Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Orta Doğu, huzura kavuşur mu?

Orta Doğu, huzura kavuşur mu?


MAHMUT AKPINAR | YORUM

Orta Doğu asırlar boyu dünyanın en önemli bilim, medeniyet ve güç merkezi oldu. Yazıdan, tekerleğe kadar pek çok icat bu coğrafyada yapıldı. İnsanlık ilk defa yerleşik hayata burada geçti, tarım ilk defa Nil ve Mezopotamya havzalarında yapıldı. Keza ilk şehir devletlerinin burada kurulduğu, devletler arası ilk yazılı antlaşmanın burada yapıldığı bilinmektedir.

Son bin yıl içinde Orta Doğu iki büyük kaos ve kargaşa süreci yaşamıştır; ikisi de batının müdahalesi sonucudur. Batı işgallerine kadar Orta Doğu‘da bir Osmanlı Barış‘ının (Ottoman Pakt) varlığı tarihi ve bilimsel hakikattir. Osmanlı mükemmel değildi ama çağdaşlarına kıyasla çoğulcuydu, toleranslıydı. Bu dönemde farklı dinler, milletler, mezhepler özelliklerini koruyarak, büyük problem yaşamaksızın varlığını sürdürebilmiştir. Emevilerden Osmanlı’ya kadar bölgede hüküm süren Müslüman devletler şeytana ve ateşe tapanlardan Hristiyanlığın, Yahudiliğin çok değişik mezheplerine kadar insanlara geniş inanç alanı bırakmıştır.

Orta Doğu’da bugüne benzer kaos ve kargaşa daha önce Hristiyan Batı’nın bölgeyi işgale kalktığı Haçlı Seferlerinde yaşanmıştır. Yaklaşık iki asır süren Haçlı hakimiyeti döneminde Kudüs’te, Orta Doğu’da Müslümanların kurduğu din ve inançlara saygılı otonom alanlar yok edilmiştir. İkinci defa benzer politikalar Osmanlı’nın yıkılışıyla, emperyal Batı’nın Orta Doğu’yu işgal edip sonra suni devletler kurmasıyla, cetvelle sınırlar çizmesiyle yaşanmıştır.

Bölge dengelerini ve gerçeklerini dikkate almayan batılı güçler adeta paraşütle indirerek Orta Doğu’nun kalbinde İsrail devletini kurmuştur. İsrail geldikten sonra bölgedeki huzur, düzen tamamen bozulmuştur. Batı’nın “İsrail’in güvenliği” gerekçesiyle yaptığı müdahaleler ise bölgeyi kan gölüne çevirmiştir.

Orta Doğu tekrar huzur adasına nasıl dönüşür?

Orta Doğu, yeniden halkların din, dil, inanç ve farklılıklarının korunduğu, kimsenin dışlanmadığı, adaletli ve demokratik bir düzene geçebilirse elbette tekrar barış ve huzur bölgesi olabilir. Eskiden adalet, hukuk sultanlardan bekleniyordu. Günümüzde daha demokratik, hukuka uygun, adil yapılar kurarak bunu sağlayabiliriz.

Orta Doğu‘yu cehenneme çeviren konuların başında devletlerin, sınırların, halkların büyük güçlerin keyfine uygun suni şekilde yapılandırılması vardır. Ayrıca devletler halkları ile barışık değildir. İktidarlar harici iradeyle bazı ailelere bahşedilmiştir. Onlar da halka rağmen iktidarı zorla, baskıyla sürdürmeyi tercih etmektedir.

Suriye’de Fransızlar Nusayri azınlığa dayalı rejim kurdu. Baasçı muhaberat rejimi bugünlere kadar baskıyla ayakta kaldı. Suudi Arabistan bir ailenin keyfi yönettiği ülkedir. Mısır’da Batı müdahalelerini müteakip sağlıklı, düzgün rejimler kurulamamıştır. Arap Emirlikleri krallık talep eden ailelere göre tasarlanmış suni devletlerdir. İran, devrimden sonra baskıcı, dönüştürücü otoriter bir rejime evrilmiş, Şii yayılmacılığını ana politika haline getirmiştir. Bu yayılmacılık hem İran için, hem de bölge için ciddi problemler üretmektedir. Körfez savaşı ve Irak işgali sonrası oluşan boşluğu dolduran İran, Irak, Suriye, Yemen, Lübnan gibi ülkelerde Şii kartını oynamış, buraları da  istikrarsızlaştırmıştır.

Modern Türkiye Cumhuriyeti “Yurtta Sulh cihanda Sulh” söylemi ve demokratikleşme çabalarıyla uzun yıllar bölgede barış, huzur, istikrar kaynağı oldu. AKP iktidarına kadar diğer rejimlerin iç işlerine karışmamak, başka güçleri iç işlerine karıştırmamak temel ilkesiydi. Kemalist anlayış ülke içinde kutuplaşmalar, ideolojik yarılmalar üretse de, Türkiye yıllarca bölgede huzur ve istikrar kaynağı oldu.

Orta Doğu’yu istikrarsız, huzursuz kılan önemli konulardan birisi de ülkelerin uyguladığı yayılmacı, revizyonist dış politikalardır. İran, devrimden bu yana Şii yayılmacılığı uygulamaktadır. AKP iktidarındaki Türkiye Neo-Osmanlıcı genişleme hevesine girmiştir. Her bir Arap devleti kendine göre farklı yayılmacılık iddiasına sahiptir. Mısır’ın komşularına karşı tezleri vardır. Tüm bunlar bölgeyi ciddi manada huzursuz etmekte ve bölge aktörlerinin birbirleriyle güven ilişkisi kurmasını engellemektedir.

Orta Doğu‘yu kan gölüne çeviren bir başka konu global ve bölgesel aktörlerin yürüttüğü vekâlet savaşlarıdır. Devlet altı örgütler ve yapılar (PKK, Hizbullah, IŞİD, Husiler..) bölgesel güçlerin vekalet savaşlarını yürütmektedirler.

Öte yandan bölge devletleri birlikte barış için hareket etmek yerine, bir global güce sırtını dayayarak bölgede barış kurulmasını zorlaştırmıştır. İran Çin ve Rusya’nın vekâletçisi,  Suriye Rusya’nın emanetçisi, Arap ülkeleri ve Mısır ABD’nin, Batı’nın yerel işbirlikçisi gibi davranmış ve bölge istikrarına zarar vermiş, çatışma alanlarını körüklemişlerdir.

AKP iktidarı şimdilerde nereye çalıştığı belli olmayan tuhaf politikalar izlemektedir. Bölge ülkelerinin ortak çıkarlar ve bölge huzuru üzerine ittifak edememeleri Orta Doğu‘yu dış güçler açısından müdahaleye açık kılmıştır. Tabir caiz ise Orta Doğu dünyanın açık yarasıdır. Eline neşter alan buraya müdahil olmakta, kanamayı artırmaktadır. Sürekli çatışmaların olduğu böyle bir coğrafyada halkların huzur görmesini, devletlerin barış içinde olmasını beklemek abesle iştigaldir. Bölge devletleri birilerinin aleyhine politika üretmek yerine halkları ile bütünleşik ve bağımsız politikaları izleyebilirse bölgeye huzur, barış gelmesi mümkün olacaktır.

Orta Doğu’yu karıştıran en önemli konulardan birisi de bölgenin bütün din ve inançlar açısından kutsal ve merkezi önemde olmasıdır. Her inanç grubunun, her güçlü devletin burada söz sahibi olmak istemesidir. İsrail’in bölgeye monte edilip siyonist politikalar izlemesinden önce Kudüs her din ve mezhebin bir denge ve huzur içinde yaşadığı kutsal topraklardı. İsrail’in kuruluşu Orta Doğu’da sadece Müslümanlar değil, bütün kesimler için huzursuzluk kaynağı oldu. Batının İsrail’in arkasında fütursuzca durması problemleri iyice büyütmüş, kan davasına dönüştürmüştür. İsrail kaynaklı problemleri çözmek Orta Doğu‘daki bölgesel aktörlerin şu anda yapabileceği bir şey değil. İsrail bölgeye yerleştirilmiş saatli bomba gibidir. İsrail-Filistin çatışması global kamplaşmaların ana eksenlerinden birisidir.

Orta Doğu‘da dinlerin öbür dinlere, mezheplerin diğer mezheplere tahakküm iddiası ve kutsal mekanları kontrol çabası var. Eğer yayılmacılık iddiası olmaz, her inanç ve din grubunun otonom yapısı korunur, ötekini dönüştürme, denetleme çabaları terk edilirse pekâlâ bütün din ve inançlar yeniden barış ve huzur içinde yaşayabilirler.

Huzurlu, bölgesel barışı kurmuş bir Orta Doğu, dünyanın en önemli turizm destinasyonları arasına girer. Hristiyanlar, Yahudiler Müslümanlar akın akın bölgeye gelir. Bölge insanlığın eski yerleşim merkezlerinden olduğu için antropolojik araştırmalar, kültürel, tarihi ziyaretler için cazibe merkezi olur. Harika denizleri, kumsalları, leziz yemekleri ile tüm dünyaya hizmet verebilir.

Orta Doğu yeniden dünyanın huzur, refah ve barış üreten bölgesi olabilir. Bunun için bölge devletleri birbirinin rağmına çalışmayı bırakıp, halkların ve inançların ötekine saygılı, adil ve birlikte yaşaması için formüller geliştirmelidirler. Bu barış hali İslam medeniyeti altında önemli oranda yaşanmıştı.

Batıda Müslüman görmenin imkansız olduğu dönemlerde, Orta Doğu’nun bütün şehirleri çok dilli, çok etnikli, çok mezhepliydi. Batı’nın ulusçuluğu ihraç etmesinden ve bu coğrafyaya doğrudan müdahil olmasından sonra huzur bozuldu. Yeniden düzelmenin olabilmesi için Batı’nın elinin buradan çıkması, bölgesel güçlerin birilerinin taşeronu olmayı terk etmesi gerekmektedir. Araplar, Türkler, İranlılar, Mısırlılar bölge huzuru ve barışı için oturup adil, sürdürülebilir, paylaşımcı, dinlere, dillere kökenlere saygılı politikalar geliştirmeleri lazım.

Orta Doğu‘yu huzursuz eden en önemli konulardan birisi ülkelerin izlediği tutarsız yayılmacı dış politikalardır. Uygulanan agresif dış politika sadece bölgeye huzursuzluk ve problem üretmemekte, İran örneğinde, son dönem Türkiye örneğinde olduğu görüldüğü üzere ülke kaynaklarını tüketmekte, bölge halkları arasında gerilim, husumet oluşmasına sebep olmaktadır

Orta Doğu ülkeleri Avrupa Birliği’ne benzer siyasi ekonomik bir pakt kurabilirlerse, bölge huzursuzluk üretmekten çıkar, huzur refah üreten coğrafyaya dönüşür. Bölgenin kaynakları bölgede kalır, zenginlikleri kendi halkları tüketir. Orta Doğu yeniden dünyanın cazibe merkezi, bilim ve medeniyet odağı haline gelebilir. Bu imkansız değil gelecekte bunun olacağını inanıyorum .

Orta Doğu‘da barış veya huzursuzluk üretme potansiyelindeki en önemli iki güç İran ve Türkiye’dir. İran son seçimlerle birlikte reformcu, daha ılımlı bir lider seçti. Pezeşkiyan sisteme rağmen ne kadar hareket alanı bulabilir tartışılır. Ancak İran ve Türkiye Orta Doğu barışı, huzuru için kilit konumdalar. Eğer mezhebi yayılmacılık iddialarından vazgeçer ve bölgede bir huzur, barış ortamı oluşturmak isterlerse bu pekâlâ mümkün olur. Daha önce çok başarılı olamamış CENTO uygulamasına benzer bölgesel paktlar tekrar diriltilebilir.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version