslında köpeklerin katlinin kamusal bir tartışmanın konusu haline gelmesi, toplumsal yükselme ve refah vaadinin tam anlamıyla bir hayal halini aldığı geç neoliberal devre özgü bir ‘sadist popülizm’ örneği sayılabilir. Söz konusu olan, alt sınıfların gündelik sıkıntılarını bir nebze olsun telafi edebilecek, yoksulluğu yönetilir kılacak maddi vaatlere dayanan bir popülizm değil, hedef seçilen bir grubun (göçmenler, LGBTİ+’lar ya da köpekler) ezilmesine, sindirilmesine doğrudan ya da dolaylı olarak iştirak etmenin yarattığı tatmini ve suçlu zevki (guilty pleasure) hedefleyen bir negatif popülizm.” (Foti Benlisoy, Meltem Oral- Sokakta Yaşayan Köpeklere Açılan Savaşın Yeni Safhası-

Yaygın Yanılgılar, Cinai Ayrımlar Ve Sadist Popülizm, 1+1 Ekspres, https://birartibir.org/yaygin-yanilgilar-cinai-ayrimlar-ve-sadist-populizm/

[4] Sarı öküz hikâyesi çoğu kişi için malumdur ama bilmeyenlere ben kısaca özetleyeyim. Ülkenin birinde öküzler ile aslanlar arasında bir mücadele vardır. Öküzler güçlü ve birlik içinde hareket ettiği için aslanların öküzleri avlayarak yeme çabası her defasında başarısızlıkla sonuçlandıkça aslanlar zayıflamaya, öküzler ise semirmeye devam eder. Sonunda aslanlar bu sorunun çözümü için bir toplantı yapar toplantıda aslan sürüsünün en kurnazı tek çare olduğunu bunun da öküzleri bölmek olduğunu belirtir ve bir taktik önerir. Bu taktiğe göre hareket eden aslanlar bir barış anlaşması teklif ederler. Anlaşmaya göre aslanları rahatsız eden görüntüsü ile onları saldırıya kışkırtan öküzler vardır. Aslanların sözcüsü “ şu aranızdaki sarı olan yok mu rengi öyle parlak ki adeta gözümüzü kamaştırıyor ve bizi tahrik ediyor. O yüzden verin onu bize barış içinde yaşayalım” der. Öküzler durumu kendi aralarında müzakere ederler çoğunluk verilmesinden yana oy kullanır yalnızca sürünün en yaşlısı buna karşı çıkar ama dinletemezler. Öküzler sarıyı aslanlara verirler aslanlar da sarıyı oracıkta parçalar. Bu öküzlerin yüreğine daha fazla korku salar. Aradan bir zaman geçer yine gelir aslanlar, kendilerinin aslında öküzlerle barış içinde yaşamak içinde yaşamak istediklerini belirtir. Sonunda sözü yine aralarındaki belli bir öküzün onları tahrik ettiğini söylerler ve “o benekli yok mu benekleri öyle bariz öyle tahrik edici ki irademizi yok edip bizi saldırgan yapıyor en iyisi siz onu bize verin sulh içinde yaşamaya devam edelim. Öküzler yine toplanır ve benekliyi verme kararı alıp onu aslanlara verirler. Aslanlar sarıya yaptıklarını ona da yaparlar ve oracıkta parçalarlar. Bir süre sonra yüreklerine korku yerleşmiş öküzlerden aslanlar yine talepte bulunur ve yine talep edilen aslanlara verilir. Öküzlerin yüreğine korkunun yerleştiğini anlayan aslanlar giderek daha cüretkâr ve küstah olmaya başlarlar daha sık gelip “verin onu bize” deyip istediklerini alırlar. Durum terse dönmeye başlamıştır aslanlar giderek semirip güçlenirken öküzler güç kaybetmeye azalmaya başlarlar. Bu durumu kendi aralarında konuşurlarken yaşlı öküz yine konuşur “ artık çok geç siz o sarıyı verdiğiniz gün bu mücadeleyi kaybettiniz o sarıyı vermeyecektiniz deri.” Hali hazırda gelinen nokta her ne kadar öküzlerin ki gibi çok geç denecek olmasa da bu söz çok uzakta değil. Bu iktidarın muhalifleri birlikte hareket etmeyi bırakıp birbirine düştükçe güç kaybettiler açıkçası bu iktidarın karşısındakiler de gezi parkının boşaltıldığı gün buna gezi direnişini ilk günlerindeki gibi güçlü ve kitlesel direnç göstermediği gün hamle üstünlüğünü iktidara kaptırdı. Bu gün yeni bir sarı öküz vakası ile karşı karşıyayız bu kez de çok güçlü bir tepki verilmez ise çok geç olabilir. CHP’nin kazanacağı umudu bizi yanlışa sevk edebilir. Bu yasa bıçağın kemiğe dayandığı nokta kanımca. Köpekler giderse sıra kediler sonra belki evsizlere ve sonra kadınlara gelecek.

[5] Çağrı Mert Bakırcı- Türkiye’de Sokak Köpeği Sorunu Nasıl Çözülür? evrim ağacı.org https://evrimagaci.org/turkiyede-sokak-kopegi-sorunu-nasil-cozulur-17769#google_vignette

[6] Chris Pearson, Stray Dogs And The Makıng Of Modern Paris, Past and Present, no. 234 (Feb. 2017) s.173

[7] https://www.instagram.com/reel/C97Fo1EuCxI/?igsh=MTNiYmU0Mmlsendhbw%3D%3D

[8] Martin Niemöller: “Önce onlar için geldiler…” Holokost Ansiklopedisi. https://encyclopedia.ushmm.org/content/tr/article/martin-niemoeller-first-they-came-for-the-socialists

[9] Adı geçen yazı


Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version